Osmanlı Devleti’nin savaş alanlarındaki ‘Son Büyük Zaferi’ olarak bilinen Kut’ül Amare Zaferi, hakikatte, sondan bir önceki zaferdir. Son zafer, Doğu Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir’in 7 Kasım 1920 tarihinde, 24 Temmuz 1920 târihinden beri Ermeni işgalinde bulunan Gümrü şehrini düşman işgalinden kurtarması ile elde edilmiştir. Bu zaferden hemen sonra 3 Aralık 1920 tarihinde Gümrü Antlaşması imzalanmıştır. Ki bu anlaşma, aynı zamanda Cumhuriyet Türkiye’sinin ilk milletlerarası antlaşmasıdır.
Tereddüdü olanlar için kısa bir açıklama faydalı olacaktır: Her ne kadar 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti kuruldu ise de; Doğu Cephesi’nde savaş, Osmanlı Devleti tarafından başlatılmıştı. Dolayısıyla kazanılan zafer, Osmanlı Devleti’ne aittir. Zaferi kazanan Kâzım Karabekir, Osmanlı Paşasıdır. Henüz Ankara Hükümeti’nin emrine girmemişti. Gümrü Antlaşması’na imza koyanlar ise, İstanbul’daki Osmanlı Devleti’nin değil, Ankara’daki hükümetin temsilcileri idi. 23 Ağustos 1921 tarihindeki Sakarya Meydan Zaferi ise, Cumhuriyet döneminde yer almaktadır.
Bu kısa girişten sonra, Muzaffer Taşyürek’in hazırladığı, Alioğlu Yayınevi’nin 16 X 23,7 santim ölçülerinde, 333 sayfa olarak okuyucuya sunduğu ‘Tarihten Silinen Zafer Kut’ül Amare’ isimli esere bakabiliriz.
16 Mayıs 1916 tarihinde Sykes-Picot Anlaşması ile Ortadoğu toprakları İtilaf Devletleri tarafından paylaşılmıştı: Suriye, Lübnan ve (Anadolu’da Alanya’dan Tarsus’a, Akdeniz kıyılarından Torosların kuzey yamaçlarına kadar uzanan) Kilikya Bölgesi’ni Fransızlar, Ürdün, Irak ve Kuzey Filistin’i İngilizler alacaktı. Bölgenin diğer bölümünde, Osmanlı’ya baş kaldıran Mekke Emiri Şerif Hüseyin tarafından Arap Krallığı kurulacaktı.
İngilizler, hisselerine düşen bölgeleri fiilen ele geçirmek için 18 Mayıs 1915’te harekete geçti. Birliklere General Townshend komuta ediyordu. Townshend’e, İngiliz Ordusu Kurmay Başkanlığı tarafından, bölgedeki Arapların İngiliz askerlerine dostça davranacağı söylenmiş, yolunun Bağdat’a kadar uzanacağı ve Bağdat’a girmenin İstanbul’a girmek kadar mühim olduğu belirtilerek moral verilmişti. Kut’ül Amare’nin işgali ve Türk ordusunun imha edilmesi için harekât 1 Eylül 1915’te başladı.
Türk ordusu Osmanlı’ya yardım etmekte olan mahallî Arap askerlerinin bir kısmının ihanetleri sebebiyle Selman-i Pâk’a kadar geri çekilmişti. 29 Eylül’de İngilizler Kut’ul Amare’yi işgal etiler. Böylece Basra Vilayeti’nin ve suyollarının tamamını kontrolleri altına almışlardı. Bağdat üzerine yürümeyi ve şehri teslim almayı hayal eden General Townshend, Enver Paşa’nın göndereceği takviye kuvvetleri gelmeden Türk birliklerini tamamen imha ederek 80 kilometre daha ilerleyip Bağdat’a girmek için acele ediyordu. 14 Kasım’da harekete geçti.
General Townshend, 22 Kasım’da Selman-ı Pâk’ta bulunan Türk birliklerine saldırdı. Üç gün devam eden ve çetin geçen çarpışmalar sırasında Irak cephesindeki Albay Nurettin ve Halil Beyler birlikte hareket ediyorlardı. Townshend, birliklerine 25 Kasım’da geri çekilme emrini vermek mecburiyetinde kaldı. Çekilme kararı ile birlikte nerede kalacakları hususunda kararsızlık içerisinde idiler. Türk ordusunun mühimmat ve gıda ikmali bakımından sıkıntılar yaşayacaklarını düşünerek yeni bir saldırıdan önce beklemeyi tercih ettiler. Çatışmalarda İngilizler 4567 asker kaybettiler. Bu rakam, İngilizlerin saldırıda bulunan kuvvetlerinin yaklaşık üçte biri kadardı. Bu kayıp, onları daha acele hareket etmeye mecbur bıraktı. Bu acele ile taşıyamadıkları mühimmat ve gıda maddelerinin bir kısmı Türklerin eline geçti. Townshend sağ kalan subay ve askerlerini Kut’ul-Amare’ye getirdi. Burada, bölgedeki İngiliz birliklerinden gelecek takviye kuvvetlerini beklemeye başladı.
Kut’ul Amare, Fırat ile Dicle nehirlerini birleştiren kanalın Dicle tarafındaki ağzının karşısındadır. Üç tarafının Dicle Nehri ile çevrili olması sebebiyle savunma için avantajlı bir konuma sahiptir.
Türk ordusu, General Townshend’in subay ve askerlerinin sığındığı Kut’ül Amare’yi kuşattı. Generale mesaj gönderilerek askerleri ile birlikte teslim olması, aksi takdirde Türk birliklerinin şehre gireceği bildirildi. Ayrıca, şehir halkının zarar görmemesi için Kut’ul- Amare’den çıkartılması istendi. Bu istek reddedilince Türk birlikleri hücuma geçti. Topçu ateşi ile kale duvarları yıkıldı ise de tel örgüler sebebiyle içeri girilemedi. Türk ordusunun bir kısmı, gelecek yardımı engellemek için güneye sevk edildi. Bir taraftan da kuşatma takviye edildi. Goltz Paşa Kut’ul-Amare’ye gelince Albay Nurettin istifa ederek
alık’a kadar devam etmesine rağmen başarı sağlanamadı.
Hâdiselerle dolu günler ve haftalardan sonra 26 Nisan 1916’da General Townshend Türklerle teslim şartlarını konuşmaya başladı. Serbest bırakıldıkla
rı takdirde iki milyon İngiliz lirası vermeyi teklif etti. Teklif kabul edilmedi. bölgeden ayrıldı. Komutayı Albay Halil Bey üstlendi.
Kut Kalesi’nde 301’i İngiliz, 255’i Hintli olmak üzere 526 subay, 2851’i İngiliz, 8230’u Hintli olmak üzere 11.081 er, 3530 işçi olarak toplam 15.137 kişi vardı. 1000 at, 300 katır ve 188 baş da öküz bulunuyordu. Mevcut erzakları 3 ay besleyecek kadar boldu.
Halil Bey, kaleyi kuşattıktan sonra 8 Aralık 1915 tarihinde ‘Sayın General’ hitabı ile yazdığı mesajda boş yere kan akıtılmamasını, teslim olunmasını istedi. Aynı gün gelen cevapta; mektubun inceliğine, nezâketine teşekkür edilmekle birlikte, teklifin kabul edilemeyeceği bildiriliyordu.
10-11 Aralık gecesi Türk birlikleri genel taarruza geçti. 13 Ar
29 Nisan 1916 günü Saat 13,20’de Türk ordusu Kale’ye girdi ve 5 general, 272 İngiliz subay, 204 Hintli subay, 2592 İngiliz, 6988 Hintli er, 3248 personel toplam olarak 13.309 kişi, Türklere teslim oldu. Bu, İngilizlerin tarih boyunca yaşadıkları en büyük hezimettir.
Muzaffer Taşyürek, Kut Savaşı’nı en ince teferruatı ile anlatmakla birlikte, okuyucuyu sıkmıyor. Son derece akıcı bir üslupla yazılan eser, mâcera romanı gibi okunuyor.
Türklerin savaş meydanlarındaki civanmertliği bütün dünya milletleri tarafından bilinir ve kısmen yazılır. Savaş hâlinde olunmasına rağmen insanî davranışları ise daima sessizlikle geçiştirilir. Askerlerimiz, Kut Savaşı’nda da asil ve âlicenap, merhametli ve fedakâr davranışları ile cephedeki İngiliz askerlerinin hayranlıklarını kazandılar. Fakat İngiliz yöneticiler, hayranlıklarını çabuk unutup, Türklerin en sadık düşmanı olmaya devam ettiler.
ALİOĞLU YAYINEVİ: Çatalçeşme Sokağı Nu: 29/A Üretmen Han. Cağaloğlu İstanbul, Telefon: 0.212-511 29 23, Belgegeçer: 0.212-522 88 80 www.alioglu.com
MUZAFFER TAŞYÜREK 1951 yılında Erzurum’da doğdu. İlk, orta ve yüksek öğrenimini Erzurum’da tamamladı. 1976 yılında tarih öğretmeni olarak Millî Eğitim Bakanlığı’nda görev aldı. 38 yıl çeşitli okullarda öğretmenlik ve yöneticilik yaptı. Yazı hayatına mahallî basında başladı. Hürsöz, Zafer ve Erzurum gazetelerinde yazdı. İlk hikâyesi Adımlar Dergisi’nde yayınlandı ve ödül aldı. 1975 yılından itibaren Yeni Asya, Yeni Devir, Yeni Şafak, Akit ve Zaman gazetelerinde yazdı. Kandil Çocuk, Gül Çocuk, Ümit Nesline Selam, Ribat, Mektup, Kalem ve Onur, Semerkand gibi dergilerde yazı ve çizgileri yayınlandı. Yurdun birçok şehrinde Sarıkamış üzerine konferans ve söyleşilere katıldı. Erzurum’da yayınlanan üç aylık şehir dergisi, Beyazşehir Palandöken’in 10 sayı editörlüğünü yapan yazar halen emekli olarak çalışmalarına devam etmektedir. 30’a yakın yayınlanmış kitabı vardır. Türkiye’de bir ilk olarak 360 sayfa ‘Erzurum Şehir Takvimi ve Ajanda’ çalışması yapmıştır. Kitaplarından bazıları: Alternatif Târih Dersleri, Doğu-Batı Tarihinden, Erzurum Kongresi ve Birinci Mecliste Erzurum Milletvekilleri, Kemalist Laikliğin Temelleri, Lozan’a Hayır Diyenler, Türkiye’de İslam’ın Sisli Yılları (1950-1960), Zaferden Zafere (Türk Zaferleri), Hedefi Meçhul Cephe Galiçya, Bir Hüznün Tarihi Sarıkamış, Bir Destandır Çanakkale, Allahuekber Şehitleri, Gidip te Dönemeyenler-Sarıkamış Albümü, Seferberlik Yıllarında Erzurum, Erzurum Gezi Kitabı, 93 Harbi, Erzurum Türbeleri ve Ziyaret Yerleri, Bir İpekyolu Şehri Erzurum, Allah Dostlarından Yaşayan Sözler, Panorama Osmanlı, Hatme-i Hacegan Sultanlar.
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihatçılık:
‘Jön Türk’, Sultan İkinci Abdülhâmid Han döneminde, özellikle yurt dışında siyâsî muhalefet hareketlerine katılan kişilere verilen isimdir. Fransızca’da Genç Türkler anlamına gelmektedir. Sultan Abdülaziz Han döneminde Yeni Osmanlılar adı ile anılıyorlardı. İttihat ve Terakki Cemiyeti kurulduktan sonra 1902’de Jön Türkler dağıldılar. Cemiyetin çekirdeği Jön Türkler tarafından oluşturulmakla birlikte, İttihatçılar Jön Türk kavramını hiç kullanmadılar. Jön Türklerin temel siyâsî hedefleri; Sultan İkinci Abdülhâmid Han’ı tahtından indirip meşrutî bir rejim kurmaktı. Detaylarda ise çok farklı görüşlere ayrılmışlardı. Aşırı merkeziyetçiler, adem-i merkeziyetçiler, Osmanlıcılar, Türkçüler, liberalizm taraftarları, askerî diktatörlük sempatizanları… bu gurupların belli başlıları idi. Sultan’ı tahttan indirdikleri için Abdülhâmid Han taraftarlarınca, rakip oldukları için Kemalistler ve de Masonlukla bağlantılı olduklarından anti-siyonistler ve dindarlar tarafından sevilmediler. Vatanseverliklerinden şüphe edilmemekle birlikte, tecrübesiz ve özellikle Enver Paşa’nın ihtiraslı oluşu sebebiyle, tarih sahnesinden silinme eğiliminde olan Osmanlı Cihan Devleti’nin daha erken yıkılışına sebep oldular. İttihatçıların 3 paşasından Talat Paşa Berlin’de bir Ermeni tarafından; Enver Paşa, Türk Birliğini oluşturmak maksadıyla Tacikistan’da Rus Kızılordu’su ile çarpışırken Ermeni komutanın askerleri tarafından, Cemal Paşa ise Gürcüstan’da, muhtemelen yine bir Ermeni tarafından öldürüldüler.
Avukat ve Yazar İsmail Küçükkılınç, 13,6 X 21 santim ölçülerinde 352 sayfalık eserinde; ‘üzerinde yaşadığımız vatan topraklarını, hatta Türk milletinin bekasını onlara borçluyuz’ düşüncesi ekseninde, kuruluşundan yurt dışına çıkışlarına kadar İttihatçıların bütün serüvenini, objektif bir gözle, iğne ile maden ocağı kazar gibi incelemiş ve yazmış.
ÖTÜKEN NEŞRİYAT: İstiklal Caddesi Ankara Han Nu: 65/3 Beyoğlu 34433 İstanbul. Telefon: 0.212-251 03 50 Belgegeçer: 0.212-251 00 12 www.otuken.com.tr e-posta: otuken@otuken.com.tr
Seyit Ahmet Arvasi’nin Bütün Eserleri:
Sosyolog ve mütefekkir yazar Seyit Ahmet Arvasi, 1932 yılında Ağrı’nın Doğubeyazıt İlçesi’nde doğdu. Van’ın Bahçesaray ilçesinde yerleşmiş olan bir ailenin ferdidir.
Erzurum Öğretmen Okulu’ndan1952 yılında mezun oldu. 1958 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji Bölümü’nden de diploma aldı. Lise öğretmenliğinden 1979 yılında emekli oldu. Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel İdare Kurulu Üyesi olarak siyasî hayata girdi.
Hergün ve Türkiye Gazetesi’nde köşe yazarlığı yaptı.
12 Eylül 1980 Askerî harekât sonrasındaki Mamak Mahkemeleri’nde yargılandı, işkence gördü.
31 Aralık 1988 tarihinde vefat etti.
Türk milliyetçiliği-ülkücülük fikriyatının en aktif ve mühim ideologlarından biri olan Seyit Ahmet Arvasi’nin bütün eserleri 19 cilt hâlinde, Bilgeoğuz Yayınları tarafından yeniden basılarak kültür hayatımıza kazandırıldı. *İlm-i Hal, *Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz, *Doğu Anadolu Gerçeği, *Eğitim Sosyolojisi, *Hasbihal (6 Cilt), *İnsan ve İnsan Ötesi, *Kendini Arayan İnsan, *Mamak Günleri, *Sohbetler, *Şiirlerim, *Türk İslam Ülküsü (3 Cilt), *Türkiye’de Şark Meselesi ve Alınacak Tedbirler.
BİLGEOĞUZ YAYINLARI: Alemdar Mahallesi Molla Fenarî Sokağı Nu: 35/B Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-527 33 65 Belgegeçer: 0.212-527 33 64 e-posta: bilgi@bilgeoguz.com.tr www.bilgeoguz.com.tr
Dil, Kültür, Yabancılaşma:
D. Mehmet Doğan’ın 13 X 21 santim ölçülerinde 200 sayfalık kitabının 5. Baskısı, Nisan 2011’de yayınlandı. 6 Bölümden meydana gelen eserdeki makaleler; *Yaşadığımız Yabancılaşma, *Kendi Kültürüne Turist, *Dil ve Kültür, *Dil ve Eser, *Hayat ve Eser, *Tekmile başlıkları altında gruplandırılmış. Çok rahat okunan, geçmişin aynasında durumumuzu objektif bir şekilde ortaya koyan, geleceğimize ayna tutan bilgiler ihtiva ediyor.
Yazarın kitabın bu bakısındaki notu:
‘Bu kitabın ilk baskısı 1984 yılında yapılmıştı. Şimdi aşağı yukarı 20 yıl sonra, Türkiye’deki gidişe baktığımızda o zamandan bu zamana yozlaşmanın, çürümenin nasıl bir seyir takip ettiğini görmekte zorlanmıyoruz. Ülkemiz çok uzak olmayan bir gelecekte toplum yapısını sarsacak, yıkılışa götürecek şartların içine düşmüş görünüyor. ‘Kadın Hakları’ söylemi, toplum hayatımızın içine düşürüldüğü bozulmayı önleyici hiçbir unsur ihtiva etmiyor. Kadın hakları mücâdelesi, toplumun değerlerinin dışında, hatta o değerleri dışlayarak yürütüldüğü için, kadınları metalaştıran uygulamalara karşı mücadeleyi gerçek anlamda ihtiva etmiyor.’
YAZAR YAYINLARI: Müdafa Caddesi Nu: 10 Müdafa Apartmanı Kat: 7, Daire: 13 Kızılay, Ankara. Telefon: 0.212-417 34 72 Belgegeçer: 0.212-232 05 71 e-posta. yazar@yazaryayinlari.com // www.yazaryayinlari.com
KISA KISA… KISA KISA…
1-OSMANLI ORTADOĞU’SUNU YENİDEN DÜŞÜNMEK: Cem Emrence’den Çeviren: Gül Güven / İş Bankası Kültür Yayınları. 2-BUNAMA VE ALZAYMIR HAKKINDA HERŞEY: Semih Keskin / İmge Yayınevi. 3-FABRİKA AYARLARINA DÖN: Yüce Zerey / Doğan Kitap. 4- KARASEVDALILAR: Javier Marias’tan Çeviren: Saliha Nilüfer / Yapı Kredi Yayınları 5-OSMANLI’DA İLİM VE FİKİR DÜNYASI: Editörler: Ömer Mahir Alper, Müstakim Arıcı / Klasik Yayınları