Hırsızların Umresi ve Gasp Parasıyla Hayır

45

İslâm’ın özüne yani Kur’an eksenine döndürülmesi ve Peygamberimizin de tekraren kul/beşer ve elçi misyonuna döndürülmesi, onun kılık-kıyafetinin değil ahlâkının ve toplumsal mücadelesinin örnek alınması noktasında iyi bir gidiş yada geçiş olduğunu düşünmekteyim. Bu alandaki okumalar – yazmalar, bu meyandaki sohbetler – tartışmalar, bu bağlamdaki yeni yorumlar (içtihad) ve değerlendirmeler (tefekkür) arttıkça artıyor.

Zira hak, kuvvetten üstündür. Haklı ol, velev ki mevtinden sonra haklılığın tescillensin. Zira insan, günahta sevabın özlemini çeker. O yüzden “Ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi” diyor şair. Zira ve o yüzden 14 yıldır devam eden Siyasal İslâmcı İktidarın uygulamaları köklü bir uyanışa vesile olmaya devam etmektedir.

Alabildiğine şekilci ve bulabildiğine nakilci bu takvim arkası Müslümanlığının niceliğine rağmen ‘indirilmiş din’ olarak yeni baştan imanî bir tecdit hareketine el verenlerin niteliği göz aydınlığı hükmündedir bizce. Türkiye’yi sınırlarından içe doğru teslim almaya çalışan kaotik ortam da bu durumun tersinden katalizörü.

Aslında olan-biten işler kolay şeyler değil ve algı olarak gelinen nokta da az-buz bir şey değil. Dile kolay; Yavuz zamanından bu yana 500 yıllık bir meseledir bu kabuk & öz meselesi. 15 yıllık Atatürk devrini saymazsanız veya öze dönüşle ilgili bir istisna, kavramların yerli yerine oturtulmasıyla ilgili bir deneme sayarsanız asırlardır süren bahtsızlığımızın din ve dünya algımızdan kaynaklandığı gibi can yakıcı bir cevabı bulmamız da mümkündür.

Düşünün; II. Mahmut gibi Osmanlı’nın Avrupaî tarzdaki yenilikçi ve halkın ‘Gâvur Mahmud’ noktasında algıladığı bir padişah bile Mora İsyanı’nın 8 yıllık kan ve gözyaşı ortamında, isyancıların düzeni bozma cehdine ve devlet görevlilerinin düzeni sağlama gayretine rağmen Avrupalı devletler de işe karıştığı için “Ne çare! Takdir-i İlâhi böyle imiş” diyerek 1829’da Mora’nın terkine dair Şeyhülislam fetvası yayınlayarak Yunanistan’ın bağımsızlığına yol verecektir.

Tabii; hep Batılılar suçludur, hep Gâvurlar haksızdır, hep Yahudiler aldatıcıdır, hep Masonlar dolap çevirmiştir. Müslüman’sa Allah’ın sevgili ve nazlı kuludur ama başkaları yüzünden başı bir türlü kötülükten / şerden kurtulmamaktadır. O namazında – niyazındadır ve 5 asırlık algısına göre Cenab-ı Hakk tek bunu istediği için hep kendi yanında olmalıdır, tek kendisinin yardımcısı olmalıdır.

Şekilperestik Şamanizm, Hıristiyanize Edilmiş İslâm, Hangi Din (Zerdüştlük) ve Hangi Ülke? derken hep bunları kastetmiştik. Hâl-i hazırda birçok insan sosyal ve siyasal, coğrafî ve iktisadî problemlerimize Kur’anî bir çıkış aramaktalar. Bu samimi gayretler ve aklı kalple buluşturan çalışmalar 2030’larda bambaşka bir iklimde güzel bir Türkiye’nin ve onun öncülüğünde Türk – İslam Dünyası’nın gerçek uyanışına vesile olabilir diye düşünmekteyim.

Adamın birini gaspedip bıçak zoruyla 2 milyon lirasını çalan 5 kafadardan biri 5 gün içinde umreye gidip, dayanamayıp poz vermiş. Biri köyüne ev yaptırdıktan ve bir diğeri otomobil aldıktan sonra akraba şahıslar kafa kafaya vermişler; köylerindeki caminin yapılmayan minaresini hayrına yaptırmışlar ve bu hayra babalarının ismini kondurmuşlar.

Bazıları kızsa da, bazılarının komiğine gitse de bence komik değildi. Ve o yakalananların yerine yakalanmayanlara, makam-mansıp işgal ettikleri için hala itibar görenlere kızdım. Sonra ondan da vazgeçtim: Biz demiyor muyduk ki “Umreye gidenin günahları silinir”, biz demiyor muyduk ki “Kim Allah rızası için cami yaparsa Allah da o kişi için cennette köşk-konak yapar”, biz demiyor muyduk ki “Sizden kim Medine’de ölebilecekse orada ölmeye baksın. O kimseye Hz. Muhammed şefaatçi olur” diye. Verdiğimiz altyapı hizmetinin karşılığı da buymuş demek ki.

Bir adım ötede işlerine geldiği gibi çalmanın fetvasını bulanlar ve işlerine gelmediğinde de ganimet hukuku ve dar’ül-harp meselesi diye yelpazelere sığınanlar var. Fakat çember daralıyor.