Kendini Kâbe sanıp, etrafında tavaf bekleyenleri hayal kırıklığına uğratmak acıtmıyorsa canımızı, duygularını yitirmiş bir mutant olduğumuz düşünülebilir mi…
Herkesi cahil olmakla itham eden, sözüm ona “modern” kafalı cühelayı muhatap almıyoruz diye kıt akıllı olduğumuz söylenebilir mi…
Her fırsatta Milliyetçi olduğunu söyleyen Ulu Önder Atatürk’ün yolundan gittiğini söyleyenlerin, Milliyetçilik düşmanlığının, birde Atatürkçülük ile izahının yapılmaya çalışılması midemizi bulandırıyor fakat kusturmuyorsa , geniş mideli olmakla itham edilebilir miyiz acep…
Yıldızla gezegeni ancak güneşe özenenlerin karıştırabileceği dünyada, iki satır okumadan üç satır laf edenlerin yüzüne tükürmüyoruz diye korkaklık yaftası asılır mı ki boynumuza…
Bu ülkeyi mozaik sananları değil de “hep mutlu olacak ben Türküm diyen” Aşık Veysel’i kör sananların karşısında efendiliğimizi bozmuyoruz diye Vatan – Millet – İstiklal mevzularında ilgisiz ya da bilgisiz olduğumuz düşünülebilir mi…
Şahitlerin Şehit edilişine ses çıkarmayanların, Şehitlerden, korkaklıklarına şahitlik beklemek yerine şefaat bekliyor oluşlarını izlerken yüzümüzde beliren acı tebessümden ötürü delirdiğimiz düşünülür mü dersiniz…
Sodomluların (Sodome Halkı) omuzlarında yükselmekte olan Ramses’i piramidin sonunda-ucunda bekleyen acı sonu göremeyenlerle birlikte haşrolmak istemiyoruz diye aslı kum olan arenaya girmeyişimiz bizim savaşçılığımıza helâl getirir mi dersiniz…
Zaman her şeyin ilacı olsa da prospektüsüne uymayanların helak olacağı her akıl sahibinin malumuyken ısrarla zulümde diretenlere ne anlatacan di mi…
Neyse… Bırakalım da dilimizde tüy kalsın…