“Yurtta Silm, Cihanda Silm”

35

“Ey iman edenler; cümleten barışa dâhil olun! / Yâ eyyühellezîne âmenû-dhulû fî’s-silmi kâffe!” (Bakara 208)

İslâm barış dinidir ve bunu en az Müslümanlar bilir. Silm, islam, teslim, müslim, eslem, selim, selamet vb. hep barış ve esenlikle ilgili kavramlar. Bizdekilerse dinin adını ve anlamını bilmeden cihad kavramına yönelirler ki onu da paintball oyunu sanırlar yanlış bir zanla.

Cehd etmek, cihad etmek, mücahede etmek her zaman ve her yerde barış ve esenlik içinde için çalışmak, çabalamak demektir. Hır çıkarmak, fitne üretmek ve sağa – sola harp ilan etmek değildir. Kendini pek mücahid ve çok câhid sayanlara duyurulur.

Sulh ise anlaşmak, uzlaşmak ve bir müşterekte buluşmak demektir. Sâlihler uzlaşılır ve güvenilir iyi kimselerdir ki felâha / kurtuluşa erenler de iyi işler (salih amel) çıkaranlardır. “Yurtta anlaşma, dünyada uzlaşma

Ömrünün önemli bir kısmı cephelerde geçmiş bir Osmanlı Paşasının Kurtuluş (felâh) için yıllarca Müdafaa-i Hukuk (meşru müdafaa) çizgisinde Millî (milletçe) bir Mücadele (cehd) vererek savaşmasından sonra Devlet (barış yurdu) kurmuş bir insan düşünün.

Adı Mustafa ve Kemal (seçilmiş ve olgun) olsun. İdareyi soy-sopa değil cumhura (halk) bıraksın. Egemenliği (hâkimiyet) kendini Allah’ın halifesi (Halifetullah) / yeryüzünde Allah’ın gölgesi (Zıllullahi fi’l-arz) sayanlardan alsın ve millete (eyyühen-nâs) bıraksın. Sonrasındaki 15 yılın parolası da “Yurtta ve Cihanda Sulh (barış ve huzur)” olsun.

Kime batar, niye batar? Komşularımızla sulhlaşsak / anlaşsak ve ülkemizde, sınırlarımızda, çevre coğrafyamızda silmi / barışı tesis etsek fena mı olur? Kulun vazifesi, Allah’ın rızası bu yönde değil mi? Din bu yüzden câri değil mi? Kur’an bunun için indirilir, Elçi bunun için gönderilir; değil mi?

Atatürk’le alıp veremediğiniz ne biliyorum ama onun her günahını aldığınızda o cürüm sizin bir tarafınızdan çıkıyor. Başşehrimizde bu kaçıncı patlama? Bu kaçıncı acı? Kaç kişinin daha hayalleri donacak, kaçının yuvasına gamlar – kederler konacak?

Sınırlarımızın içinde iç savaş kaçkını perişan insanlar.. Yılların sayısal olarak artışı umutsuzluklarını da arttırıyor. Kimi muşambadan çadırlarda, kimi naylondan botlarda; karada ve denizde ölüm kol geziyor.

Güneydoğudaki şehirlerimizi patlamaya hazır cephanelik haline getirenler halkı canından bezdirmiş durumdalar. Bir zamanlar Devlet‘in / Hükümet‘in muhatap alarak şımarttığı terör itleri aylardır yöre insanının huzurunu gasp etmiş vaziyette.

İçinde bulunduğumuz ahvâl ve şerâit budur. Savaş çıkar mı, kimle savaşırız; olaylar nereye kadar gider, daha ötesinde neler görürüz bilmiyoruz ama bildiğimiz bir şey var ki Atatürk’ü milletçe pek anlamamışız. ‘Yurtta Barış, Dünyada Barış‘ sözünü de.. Bu sözün Kur’anî özünü de..

Anlarsam Arap olayım” der Türkler. Türk mü kalacağız yoksa Arap mı olacağız, anlama numarası mı yapacağız yoksa numaradan mı yaşıyoruz; kimse bilmiyor. Ama barışa ve huzura ne biçim ihtiyacımız var; işte onu herkes biliyor.

Allah 37 canımıza mağfiret etsin, 71 yaralımızı şifâyab eylesin. Ailelerine sabır ve metanet, kendimize de akıl – fikir cesareti diliyorum.

Encamımız hayrola!