Değişen Öncelikler

110

Zamanın sadece kendisi değişmekle kalmıyor…

İnsanları da değiştiriyor…

Buna bağlı olarak önceliklerimizi de.

Öyle ki eskiden son derece önemli olduğunu düşündüğümüz şeylerin bugün değer kaybettiğini görüyoruz.

Bu noktadan hareketle bugüne kadar kaleme aldığım geçmiş ile günümüz ülke meselelerinin pek değişmediğini, değişen şeyin sadece kişiler olduğunu ifade eden yazılarıma mukabil bu hafta sizlerle geçmiş ve günümüzdeki genç neslin “değişen” önceliklerine dair kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Daha önce de defalarca vurguladığım üzere ülkemizin içerisinde bulunduğu siyasi durum 19. yüzyıl sonlarında Osmanlı’nın içerisinde bulunduğu siyasi durum ile benzerlik gösteriyor.

Mesela o dönemde de ülke içerisinde siyasi bir buhran ve uluslararası arenada yalnız bir ülke mevcut iken bugün de ülkemizde siyasi bir karmaşa ve dünya sahnesinde yalnız bir ülke mevcut.

Yine o dönemde de ülkenin Doğusunda ve Güneyinde bugün yaşadığımızın benzeri karışıklıklar söz konusuydu.

Ancak o dönemde yetişen gençliğe bakıldığında ki bunlara en iyi örnek Atatürk ve arkadaşlarıdır, hemen hepsinin birinci önceliğinin “vatan nasıl kurtulur?” sorusuna cevap aramak olduğunu görüyoruz.

Soruya cevap ararken hemen hepsinin 17 yaşından itibaren bizzat savaşa katılıp cephe cephe gezdiğini, bu deneyim sayesinde hem ülkesinin kendi içinde bulunduğu durumu hem de dış dünyanın ülkesi hakkında ne düşündüğünü çok iyi gözlemlediklerini de görüyoruz.

Aldıkları eğitimin niteliği itibariyle en az bir yabancı dili iyi bilen ve askeri eğitimin de vasıtasıyla olayları tahlil güçleri kuvvetli olan bu gençler için, milli devletlerin şekillenmeye başladığı o günlerde milli duyguların ön planda olduğu da görülüyor.

Netice itibariyle bu gençler “vatan nasıl kurtulur?” sorusunun cevabı olarak hayatları pahasına mücadele etmişlerdir.

“Bugün değilse ne zaman”  sloganı ile formüle edebileceğimiz bir duyarlılıkla da başarıya ulaşmışlardır.

21. yüzyıla gelelim…

Aradan geçen zamanla sınırların neredeyse kalktığı, milli devletlerin kendilerini geleceğe taşımakta zorlandığı, bunun yanında şirketler kapitalizmi denen yeni bir sistemin dünyaya hakim olmaya çalıştığı bir dönemdeyiz…

Bu yeni sistemle beraber insanların aidiyet duygusunun, vatan ve milletten ziyade adeta uluslararası şirketlere yöneldiğini görüyoruz…

 

 

Dolayısıyla dünün iyi eğitimli gençlerinin büyük çoğunluğu için “vatan” öncelik iken bugünün iyi eğitimli birçok gencinin her şeyden önce iyi bir şirkete girmeyi öncelediğini söylesek, belki abartmış olmakla birlikte, çok da haksız da sayılmayacağımızı düşünüyorum.

Okullarda verilen eğitimin içeriğinin büyük oranda uluslararası şirketlere eleman yetiştirmeye yönelik olduğu da düşünülürse, buna şaşırmamak gerekir aslında…

Neden böyle bir çıkarım yaptığıma gelince:

Ne yazık ki böyle düşünen gençlerimizin sayısının gün geçtikçe arttığını gözlemliyorum.

Etrafınıza bir bakın: Bugün ülkenin içinde bulunduğu sıkıntılı duruma binaen özellikle “iyi eğitimli” kategorisinde yer alan ve mesela uluslararası şirketlerde çalışan gençlerimiz arasında çalıştığı şirketin yurt dışı bölümlerine “transfer” olmayı düşünmeyen kaç kişi çıkar?

Ya da “bu ülkede yaşanmaz” diyerek ilk fırsatta yurtdışına çıkmayı düşünmeyen?

İşte asıl mesele de burada başlıyor…

Zira eğer bir ülkenin geleceğini gençler şekillendirecekse, “iyi eğitimli” olmanın ne demek olduğunu doğru tariflemelisiniz…

Aksi halde “önceliği” sadece kendi hayatı olan “iyi eğitimli” gençlerin sayısı arttıkça bırakın geleceğinizi gününüz bile ihya olamayacaktır.

Saygılarımla…