13 yıldır ülkeyi tek başına idare eden AKP iktidarına Türk milleti, 7 Haziran 2015 genel seçimleriyle son vermiştir ve siyasi partilerin önüne birçok yönlü koalisyon seçenekleri sunmuştur. Her siyasi parti tabiidir ki tek başına iktidara gelmek ister lâkin seçim sonuçları hiçbir partiye bu imkânı sağlamamıştır. Aslında milletimiz 7 Haziran seçim sonuçlarıyla belki de en iyisini yapmıştı. Avrupa’nın kalkınmış ve demokrasi yönünden ileri ülkelerinin birçoğu koalisyon hükümetleriyle idare edilmektedir. Milletimiz böyle bir seçim sonucuyla siyasi partilerimizi ve onların demokrasi kültürünü çaktırmadan test etmiştir. Lâkin 45 Günlük koalisyon hükümeti kurma çalışmaları fiyaskoyla neticelenip, 1 Kasım seçimlerinin sonucunu doğurmuştur. Yani siyasilerimiz, demokrasi kültüründen sınıfta kalmışlardır.
AKP ye ilk darbe meclis başkanlığı seçimiyle vurulması gerekirken, maalesef muhalefet partilerinin beceriksizliği ve inadı yüzünden başkanlık, tekrar AKP ye kaptırılmıştır. Tamam, CHP’nin adayı Deniz Baykal’ın adaylığını MHP’nin kabul etmesi yanlış olurdu. Bir kere kaset vakası ile genel başkanlıktan indirildi birde Cumhurbaşkanı Erdoğan’la gizli bir görüşme yaparak hem kendi partisini zor durumda bıraktı, hem de diğer muhalefet partilerini atlatmış oluyordu. Böyle bir olay siyasi etik açısından çok sakıncalı ve kabullenilmesi imkânsızdı. Çünkü MHP bu kaset olayından kendi partisinden 11 kişinin siyasi hayatını bitirmiş neden Baykal’a göz yumulsun?
Ama CHP’ye Baykal dışında başka aday göstermeleri önerilebilir veya daha önce cumhurbaşkanlığında her iki partinin çatı adayı olarak gösterilen Sayın Ekmelettin İhsanoğlu’nun desteklenmesi için çaba sarf edilebilirdi. En azından 1 Kasım tekrar seçimine kadar meclis açık kalır, komisyonlar kurulur, MHP’nin koalisyonlar için öne sürdüğü ilk dört şartından birisi olan 17/25 Aralık maddesi önerge verilerek mecliste görüşülmesi sağlanabilirdi.
Milliyetçi Hareket Partisi, “hayır”larında belki haklıydı lâkin bunun izahatı seçmene yapılamadı, yapılmadığı gibi de gerek AKP’nin, gerekse CHP’nin yoğun hayırcı propoganda’sı altında ezildi ve cevap verilemez duruma gelindi. Hâlbuki siyaset, fikirler savaşıdır. Madem hayır diyorsunuz bunun gerekçelerini de ortaya koymanız gerekir. Hatta Sayın Bahçeliye çıktığı televizyonların moderatörleri tarafından -“vekil adaylarınız sizin bu hayırlarınızın cevabını vermekte zorlanıyorlar” diye hatırlatmada bulundular.
Yeryüzünde iki kurumun olmazsa olmazları vardır. Ticaret erbabının sermayesi para, siyasetin sermayesi de insandır. Milliyetçi Hareket Partisi, daha öncekileri saymıyorum iki seçim arasında çok değerli insanlarını, harcayıp itibarsızlaştırma yoluna gitmiştir. Sinan Ogan ve Meral Akşener kendi partilerinin taraftarlarınca olağanüstü kabul gördükleri gibi, diğer partili vatandaşlarında teveccühünü kazanmış siyasetçilerdir. Kaşının üzerinde kara var diyerekten yetişmiş sevilen insanları harcamak kimseye bir fayda sağlamayacağı gibi MHP’ye de sağlamaz ve kırgınlık ve küskünlüklere neden olur.
Siyaset ve demokrasi başarı rejimidir, başarılı olan kalır başaramayan gider ki yerine başarabilecekler gelsin. MHP de görülen durum da bundan farklı değildir. Partinin yetkili organları toplanıp kırıp dökmeden, kimsenin adaylıkları engellenmeden acilen olağanüstü kongreye gidilmelidir. Allah korusun böyle giderse 4 sene sonra baraj altında kalma durumu da var.
MHP’nin meclisteki yeri, HDP gibi PKK uzantısı bir partinin sonuna gelecek ve artık partinin meclis başkan vekili olmayacak. Bu durum üye olarak bizim çok zorumuza gidiyor, oy verdiğimiz bir partinin bu duruma düşmesini hazmetmenin imkânı yok, umarım yöneticilerimizi de ilgilendiriyordur.