Cumhuriyet tarihimizin en kanlı terör saldırısı. Hem de başkent Ankara’nın en merkezi yerinde. Yüzden fazla vatandaşımız öldürüldü, yüzlercesi yaralandı.
Suriyelileşen, Pakistanlaşan bir Türkiye manzarası.
Bu şartlarda belki “olmayacak duaya âmin demek gibi” olacak ama yine de “Allah bir daha böyle acılar yaşatmasın” diyorum.
Acaba kanlı saldırıyı kim hangi maksatla yaptı? Muhtemel şüpheliler kimler?
1- İlk bakışta “Suruç’un kopyası olan” bir terör saldırısı. Suruç’u kim yaptırdı sorusunun cevabı bulunamadığı için “büyük ihtimalle her iki katliamı aynı el yaptırdı” diyebiliyoruz. Fakat şu örgüt veya devlet sonucu çıkaramıyoruz.
Suruç’taki intihar saldırılı katliamı IŞİD yaptı denildi ama IŞİD bu eylemi bugüne kadar kabul etmedi. Ayrıca IŞİD Türkiye’de başka bir eylem de yapmadı.
Yine de bu eylemi, belki de her iki eylemi IŞİD yapmış olabilir. Henüz bilmiyoruz. Ancak en önemli şüphelilerden biri IŞİD’dir.
1 Eylülde yazdığım “Türkiye Işid’i Vuruyor, PYD/PKK ve Esad Kazanıyor” başlıklı yazımda şu hususları belirtmiştim:
IŞİD’in Türkiye’de binlerce uyuyan hücresinin olduğu, IŞİD’e Türkiye’den katılımların çokluğu sebebiyle, IŞİD’in merkezi Rakka’da Türkçe’nin yaygın olarak kullanılır olduğu yazılıp, söylenmekte.
Buna karşılık IŞİD’in de, “çözüm sürecinde” PKK’nın yaptığı gibi, sınır zafiyetlerimizi ve Suriye’den kontrolsüz göçmen girişini değerlendirdiği sır değil. Şehirlerimizi patlayıcılarla doldurduğu ve silahlı, tam biat etmiş, robotlaştırılmış militanlarıyla saldırıya hazırlandığı uzmanlarca ifade edilmekte.
Devletimizin bu uyuyan hücreleri bulup yok etmeden IŞİD’e karşı bizzat bombalamaya katılması, bu uyuyan hücrelerin erken uyandırılmasına sebep olabilir. Bu ise ülkemiz için çok tehlikeli.
Nitekim Türkiye bombalamaya başlayınca IŞİD’den ilk tehdit geldi. “Türkiye’nin kendi eliyle işledikleri kendilerine döndürülecektir” açıklaması yapıldı.
İngiliz haber ajansı Reuters ilk bulguların IŞİD’i işaret ettiğini bildirdi.
2- İkinci en önemli şüpheli Esad yönetimi. Türkiye, Suriye politikasında bugüne kadar ki devlet geleneği dışına çıktı. Erdoğan-Davutoğlu- Fidan üçlüsü doğrudan Suriye’nin iç işlerine müdahil oldu. Esad’ı devirmek için muhalif güçlere elinden gelen yardımı yaptı.
Bugüne kadar içeride başı yeterince dertte olan Esad Türkiye’ye karşı, F16’mızın düşürülmesi dışında, direkt bir eylem yapmadı. Suriye’nin kuzeyini PYD’ye bırakan stratejik hamle ile Türkiye’yi sıkıntıya soktu. 2,5 milyon Suriyeli Türkiye’ye girerken gerektiğinde kanlı eylemler yapabilecek yeterince militan sokmuş olabilir.
Şimdi Rusya doğrudan kendi silahlı kuvvetleriyle Esad’ı himayesine alınca denklem değişti. Esad rahatladı. Kendisini epey sıkıntıya sokan Türkiye yönetimine olan öfkesi ile bu kanlı saldırıyı yaptırmış olabilir.
Suruç ve Ankara katliamını üstlenen olmaması Esad ihtimalini güçlendiriyor. Çünkü IŞİD veya PKK gibi terör örgütleri yaptıkları eylemi kabul etmeyi tercih eder. Bir devlet yaptırırsa eylemi üstlenmez.
3- Suriye ve Irak yeniden tasarlanıyor. Bu kanlı terör eylemi Türkiye’nin hemen güney sınırında yeniden yapılandırma planına müdahil olmasını istemeyen, içine kapanmış bir Türkiye arzu eden bir devlet veya örgüt de olabilir. Ülkenin her yerini güvensiz hale getirmek suretiyle, kendi içinde bu türlü saldırılarla uğraşmak zorunda kalan bir Türkiye istenmiş olabilir.
Bu maksatla terör saldırılarını yaptırabilecek örgüt PKK veya PYD, devlet ise “Kürt Koridorunu” oluşturmak isteyen devletler ve PYD’yi devletleştirmek isteyenler olabilir. Hatta bölgenin tasarlanmasında etkin olmak isteyen birden fazla ülkenin gizli servislerinin ortaklaşa planlayıp, bir taşeron örgüte yaptırdığı terör saldırısı da olabilir. (Genelde herhangi bir devlet yaptıracaksa doğrudan değil, taşeron örgütleri kullanır.) Bu ihtimalde şüpheli çoğalmaktadır.
4- Türkiye’de bir Türk- Kürt çatışması hatta iç savaş ortamı oluşturmak hedeflenmiş olabilir. Ya da tam tersine (PKK/KCK’nın bu olayın hemen akabinde tek taraflı ateşkes ilan etmesiyle birlikte değerlendirildiğinde) terör örgütünün dünyada PYD gibi meşrulaştırılması hesaplanmış olması da muhtemeldir.
5- Önümüzdeki 1 Kasım seçimlerinin sonucunu etkileme veya seçimin yapılmamasını sağlamak niyetiyle yaptırılmış olabileceği de söylenmekte. Bu ihtimali düşünenler internet fenomeni Fuat Avni’nin 19 Eylül günü attığı tivitte yazdıklarını hatırlatmakta. Bu tivitte “Mitingler öncesinde Erdoğan ile Hakan Fidan’ın görüştüğünü” belirterek, “Terör olayları azdırılacak. Mitinglerin arifesinde şiddeti ve çatışmayı arttırmayı planlıyorlar” diye yazmış.
Fuat Avni’nin bir kişi olmadığı, muhtemelen CIA ile bağlantılı bir istihbaratçı ekip olduğu kanaati var. Bugüne kadar verdiği bilgilerin çoğunun doğru çıkması yazdıklarına ihtiyatlı yaklaşmamız gereğini ortadan kaldırmaz.
HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da, ‘Kanlı Cumartesi’den dolayı AK Parti iktidarını ve devleti sorumlu tuttu. Demirtaş’ın acısını anlıyorum ama elinde bir delil olmadan böylesine kitleleri tahrik edici ve sorumsuz bir beyanat vermesini doğru bulmuyorum.
Ben hiçbir devlet adamının böyle kanlı işlerin içinde olacağına ihtimal vermem.
Benim kanaatim Ankara’da yapılan kanlı terör saldırısının Türkiye’nin Suriye politikası ile alakası var. Son maddede dile getirilen ihtimal ancak birileri tarafından iç politika malzemesi olarak kullanılabilir.
Suruç katliamından sonra bu olayı bahane eden PKK’nın çatışmasızlığı sona erdirdiğini, Erdoğan/ Davutoğlu yönetiminin de “çözüm sürecini” buzdolabına koyup örgütle mücadeleye başladığını, geçen 5 aya yakın sürede 200 civarında şehit verdiğimizi düşünmemiz lazım.
Böyle bakınca Ankara’daki bombalı terör saldırısı daha vahim bir olaylar zincirini başlatan ilk halka olabilir diye endişe ediyorum.
*****
Hükümet Güven Vermiyor
Bu derece büyük bir terör saldırısı olmuş, İçişleri Bakanı “Güvenlik zafiyeti yoktu”;
Başbakan Davutoğlu, “biz şu anda Ak Parti hükümeti değiliz. Seçim hükümetiyiz” diyor
Yani “bu işlerden AKP sorumlu değil” demek istiyor.
Peki, hem bu hükümetin ve hem de bundan önceki hükümetin Başbakanı kim? Her iki hükümetin bakanlarını, devletin Emniyet ve İstihbarat Müdürlerini seçen Başbakan kendisi değil mi?
Dahası Başbakan Davutoğlu, intihar saldırısını yapan ve parçalanan kişi için, “Urfa Suruç’ta katliamı yapan Abdurrahman Alagöz yakalandı, hukuka teslim edildi“ diyor.
Böylesine sorumsuz ve mantıksız cevaplar yerine, “devlet mekanizmasının işleyişinde bir yerlerde aksaklık olmuşsa, araştırıyoruz. Gereken yapılacaktır” demek çok mu zor?