Eylül 2014’de Boğaziçi Üniversitesi ve Açık Toplum Vakfı tarafından yaptırılan Kimlikler, Kürt Sorunu ve Çözüm Süreci konulu araştırma sonuçları toplumumuzun “Çözüm Sürecine” karşı bakış ve algısını rakamlarla vermişti.
Açık Toplum Vakfı ve Boğaziçi Üniversitesi özellikle Türkiye’nin bütünlüğü ve birliği konularında benim açımdan şaibeli kurumlar.
Açık Toplum Vakfı’nın ve TESEV’in Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yapan Can Paker bile “Açık Toplum Vakıfları’nın başkanlığını yürüten George Soros’un Yahudi olduğu için İsrail’in çıkarlarına göre hareket ettiği ve Açık Toplum Vakfı’nı bu doğrultuda tavır almaya zorladığını” ifade etmişti.
Can Paker dünyadaki Açık Toplum kurumlarının genel direktörü Aryeh Neier‘in ifadesiyle, “AK Parti’ye çok yakın biri olarak göründüğü” gerekçesiyle Açık Toplum Türkiye Yönetim Kurulu Başkanlığı’ndan uzaklaştırıldı. Halen “kurucu olduğu için” Açık Toplum Vakfının Mütevelli heyetinin bir üyesi.
Can Paker‘in “çözüm sürecine” kamuoyunu hazırlamak için AKP ve PKK/Öcalan arasında varılan mutabakatla oluşturulan “âkil insanlardan” olduğunu da hatırlatalım.
Boğaziçi Üniversitesi ise Türklerin Ermenilere soykırım uyguladığına dair tezlerin dile getirildiği “Ermeni Soykırımı Konferansı“ düzenleyen üniversite.
Bu ihtiyat payıma rağmen yapılan araştırmanın önemsiz olduğunu söyleyemem. Çünkü bu ve benzeri araştırmaların sonuçları Türkiye’yi yönetenler tarafından izlenen politikalara zemin oluşturmakta.
*****
Koalisyon Modeli
Yukarıda bahsettiğim ve 11 ay önce yapılan araştırmaya göre, çözüm sürecini destekleyenlerin oranı (tamamen destekliyorum ve biraz destekliyorum diyenlerin toplamı) yüzde 57, desteklemeyenlerin oranı ise yüzde 37,6 idi. Bu oranı yükseltenler AKP ve HDP seçmen kitleleri idi.
AKP’li seçmenin yüzde 75,5‘i süreci desteklerken (desteklemeyen AKP’li oranı yüzde 20,3 idi); BDP/HDP’li seçmenin yüzde 91‘i süreci destekliyordu. (Desteklemeyen HDP’li oranı yüzde 6,7 idi.)
PKK’nın alan hâkimiyetini geçirmesi ile büyük kısmı örgütün baskısına açık hale getirilen (araştırmada “Kürtçe bilenler” olarak sınıflandırılan) vatandaşlarımızda sürece destek yüzde 82,9 (desteklemeyenler yüzde 12) iken, Kürtçe bilmeyenlerde bu oran yüzde 52,4 (desteklemeyenler yüzde 42) idi.
Aynı araştırmaya göre CHP seçmeninin yüzde 30’u, MHP seçmeninin yüzde 28’i de süreci destekliyordu.
Ben bu ankette yönlendirici sorularla süreci destekleyenlerin oranının yüksek çıkartıldığını düşünüyorum.
Öyle olmasaydı bu en önemli meselemiz hakkında görüş yakınlığı sebebiyle AKP+HDP koalisyonunun gündeme gelmesi beklenebilirdi.
Gerçekte ise AKP tabanının HDP ile koalisyonu hiç kabul etmeyeceği görüldüğünden, AKP+HDP koalisyon modeli gündeme bile gelemedi.
Ak Parti yaptırdığı anketlerde kendi teşkilatları ve tabanının Milliyetçi Hareket Partisi ile bir koalisyon istediğini tespit etti.
Buna rağmen çözüm sürecine bakış açısından en zıt iki partiyi MHP ile HDP’yi bir araya getirecek CHP+MHP+HDP modeli tartışıldı. Bir icraat hükümeti olarak çok manasız olan bu modeli tartışmanın uzamasına MHP lideri Devlet Bahçeli müsaade etmedi.
*****
Çözüm Sürecine Destek
Araştırmada ilginç olan bir sonuç da şu: “Çözüm süreci tamamlandığında Kürt Sorunu ne ölçüde çözülmüş olacaktır?” sorusuna cevap verenlerin yarısı (yüzde 46,9) “çözülmüş olacaktır” derken diğer yarısı (yüzde 46,3) “çözülmüş olmayacaktır” görüşünü ifade etmiş.
Bu kanaate rağmen sürece yüksek oranda destek çıkmasının sebebi sadece yönlendirici sorular değildi. Erdoğan/AKP hükümetlerinin emrindeki müthiş propaganda mekanizmasının dört bir koldan yaptığı beyin yıkama faaliyetiydi.
AKP yöneticilerinin “her şey güzel olacak” demeçlerinin beslediği ümitler… Bütün haber kanallarında tam gün “analar ağlamasın” temelli “barışçıl” mesajların pompalandığı ve nedense hep pkksever aydın ve akillerin katıldığı açık oturumlar… Havuz medyasında ve diğer merkez medya yazarlarında görülen bulaşıcı bir pkkseverlik hastalığını yayma çabaları etkili oldu.
Seçim sonuçları halkımızın sürece büyük ölçüde ikna edildiğini gösterdi.
Çünkü vatandaşlarımız “çözüm süreci”nin içeriğinin ne olduğunu bilmiyordu.
Sadece “bir öğrenilmiş çaresizlik” içindeydiler. “Ne pahasına olursa olsun, bu iş bitsin” diyenler “çözüm sürecine” destek veriyordu.
Bütün terör örgütleri gibi PKK’nın varmak istediği hedef de buydu.
Millet bezdirilmişti. Devleti yönetenler “Ver kurtul” düşüncesine gelmişlerdi.
Ancak onların vermek istedikleri ile PKK’nın almak istediği tam da aynı şeyler değildi.
AKP özerk bir yönetime ve federasyona itiraz etmeyecekti. “Yeni Anayasa” ile bu ortaklık (egemenliğin paylaşılması) hukuki bir zemine oturtulacaktı. Bunları zamana yayarak, alıştıra alıştıra yapacaktı.
Bu arada yapılacak seçimleri kazasız belasız geçirmek ve çatışmasızlık ortamı içinde “bu adamlar bu işi çözecek” dedirtmek istiyordu.
PKK ise bölgeyi yalnız başına yönetmek, bu arada Türkiye yönetimine ortak olmak istiyordu. Yani “Bölge bizim, Türkiye hepimizin” diyordu.
Bu düşüncesi için Barzani örneği PKK’ya örnek oluyor, Suriye ve Irak’ta Kürt unsurlara ABD desteği PKK’yı cesaretlendiriyordu.
Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan ile AKP karşısında kendisini tek başına iktidardan uzaklaştıran ve “seni asla başkan yaptırmayacağız” diyen bir siyasi güç buldu.
Bu gücün dağdaki parçası ise kendisi için çok uygun olan şartların oluştuğuna inandığı için hedefine ulaşmakta aceleci ve sabırsız.
*****
AK Parti Mücadelede Kararlı Olmalı
Erdoğan ve AKP binbir emek ve fedakârlıkla yürüttüğü süreçten vazgeçmiş görünüyor. Bu defa, öncekinin tam tersine, “terörle müzakere yerine mücadele” yaptığına inanmamızı istiyor.
Vatanın bölünmezliği ve milletin birliği fikrinde olanlar için, bu beladan kurtuluşumuzun terörle kararlı bir şekilde mücadele etmekten başka yolu yoktur.
Erdoğan ve AKP terörle mücadele fikrinde samimi değilse, bu defa milliyetçi oyları devşirmek için seçimlere kadar geçici bir politika olarak sürdürecek olursa, bu Türkiye için felaket olur.
Çünkü terör örgütü PKK “çatışmasızlık” ortamını iyi değerlendirdi. Şehir örgütlenmesini geliştirdi, bütün şehirlerimizde patlayıcı ve silah depoları oluşturdu. Dağ kadrosunu güçlendirdi.
Bu durumda her gün gelen şehit haberleri örgütün hareket kabiliyeti azaltılıncaya kadar devam edecek. Muhtemelen şehirlerimizde daha çok ses getiren eylemler de yapacaklar.
Toplumda “öğrenilmiş çaresizlik” duygusu yenilenecek, “ne pahasına olursa olsun, bu iş bitsin” diyenlerin sayısı artacak. Bu ise PKK isteklerinin gerçekleşmesi için uygun bir zemin yaratacaktır.
Bu duruma düşmemek için tam bir kararlılıkla ve terörü besleyen bütün alanlarda mücadeleye ihtiyaç var. (İran PJAK‘a karşı böyle başardı.)
Benim ısrarla “içinde MHP’nin olduğu bir hükümete ihtiyaç var” dememin sebebi bu.
Böyle keskin bir U dönüşü yapan hükümetin terörle mücadelede kamuoyunu yanında bulabilmesi inandırıcı olmasına bağlı. MHP ile koalisyon terörle mücadele için kararlılığın ifadesi olur.
Kamuoyu inandığı bir mücadele için destek verir ve her türlü fedakârlığı yapar.