Etnik Tuzak isimli kitabımızın ilk baskısının çıktığı 1990 başlarından beri bir gerçeği dile getiriyoruz. Türkiye’de terörle mücadeleyi zaafa uğratanlar, terörün kültürel hakları elde edememe ve bölgesel az gelişmişlik dolayısıyla doğduğunu zannedenler sorunun Kürt değil; Kürtçülük ve ırkçı bölücülük olduğunu görmezden gelirler. Demokratikleşme kamuflajı altında teröre alan açıldığı, siyasallaştırıldığı ve dışarısı tarafından kullanıldığı unutulmamalıdır. Bu iş sadece güvenlik tedbirleri ile olmuyor diye ortaya atılan art niyetliler ve bunlardan etkilenen çaylak siyasetçiler hep yanıldılar. Demokrasiyi teröre yenik düşürdüler. Şimdi günah çıkarıp yanlışlarını kısmen de olsa kabul edenler, siyaseti bırakıp başka bir işle uğraşmalıdırlar. Haklı tenkitleri “Efendim bunlar kanla besleniyor; terörle yaşıyorlar” diye işi geçiştirmek boşa çıkmıştır.
Maalesef açılım, çözüm, barış ve demokratikleşme kavramları ülkeye karşı kullanılmıştır. Bazıları devlet düşmanlığını, devletsiz ferdin daha özgür ve mutlu olacağına kadar götürmüşlerdir. Oysa fertsiz devlet de; devletsiz fert de hayaldir. Buna olur diyenler ferdi devletine karşı başka bir ülke için kullanmak isteyenlerdir.
Cumhuriyeti ve milli devleti kuran iradeye karşı yıllardır farklı cephelerden savaş açılmıştır. Kimi Sovyetlerin güdümüne girip komünist bir düzene geçmediği için 1923 Türkiye’si ile kavgalı olmuş; kimi Cumhuriyeti milli tarihimizin bir parçası olarak görmemiş, Yeni Osmanlıcılık tuzağına düşmüş, bu anlayışın ışığında Anadolu’ya sıkışmış olan bizlere “daha da ufalan; ama büyü!” telkinleri yapılmıştır. Kimi ise; Cumhuriyeti İslam’la kavgalı kabul etmiş, Washington veya Brüksel’in şefaatine sığınmıştır. Yabancı istihbarat örgütlerinin özellikle yurtdışında bu fırsatı kaçırmayarak bazılarımızı kolay kullanmaları bundandır. Bütün bu farklı devlet ve rejim karşıtları Türkiye’ye karşı kullanılan birer malzeme deposu olmuşlardır. Son yıllarda da liberal ve aşırı sol ittifakı yeni bir ihanet cephesi oluşturmuş, Devletle kavgalı kim varsa onlara destek olmuşlardır.
Halka ters düşen ve yanlış politikalarla iç düşman üreten, Türk tarihini 1923 ile başlatıp manevi dünyamız ile yabancılaşmış bazı çevreler de bu ihanet kervanına su taşımışlardır. Bunlar Cumhuriyetin akılsız dostlarıdır. Halk-Devlet ilişkileri bundan olumsuz etkilenmiştir.
Çözüm çözüm diye tepinip onun bunun oyuncağı olanlar bu sürecin kime yaradığını anlayabilmelidirler. Bu ithal süreç, dün Osmanlı, bugün ise Cumhuriyet Türkiye’si ile uğraşanların çıkarınadır. Açılımlar yapıp ana çizgiden saptıkça boğulma tehlikeleri geçirdik. İnsanlarımız birbirine soğutuldu, yabancılaştırıldı ve ötekileştirildi. Etnik taassup arttırılıp Türk Milletine mensubiyet şuuru zedelendi. Araştırmalara göre, ülke için fedakârlık yapma eğilimi azaldı. Etnik ve mezhepçilik etnosantrizm saplantısını ortaya çıkardı. Parça ile bütün karşı karşıya getirildi. Millet ve milliyet anlayışı saptırıldı. Milli kimlik ve etnik sıfatlar rakip zannedildi. Anayasadan milli kimliğin çıkarılmasına cüret edildi. Yeni Türkiye ve ileri demokrasi kavramları ile T.C. tasfiye edilmeye çalışıldı. Üstelik muhafazakâr görüntülü Batının yeniçerileri tarafından… Bu tasfiye ve çözülme yönetenlerin yetersizliği, cehaleti ve gafleti ile yol aldı. Bölücü terör örgütü ve ihanet çetesi Kuzey Suriye bir tarafa, Ağrı-Ardahan-Kars kantonunu kurmaya kalktı. Çözüm süreci adındaki ithal proje artık çöktü; kıvırmaya gerek yok. ABD ve Almanya ise devam edin diyor. ABD terör eylemleri ihaneti ve işi bozduğu için PKK’ya Türkiye tarafından ders verilmesini onay veriyor. Aynı ABD Suriye’nin kuzeyinde PYD’ye destek verdiği için İncirliğin kullanılmasında bizimle ihtilaflı… Bazı siyasetçiler ise günah çıkarma peşinde… Sanki bunların ana rahminde terör örgütü ve malûm parti büyümemiş… Çözülmeye dönük ihanet süreci etnisitesi ne olursa olsun; bütün vatandaşlarımızın aleyhinedir. Bazılarının “Efendim bu Devletin aleyhine ama vatandaşın lehinedir; özgürlükler genişliyor.” şeklindeki safsatalarına artık kanılmamalıdır.