Oğuz Çetinoğlu: 1991 yılında başlayan valilik göreviniz 4,5 yıl devam etti. 1995 yılında milletvekili seçildiniz. Valilik dönemini, ‘İğneli Koltukta Dört Buçuk Yıl’ olarak isimlendiriyorsunuz.
Neden ‘İğneli koltuk’ ?
Dr. Lale Aytaman: Türkiye’nin ilk bayan valisi olarak görkemli bir törenle Muğla valiliğini devralırken, dönemin İçişleri Bakanı bana kitapta da belirttiğim gibi ‘Bu iğneli bir koltuktur. Üzerinde oturmak dikkat gerektirir. Vali Hanıma bu görevinde başarılar dilerim, başarılı olacağına inanıyorum, zira kendisine güveniyorum. Hayırlı olsun!‘ demişti.
Gerçekten de Valilik makamı kolay doldurulan bir mevki değildir. Hem devleti hem de hükümeti temsil edersiniz; aynı zamanda halkın huzur ve güvenliğini sağlamak, ilinizin ekonomik kalkınmasına katkıda bulunmakla mükellefsiniz. Kanunların yurttaşlar arasında ayırım yapmaksızın herkese eşit bir biçimde uygulanmasına çalışırsınız. Bu her zaman her kesimin hoşuna gitmeyebilir. Bazı menfaat odakları bu uygulamalardan hoşlanmayabilir, sizinle uğraşırlar. Önemli olan prensiplerden vazgeçmeksizin halkın mutluluğu için hizmet verebilmektir.
Oğuz Çetinoğlu: Geniş sayılabilecek görev yelpazeniz var. Hangi görevin koltuğu iğnesizdi?
Dr. Lale Aytaman: Her görevin kendine göre zor tarafları vardır. Milletlerarası görevlerin bir de manevî sorumluluğu oluyordu. Ülkenizi en iyi biçimde temsil etmeye ona en ufak bir söz söyletmemeye çalışırsınız. Bu bana göre en büyük sorumluluk idi.
Üniversitede öğrencilerimle beraber geçirdiğim ders saatleri ve akademik ortam, sanırım en rahatıydı.
Çetinoğlu: Yazımına 2005 yılında başlayıp 2008 yılında tamamladığınız ‘İğneli Koltukta Dört Buçuk Yıl’ isimli kitabınız; ‘Daha nice kadın valiyi görev başında görmek temennisiyle’ cümlesi ile sona eriyor.
İlk bayan valinin görevden ayrıldığı tarihten, yukarıdaki satırları yazdığınız güne kadar 13 yıl geçmiş. Bu 13 yıl içerisinde ikinci bir bayan valinin göreve getirilmeyişini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aytaman: 14 yıl oldu bile! Bunca yıldır tekrar bir kadın vali atanmaması en çok beni üzüyor. İlk tayin edildiğim günden itibaren hep ‘Ben ilkim ama tek kalmak istemiyorum‘ diyordum. Bütün valilik görevim süresince arkamdan başka bayan valilerin gelmesi için elimden geldiğince başarılı olmaya çalıştım.
Çıtayı hep yüksek tuttum. ‘Bir kadın vali geldi, o da başarısız oldu‘ denmesin diye gece gündüz çalıştım. Arkamdan iyi bir iz bıraktığımı sanıyorum.
81 İlimizde hiç bayan valinin bulunmayışı Türkiye’nin çağdaş, demokratik bir ülke olma çabalarıyla pek bağdaşmamaktadır. Kadınlar kanunlar önünde erkeklerle eşitmiş gibi görünüyorlarsa da uygulamada bunun doğru olmadığını görüyoruz. Piramidin tepelerine doğru çıkıldıkça kadınlar yok oluyorlar. Önemli sorumluluk gerektiren mevkilerde, karar mekanizmalarında kadınlarımızın sayısı yok denecek kadar az. Kabinede bile sadece iki bayan bakanımız var, parlamentodaki kadın milletvekillerimizin oranı dünya ülkeleri arasında sondan beşinci sırada.
Bayan Vali tayin edilmesi için çoğunluğunu erkeklerin oluşturduğu bir hükümetin kararına ve bu kararı onaylamayı arzu eden bir Cumhurbaşkanına ihtiyaç duyulmaktadır. Bir başka deyişle topyekûn bir siyasî irade gerekmektedir. Ben her vali kararnamesinde tekrar bir -hatta birkaç- bayan valinin tayin edilmesini umut ve heyecanla ve bekliyorum. Ne yazık ki bu söyleşiyi yaptığımız günlerde bir vali kararnamesi çıktı ve bu defa da maalesef gene tek bayan vali tayin edilmedi. Anlaşılan valilerimiz arasında gene bir süre kadının adı olmayacak.
Çetinoğlu: Modern Türkiye’mizde, modern görüşlere sahip iktidarlar, günün birinde ikinci bayan vâliyi mutlaka görevlendireceklerdir. O valinin işini kolaylaştırmak açısından bilinmesi yararlı olur:
Valilik koltuğunun iğnelerinden korunmak için, bayan valinin kendisini hangi donanımlara sahip kılması gerekir?
Aytaman: Valilik mevkiine önerilen bir kimse zaten gereken donanımlara sahip olacaktır. Ama bence tevazuu elden bırakmaksızın, herkese, her kesime eşit mesâfede durarak, ‘devletin valisi‘ olduğunu hissettirdiği takdirde, halkımız bayan da olsa erkek de, valisine gereken sevgi, saygı ve desteği gösterecektir.
Çetinoğlu: Size milletvekilliği teklif edildiğinde, valilik yaptığınız Muğla dışında bir ilden aday olmayı arzu ettiniz. Sebepleri nelerdi?
Aytaman: Vali olarak, yukarda bahsettiğim gibi, hükümeti ve devleti bir arada temsil ediyorsunuz. Halk sizi tarafsız bir kimlikle tanıyor ve benimsiyor. Ben Muğla’da böyle bir görev anlayışıyla 4,5 yıl hizmet ettim.
Bir anda siyasî bir kimliğe bürünerek çıkmak istemedim Muğla halkının karşısına, o sebeple Muğla dışında bir ilden aday olmayı arzu ettim. Ancak siyasî konjonktür benim Muğla’dan aday olmamı gerektirdi ve Muğla’dan 20. Dönem Milletvekili olarak seçildim. Milletvekili olarak da seçmenlerim tarafından ‘vali hanım‘ olarak anılmaya devam ettim. Bazen özür dileyerek hitap tarzlarını ‘Sayın Milletvekilim‘ diye düzelttiklerinde, ben bundan rahatsız olmadığımı, bilakis vali olarak anılmaktan hoşlandığımı ifâde ediyordum. Muğlalılar beni siyasî bir partinin temsilcisi olarak göremediler, ben de belli bir partiden seçilen milletvekili olsam da, onların Muğla ile ilgili taleplerini siyasî parti farkı gözetmeksizin yerine getirmeye çalıştım.
Çetinoğlu: İsteğinizin dikkate alınacağı söylenmesine rağmen Muğla’dan aday gösterildiniz. Bu gelişmede sizi rahatsız eden bir taraf oldu mu? Duygularınızı paylaşmak ister misiniz?
Aytaman: Bana başta önerilen ‘Türkiye Milletvekilliği‘ oldu. Bu da benim çok hoşuma gitti. Bu şekilde TBMM de, bildiğim konularda bütün Türkiye’ye hizmet edebilirim diyordum. Anayasa mahkemesi Türkiye Milletvekilliğini iptal edince ben son anda Muğla’dan aday gösterildim. O zaman da ‘4,5 yıldır hizmet verdiğim bir bölgeye hizmet etmeye devam ederim.’ Diye düşündüm. Dediğim gibi ben politikadan gelmediğim için siyasî kimliğim ön plana çıkmıyordu. Ben hizmet insanıydım. Benim politikadan şahsî bir beklentim olmadı. Profesyonel politikacılık farklı bir olay. Politik hayatımda da siyasetçi gibi davranmadım. TBMM de bana verilen yurt içi ve yurt dışı görevlerde daima hizmete yönelik çalıştım. Parti içinde de bildiğim doğruları dile getirmeğe devam ettim.
Çetinoğlu: Vali olarak tayin etmek üzere, konu ile ilgili eğitim almış bir bayan bulmak mümkünken, bir öğretim görevlisinin tercih edilmesini nasıl yorumluyorsunuz?
Aytaman: O dönemde hem bir bayan valinin tayin edilmesi hem de valilerin mülkiyeli olmaları geleneğinin kırılması istenmiş. Esasen daha önce de Dr. Lütfi Kırdar, Dr. Fahrettin Kerim Gökay gibi valilerimiz de konu ile ilgili eğitim görmüş kimseler değillerdi. Valilik Büyükelçilik gibi istisnai bir görevdir, her meslekten atama olabilir. Meslek dışından atanan erkek valiler pek dikkat çekmezken, bayan vali tayin edilmesi söz konusu olunca bu sorular akla geldi. Bence meslekî eğitim almış olmak olumlu bir avantaj ama sadece meslekî eğitim de yeterli olmayabilir. Kanaatimce idarecilik yeteneğinin yanı sıra belli bir görgü ve bilgi birikimi gereklidir iyi bir yönetici olmak için.
Çetinoğlu: Vâlilik teklifini kuşku ile karşıladınız. Kuşkunuzun sebepleri nelerdi?
Aytaman: Kuşkudan ziyade şaşırmıştım. Böyle bir atanma beklemiyordum. Teklif geldiğinde, Mülkiyeden gelmediğim için bu görevi başarıyla yerine getirebilecek miyim diye sordum kendi kendime. Cumhuriyetimizin kuruluşundan bunca yıl sonra bir bayanın vali olarak tâyin edilmesi, bir bayanın en üst mülkî idarî göreve getirilmesi, Türk kadını için çok önemli bir açılım demekti. Bu mevkie ilk gelen her kim olursa olsun, arkasından geleceklere yol açmak bakımından çok önemli bir misyonu yüklenecekti. Başarılı olmaya mecburdu.
İşte bu sebeplerden dolayı hemen kabullenemedim. Daha sonra özellikle tecrübeli bir bürokrat olan eşimin, genç kuşağın temsilcisi olan oğlumun, beni iyi tanıyan yakın çevremin ‘Sen bunu başarırsın!‘ yolundaki telkinleriyle; biraz da kendi özgüvenim sayesinde, bu onurlu görevi üstlendim. Büyük bir kararlılıkla, ailece her türlü fedakârlığı göze aldık. Kendimi tamamen başarıya endeksleyerek Muğla Valiliği görevime başladım.
Çetinoğlu: Muğla’ya baraj yapılması konusunda hayal kırıklığı yaşadınız. Hem karar aşamasında, hem de görevinizin sona ermesinden sonra bile bitirilememiş olması sebebiyle….
Benzer türde, başka olumsuzluklar da yaşamışsınızdır. Sonraki gözlemleriniz sunucunda, yönetim tarzında sizi rahatlatacak değişimler gözlemlediniz mi? Yaşadığınız olumsuzluklar, Türkiye’nin yönetim tarzındaki detaylar konusunda sizde nasıl bir kanaat oluşturdu?
Aytaman: İllerle ilgili yatırım kararları her zaman objektif bir biçimde uygulanamıyor. Siyasî düşünceler yatırım önceliklerini belirliyor. Mesela turizm bakımından en önemli illerimizden biri olan Muğla’da elektrik, yol, su, kanalizasyon-arıtma, ihtiyaçları hâla giderilebilmiş değil. Oysa bu meseleler halledilse Muğla’nın ülkemizin turizm gelirlerine olan katkısı çok daha fazla olur. Her idareci bu tür problemleri aşmak için büyük mücadele verir, bu anlamda ben de elimden geleni yaptım ama neticede her şey Ankara’da bitiyor. Bütün gücün Ankara’da toplanması bazı yerel çözümleri aksatıyor.
Çetinoğlu: Gelişmekte olan bütün ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’de de sanayileşme çalışmaları ile çevre hassasiyeti ve tabiat değerlerinin korunması konularında sıkıntılar yaşanıyor. Baraj, termik ve nükleer santral tesis alanlarına, Boğaz köprüsü inşasına, tarım alanlarının sanayiye tahsis edilmesine… İtirazlar oluyor.
Kalkınma ve çevre arasında tercih yapmaktan başka çözümler olmalı değil mi? O çözümler neler olabilir?
Aytaman: Sürdürülebilir kalkınma modeli hem kalkınmaya hem de çevreyi korumaya imkân tanımaktadır. Enerji meselesinde doğal enerji kaynaklarına (rüzgâr enerjisi vs.) daha fazla önem vermeliyiz. Devlet çevreyle uyumlu yatırımlara destek payını arttırmalı. Çevreyi tahrip etmek pahasına gerçekleşen yatırımlarda da koruyucu kalkanını kurmalıdır. Planlamalı ve çevreye saygılı bir gelişme modeli uzun vadede hem ülkemize hem de gelecek nesillere yarar sağlayacaktır. Geçici ve kısa süreli menfaatler uğruna bu verimli toprakları ve güzel yurdumuzu feda etmemeliyiz.
Çetinoğlu: Görev bölgenize olan sevginiz, esâsen var olan Türkiye sevginizin gelişmesine yol açmıştır mutlaka. İlgililere ve yetkililere ulaştırmak üzere güzel yurdumuzun daha da güzelleşmesi, kalkınması, güçlenmesi ile ilgili projeler üretiyor musunuz? Onları, icracı yöneticilere gazetemiz aracılığı ile iletmek ister misiniz?
Aytaman: Benim dileğim ülkemde kadın-erkek hep bir arada huzurlu ve mutlu bir hayat sürdürebilmemiz için görev ve sorumlulukları birlikte paylaşmamızdır. Ülkemiz bir fırsatlar ülkesidir. Bu nimetleri doğru bir biçimde değerlendirirsek dünyada saygınlığımız daha da artacaktır. Bizi örnek almak isteyen ülkelere daha iyi bir yol gösterici olabiliriz. Unutmamalıyız ki biz kendi yakın çevremizde demokrasiyi en iyi uygulayan ülkelerden biriyiz. Dünyadaki yoğun rekabet ortamında hepimiz kendimizi çok iyi yetiştirmek mecburiyetindeyiz. Milletlerarası saygınlık kazanmanın yolu durmadan çalışmak ve hep en iyiyi, en üstünü hedeflemekten geçmektedir. Azimle bu yolda yürümeye devam etmeliyiz ve hiçbir güçlük karşısında özgüvenimizi yitirmemeliyiz.
Yüce Atatürk’ün dediği gibi ‘Türk; öğün, çalış, güven!‘
Çetinoğlu: Efendim, çok teşekkür ederim.
Aytaman: Bana bu söyleşi imkânını verdiğiniz için ben de size ve gazetenize teşekkür ederim.
Dr. LALE AYTAMAN’ın kısa özgeçmişi
1944 yılında İstanbul’da; başta babası Dr. Abdullah Köseoğlu olmak üzere siyasetle yoğrulan bir ailenin içine doğdu. Çocuk hastalıkları mütehassısı olan babası Dr. Abdullah Köseoğlu, 1975-1980 dönemi Kocaeli Senatörü idi. Çocukluğu Ankara ve İzmit’te geçti. Orta ve lise eğitimini İstanbul Sankt Georg Avusturya Kız Lisesi’nde tamamladı. Çocuk yaşlarından itibaren Türkiye’nin çalkantılı yıllarına, iktidar değişikliklerine, ihtilallara, muhtıralara, kâh uzağından kâh yakınından, hatta içinden şâhit oldu.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Alman Dili ve Edebiyatı okudu. Hamburg Üniversitesi’nde Alman Dili ve Edebiyatı ile Sanat Tarihi bölümlerine devam ederek yüksek lisans ve doktora tezi verdi. 1974 yılında aynı üniversiteden ‘Dr. Phil‘ unvanı ile mezun oldu. Ankara Üniversitesi İktisadî ve Ticarî İlimler Akademisi ve Boğaziçi Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Eşi Büyükelçi Reha Aytaman’la birlikte yurtdışında ülkemizi yıllarca temsil etti.
1991 yılında, Cumhurbaşkanı Turgut Özal döneminde, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’ın Başbakanlığındaki kabine tarafından ‘Türkiye’nin İlk Bayan Valisi‘ olarak Muğla iline tayin edildi. Valilik görevi 4,5 yıl devam etti.
1995 yılında Anavatan Partisi’nden 20. Dönem Muğla Milletvekili olarak TBMM’ye seçildi. TBMM Kadının Statüsünü Araştırma Komisyonu Başkanlığı yaptı. ANAP Grup Yönetim Kurulu, ANAP Merkez Karar Yönetim Kurulu, TBMM Millî Eğitim ve İnsan Hakları Komisyonu, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) ve Batı Avrupa Birliği (BAB) Asamblesi Türk Delegasyonu, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Avrupa Demokratları Parti Grubu Yönetim Kurulu, Denetim Komisyonu, Sosyal, Sağlık ve Aile İşleri Komisyonu, Kadın ve Erkeklere Eşit Haklar Komisyonu üyeliklerinde bulundu. Hâlen Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Şeref Üyesi’dir.
Lâle Aytaman ayrıca AKPM’nin kuruluşundan bu yana ilk Türk parlamenter olarak bir komisyona başkanlık yaptı. Çevre, Mahallî Yönetimler ve Bölge Planlamaları Komisyonu Başkan Yardımcısı ve Başkanı oldu. Pek çok ödül yanında Tayland Kraliçesi Sirikit tarafından da iki defa Tayland Kızıl-haçı Hizmet Madalyası ile taltif edildi.
Türkiye’nin ilk ve tek bayan valisi Lâle Aytaman Emekli Büyükelçi Reha Aytaman ile evlidir. Oğlu Osman endüstri mühendisidir. Almanca, İngilizce ve İtalyanca bilmektedir.
|