Başkanlık Sistemi Tuzağı

103

“Kimse Osmanlı’ya hakaret edemez” deyip Ayn-el Arab’daki PKK’lıların ve peşmergelerin alınlarından öpen Başbakanımız, Osmanlı’nın teröre karışmış bazı Ermenilere uyguladığı yer değiştirmeyi (tehcir) yanlış buluverdi. Herhalde bu Osmanlı’ya saygının bir gereği değildi. Son yıllarda bir moda çıktı. Haklı haksız tarihimizle hesaplaşma moda haline geldi.

Türkiye’de birbiri ile çok bağlantılı konular tartışılıyor. Başkanlık sistemi, eyalet sitemine geçiş ve bunların hepsinin kilidini açacak olan yeni anayasa ile Yeni Türkiye‘ye gidiş. Demokratik parlamenter sistem saldırı hedefi haline geldi. Oysa başta saldırıları yapanlar ve herkes bugünü;  parlamenter demokrasiye borçludur. TV ekranlarında Cumhurbaşkanı’na bağlılık ve yağcılık aldı yürüdü. Başkanlık sistemini savunanlar, parlamenter demokrasinin yürümediğinden, üç askeri darbeden bahsediyorlar. Bunu daha iyileştirmenin yollarını düşünmüyorlar bile… Meselâ %10‘luk seçim barajını %5‘e indirerek, TBMM’de farklılıkların daha iyi temsili neden sağlanmasın ki? Başbakan ve hükümet, TBMM’ne gerektiğinde hesap veriyor. Başkanlık sisteminde kim kime hesap sorabilecek? Tek adamın egemenliği her şeyden evvel bir kalite ve yeterli donanım sorunudur. Ortadoğu’daki ülkelerin çoğunluğu tek adam egemenliğine dayanıyor. Türkiye’yi klasik bir Ortadoğu ülkesi haline dönüştürmek büyük bir haksızlık ve gaflet olur. Başkanlık sisteminde kararların hızlı alınabileceğinden bahsediliyor. Kararların hızlılığı kadar, doğruluğu ve ülke için geçerliliği de önemlidir.

Yapılan araştırmalarda Mart 2011’de başkanlık sistemine geçilmeli diyenlerin oranı %38,2 iken, yoğun propaganda ve tek taraflı şartlandırmaya rağmen, bu oran Mart 2013’de %32,3‘e düşmüştür. Yoğun propaganda bugün de devam etmektedir. Bazılarının “Efendim kritik bir safhadayız; işlerin hızlı ve düzgün yürütülebilmesi, sorunların aşılabilmesi için Merkez Bankası gibi bağımsız kurumların devre dışı bırakılması gerekir. Sayın Erdoğan Cumhurbaşkanı kaldığı sürece bu sistem işlesin, Erdoğan sonrası parlamenter sisteme dönülsün” şeklindeki anlayış mantıkla ve devlet yönetiminin ciddiyeti ile kesinlikle uyuşmaz. Cumhurbaşkanlarına veya başbakanlara göre devletin yönetim şekli, yapısı ve hukuk düzeni değiştirilemez. Tersine kişiler Anayasa ve hukuk devletine uymak zorundadırlar. Kişiler ve iktidarlar geçicidir. Ancak devlet ebed-müddettir. Belirli bir dönem ülkeyi yöneten kişilerin özelliklerine göre devlet şekillendirilemez. Sayın Cumhurbaşkanı daha başkanlık sistemine geçmeden yetkilerini aşıyor, tarafsızlığını koruyamıyor, parti genel başkanı gibi davranıyor. Başkanlık yetkisi ve sorumluluğunun verilebilmesi için, devletin kuruluş felsefesiyle ve temel ilkeleriyle çatışır olmamak da esastır. Başkan toplumu bütünüyle kucaklayabilmeli ve temsil kabiliyetine sahip olmalıdır. Bugün böyle bir siyasi manzara ile karşı karşıya olmadığımıza göre, bize düşen görev parlamenter sistemin aksaklıklarını giderebilmektir.

Aslında Türkiye’de başkanlık sistemine çoktan geçilmiş; haberimiz yok. Faiz gibi teknik bir konuda devlet bakanını atlayarak Merkez Bankası Başkanına faizleri düşürün emirleri yağdırıldı. Sayın Cumhurbaşkanı’nın danışmanlarının konuyu Sayın Babacan ve Merkez Bankası Başkanı kadar bilmedikleri çok açık. 7 Haziran seçimlerine giderken durgunluğu giderip tüketimi artırmak, piyasayı canlandırmak, suni ve geçici refahın sürdürülebilmesi için zayıflayan sıcak para girişleri gerekiyor. Riskli ve kırılgan ekonomimiz dolayısıyla, 2015 çok zor geçeceğe benziyor. Faiz onun için gündemde. Kronik enflasyonu düşürmenin tek yolu faizle ve para politikası ile oynamaktan geçmez. Faiz düşüşü kıt tasarrufları dövize yönlendirir ve döviz kurunun yükselmesi de yeni maliyetler doğurur. Dövizin yükselmesinin ihracatı artırması gerekirken maalesef ihracat %9,8 azalıyor.

Aslında başkanlık sistemi ve eyaletlere geçiş Türkiye’ye makas değiştirtmekle ilgilidir. Yeni anayasa ile Yeni Türkiye’ye varmada etnik ırkçılık kullanılarak Türk Milletinin reddi ile özgürlükçü ve demokratik olunacağı ileri sürülüyor. Meclise bütün farklılıkların ve ayrımcılığın yansıması, milli kimliksiz bir kalabalık haline dönüşmek hedefleniyor. Kısaca Türk Milleti’nin altına dinamit konuyor. HDP’nin Bölge ve yaratılacak milliyet özerklikleri yolu ile Türkiye kurtulacak! 1923’ten beri süren ara rejim sonlanacak! Bu çirkin tezgâhı 7 Haziran’da sandık bozmalıdır.

 

Önceki İçerikSosyal Medyanın Kaliteli Yaşamımız Üzerindeki Etkisi
Sonraki İçerikGüneydoğu Bölünüyor, Ege İşgal Altında!
Avatar photo
1944 İstanbul doğumludur. Orta Öğrenimini Maarif Kolejinde, yüksek öğrenimini İktisadî ve İdari Bilimler Yüksek Okul'unda tamamlamıştır. 1967'de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne asistan olarak girmiştir. Ord. Prof. Dr. Z.F. Fındıkoğlu'na asistanlık yapmıştır. 1972'de "Bölgelerarası Dengesizlik" teziyle doktor, 1977'de "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" teziyle doçent, 1988'de de profesör olmuştur. 1976 Haziranında yurt dışına araştırma ve inceleme için giden Erkal 6 ay Londra ve Oxford'ta inceleme ve araştırmalar yapmış, Doçentlik hazırlıklarını ikmal etmiştir. 1977 yılında hazırladığı "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" isimli Eğitim Sosyolojisi ve Eğitim Ekonomisi ağırlıklı tezle Doçent olmuştur. 1988'de Paris'de, 1989'da Yugoslavya Bled'de yapılan milletlerarası UNESCO toplantılarında ülkemizi birer tebliğle temsil etmiştir. 1992 Yılında Hollanda'da yapılan Avrupa Konseyi'nin "Avrupa'da Etnik ve Cemaat İlişkileri" konulu toplantısına tebliğle katılmıştır. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi dışında dönem dönem Harp Akademilerinde, Gazi Üniversitesi'nde, Karadeniz Teknik (İktisadi ve İdari Bilimler Yüksek Okulu) ve Marmara Üniversitelerinde de derslere girmiştir ve konferansçı olarak bulunmuştur. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Bölümü ve İktisat Sosyolojisi Anabilim Dalı Başkanı, Metodoloji ve Sosyoloji Araştırmaları Merkezi Müdürü, İstanbul Üniversitesi Senato Üyesi, Aydınlar Ocağı Genel Başkanı ve İstanbul Türk Ocağı üyesi olan Prof. Dr. Erkal'ın yayımlanmış ve bir çok baskı yapmış 15 kitabı ve 700 civarında makalesi vardır. Halen Yeniçağ Gazetesi'nde Pazar günleri makaleleri yayımlanmaktadır. Prof. Dr. Erkal evli ve üç çocukludur. Dikkat Çeken Bazı Kitapları : Sosyoloji (Toplumbilimi) (İlaveli 14. Baskı), İst. 2009 Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri, İst. 1978 Bölgelerarası Dengesizlik ve Doğu Kalkınması,(2. Baskı), İst. 1978 Sosyal Meselelerimiz ve Sosyal Değişme, Ankara 1984 Bölge Açısından Az Gelişmişlik, İst. 1990 Etnik Tuzak, (5. Baskı), İst. 1997 Sosyolojik Açıdan Spor, (3. Baskı), İst. 1998 İktisadi Kalkınmanın Kültür Temelleri, (5. Baskı), İst. 2000 Türk Kültüründe Hoşgörü, İst. 2000 Merkez Binanın Penceresinden, İst. 2003 Küreselleşme, Etniklik, Çokkültürlülük, İst. 2005 Türkiye'de Yolsuzluğun Sosyo-Ekonomik Nedenleri, Etkileri ve Çözüm Önerileri (Ortak Eser), İst. 2001 Ansiklopedik Sosyoloji Sözlüğü (Ortak Eser), İst. 1997 Economy and Society, An Introduction, İst. 1997 Yol Ayrımındaki Ülke, İst. 2007 Yükseköğretim Kurumlarının Bölgelerarası Gelişme Farklılıkları Açısından Önemi ve İşlevleri, İTO, İst. 1998 (Ortak Araştırma)