Tayfun Kaya iİe 2015 Yılının Başında, Türkiye Ekonomisi’ni Konuştuk. Derkenar

71

Günümüzde, devletlerin gücü; vatan topraklarının yüzölçümü, nüfusunun çokluğu ve ordusunun kudreti ile değil, iktisadî yapısının sağlamlığı ile ölçülüyor.

Bu gerçeği bilen Mustafa Kemal Paşa, Kurtuluş Savaşı’nı kazandıktan sonra; ‘Siyasî ve askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsun, iktisadî zaferlerle taçlandırılmazsa kazanılan zaferler kalıcı olmaz, az zamanda kaybedilir.’ Demiştir.

Nitekim Türk tarihi incelendiğinde; yükseliş, duraklama ve çöküş dönemleri ile iktisadî yapıdaki değişiklikler arasında paralellikler vardır.

Ekonomi bir ülkenin her şeyidir. Yaşamak için, milletin refah ve mutluluğu için, güçlü bir ekonomik yapıya ihtiyaç vardır. Böyle bir yapıya sahip olan devletler, içeride huzura ve güvene, dünyada itibara kavuşmuş olur.

Ne var ki, iktisadî yapının gücünü, istatistik verilerinden öğreniyoruz. Veriler ise farklı metotlarla kullanıldığında gerçekler, içerisine konulduğu kabın şeklini alabiliyor. Bu sebeple; ‘Üç türlü yalan vardır: 1-Masum yalan, 2-Bilinçli yalan, 3- İstatistik.’ Deyimi genel kabul görmüştür.

Aziz ve necip milletimiz 1980’den sonra ekonomi ile yakından ilgilenmeye başladığından, devletin çizdiği iktisadî tablo ile içerisinde yaşadığı şartlar arasındaki farkı derinden hissetmek gibi bir talihsizliği yaşamaktadır.

İnsan potansiyelimizden, yer altı ve yerüstü zenginliklerimizden, candan aziz vatanımızın jeostratejik konumundan, zengin ve şerefli tarihimizden alınacak güçle inanarak söylemek gerek:  Çok daha iyi durumları hak ediyoruz.

Peki, nerede hata yapılıyor? Bu soruya ancak politik bir cevap verilebilir: ‘Ekonomide tek doğru yoktur, akıllı tercihler vardır.’

Gazetemiz yazarlarından Tayfun Kaya ile verileri doğru okumaya, akıllı tercihleri bulmaya çalıştık.

İyi okumalar…

 

Oğuz Çetinoğlu: 2014’le ilgili iktisadî göstergelerin açıklanan bölümleri itibâriyle olumlu bulduğunuz hususlar var mı, nelerdir?

Tayfun Kaya: Aslında genel baktığımız zaman, olumlu olarak sadece şunu görüyorum: Hâlâ bir şekilde borç bulabiliyoruz.

Çetinoğlu: ‘Borç bulabilmek ‘ ülke ekonomisi açısından ‘olumlu ‘ denilebilecek bir gelişme mi?

Kaya: Bazı açıklamaların arkasında, Maliye Bakanı’ndan, Ekonomi Bakanı’ndan bunları kısır bir şekilde de olsa duyuyoruz. Fakat en azından şimdilik hâlâ borç bulabiliyoruz. Bu, bizim için önemli. Merkez Bankası’nın en son açıklamasında, 401 milyar USD dış borcumuz vardı. Bunun 270 milyar USD özel sektörün olduğu, kalanın da kamu sektörünün olduğu belirtildi. Borçlu görünen özel sektör de olsa, aslında borç kamunundur. Çünkü para, Türkiye topraklarına girdi, borç ta Türkiye’nin borcu. Artık özeli, kamusu yok. Bu küresel yapıda; ‘Bu özel sektörün borcudur, devleti ilgilendirmez ‘ demek mümkün değil. Borcun ödeme günü geldiğinde sıkıntısına bütün insanlarımız katlanacaktır. Onun için, hâlâ borç bulabiliyor olmamız önemli.

Çetinoğlu: Çarkın dönmesi açısından…

Kaya: Evet.

Çetinoğlu: Olumsuz bulduklarınız var mı?

Kaya: Olumsuzluklar!!!

Çetinoğlu: Olumsuzluklar hanesinde neler var?

Kaya: Ekonominin temelinde cari açık yatar ve çok önemlidir. Cari açık, ithalat ve ihracat arasındaki farkın fazlası veya açığıdır. Bizim ihracatımız malesef az, ithalatımız daha fazla. Bir şirket yöneticisi gözüyle baktığımız zaman, bir anlamda giderleri daha fazla olan, gelirleri daha az olan bir kurum kimliğinde gözüküyoruz. Onun için, cari açık temel bir göstergedir. Cari açığın her seferinde “açık” veriyor olması en önemli olumsuzluğumuzdur.

Tabii, daha küçük çapta bir sürü olumlu şey söylenebilir. Sürekli de duyuyoruz otobanlar, raylı sistemler vesaire yapılıyor diye… Fakat temelinde, üretimde ciddi anlamda eksikliğimiz olması sebebiyle cari açık veriyor olmamız çok önemli bir olumsuzluktur.  Biraz büyük resme bakmamızı öneririm.

Çetinoğlu: Başka olumsuzluk var mı?

Kaya: İşsizlik problemimiz var. Tabii ki, ekonomi çark dişlisinin birinde sorun olunca birbirini tetikliyor. Üretim eksik olduğu zaman, bu sefer işsizlik oranlarımız yükseliyor. İşsizlik oranında yükselme var.

En son açıklandığında işsizlik oranımız % 10,5’a çıkmıştı. Aşağı yukarı 3.064.000 kişinin işsiz olduğu açıklandı. Toplam nüfusa ve resmî açıklamalara baktığımız zaman, 15 yaş üstü işgücümüz 57.000.000 kişi. 82.000.000 nüfusun 57.000.000’u çalışmaya uygun. Açıklamalarda, bu 57.000.000’un sadece 26.000.000’undan bahsediliyor. Çünkü 26.000.000’u sosyal güvenlik sisteminde kayıtlı. İş ve işçi bulma kurumuna bir şekilde girmiş, sistem içerisine dâhil olmuş 26.000.000 insan var. Ama 57.000.000 işgücü var deniyor. Fakat Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) hesap verirken 26.000.000’un hesabını veriyor. Ve onun üzerinden işsizlik oranı oluşturuluyor. Kalan 31.000.000 insanın varlığı unutuluyor.

Burada da aslında sistemle ilgili bir problem var. Fakat bu sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada maalesef böyle kurulmuş. İşsizlik verileri bu sisteme göre açıklanıyor.  Gerçekte ise; açıklanan 3.064.000 işsizin yanı sıra, 31.000.000 daha dev bir işsizler ordumuz var. İşte bizim en zayıf yönümüz. Ülke imkânlarını, en değerli varlığı, insanını bile verimli bir şekilde kullanamıyoruz. Onu net olarak ifade edebiliriz.

Çetinoğlu: Söylediğiniz olumsuzluklar giderilebilirse 2015 yılında ekonomiyi rayına oturtmak mümkün gibi bir sonuç çıkarmak mümkün. ‘2015 beklentileriniz nelerdir?’ Diye sorsam…

Kaya: 2015’te, ümit ederim ki, millî gelirimiz çok daha fazla yükselsin. Buna ihtiyacımız var. Mevcut büyüme oranımız; şu anda 4,3’tü yanlış hatırlamıyorsam. Ama bu, aslında Türkiye’yi istediğimiz seviyeye yükseltmek için yeterli değil. Millî gelirimiz 830 milyar USD. % 4,3 lük büyüme hedefinden, daha fazla büyüme hedefi olması lâzım ki, şu anki mevcut gelişmiş ülkeler dediğimiz ülkelerin sınıfına girelim veya yaklaşalım.

Çetinoğlu: Konuyu biraz açar mısınız?

Kaya: Bugün diyoruz ki, % 4,3 büyüme hedefleyelim. 830 milyar USD % 4,3 üne baktığınız zaman, yaklaşık 35 milyar USD bir büyüme yapar.

Bu büyüme, Almanya’nın 10’da 1’i kadar. Ki, Almanya, büyüme oranı % 1,1 olarak açıklıyor. Bizden 4 kat daha az bir büyüme hızı. Fakat Almanya, bizden 10-12 kat aralığında daha fazla büyümüş oluyor. Çünkü millî gelirleri çok daha yüksek.

Çetinoğlu: Çözüm teklifiniz var mı?

Kaya: Kaba bir hesapla kayıtlı 26.000.000 çalışanla 830 milyar USD millî gelir elde ediyoruz. Çalışan sayısını tam kapasiteye yani 57.000.000’a çıkarabilirsek, toplam millî gelirimiz aşağı yukarı 1 trilyon 700 milyar’a çıkar ki, Türkiye’nin gerçek gücü, potansiyeli ortaya çıkar.

Bu büyüme oranı uçuk gibi gelebilir. Ama bu rakamlar için potansiyelimiz var.

Biraz önceki verimsizlikten kastım da zaten tam olarak buydu. Şu anda Türkiye % 40 performansla yönetiliyor. % 100 performansa çıktığı zaman, çok daha iyi yerlere gelecektir tabii ki.

Çetinoğlu: Teşekkür ederim. Medya, iktisadî göstergeler olarak faiz-döviz-borsa üçlüsü üzerinden hareket ediyor. Tabii, söylediklerinizden anladığım kadarıyla işsizlik konusu ekonominin göstergesi olarak ele alınması gereken önemli bir husus. Onun dışında, sağlam bir ekonomi raporu alabilmek için, faiz-döviz-borsa dışında, üzerinde durulması gereken göstergeler olarak neler söylemek istersiniz?

Kaya: Günümüzde faiz, döviz ve borsa, finans kapitalizminin kurbanları oldular. Üzerinde oynanmaya çok müsait üç alan ve oynandı. Onun için, aslında bunları tamamen bertaraf etmek lazım. Çünkü çok ciddi anlamda kirlendiler. Yatırım olarak daha çok mal, emtiaları öneririm.

Çetinoğlu: Bir de ihracat…

Kaya: İhracat üretimle alâkalı tabii. Tabii ki, o zaten vazgeçilmezimiz. Opsiyon olarak baktığımızda, yani kullanılabilecek kaynak ve yatırım olarak baktığımızda, altın en fazla göze çarpan idi; fakat altınla da ciddî anlamda oynandı. Altının türev ürünlerini çıkardılar.

Şu anda dünya üzerinde olmayan bir altın rezervi var piyasalar üzerinde oynanan. Dünyadaki altının aşağı yukarı 3 katı kadar piyasaya satılmış altın var. Altınla ilgili olarak ciddi anlamda bir balon oluştu. Şu anda petrol olabilir belki. Petrolü de yine emtia yatırımı olarak düşünebiliriz. Onda da ciddî bir düşüş var. Bugün 49 dolarlara kadar geldi varil fiyatı. Bu, bizim için özellikle, Türkiye için çok önemli; çünkü bunları ithal etmek durumundayız. Enerji ihtiyacımız için dışarıdan temin etmek mecburiyetindeyiz. Petrol fiyatının düşmesi, bizim cari açığımızın düşmesini de olumlu yönde etkiliyor. Yani cari açığımızı azaltan bir unsur oluyor.

Çetinoğlu: Bir başka problemimiz de gelir dağılımı. Bizimle mukayese edilebilir ülkeleri göz önünde bulundurduğumuzda nasıl bir neticeye ulaşırız gelir dağılımı konusunda?

Kaya: Gelir tabana yeterli dağılmıyor, yeterli dağılmadığı için de pazar oluşmuyor. Çünkü önce çalışana bir ücret vereceksiniz yani iş vereceksiniz, o bir gelir elde edecek, elde etmiş olduğu o gelirle de alışveriş yapacak ve çark bu şekilde dönecek. Bu, bisikletin tekerleklerinin dönmesi için gerekli zincir gibi. Biraz önce ifade ettiğimiz istihdam rakamlarından da anlaşılıyor ki, bu çark sağlıklı dönmüyor.

Diğer ülkelerle kıyaslamayı sordunuz yanlış anlamadıysam. Asgari ücretimize baktığımız zaman, burada da şöyle bir hata yapıyoruz: Aşağı yukarı bir 8 ay önceydi, Sabah gazetesindeydi yanlış hatırlamıyorsam, ‘Avrupa Birliği üyesi 10 ülkeden daha iyi asgari ücret veriyoruz’ diye bir haber vardı. Ben de baktım, evet, rakamlara göre haber doğru. Bizden daha aşağıda olanlar var. Dolara çevirdiğimiz zaman, biz 400 dolar veriyorsak, onlar 350 dolar, 330 dolar, 320 dolar veriyorlar.

Çetinoğlu: Onlar da herhalde bağımsızlığını yeni kazanmış ülkeler, Makedonya, Slovenya, Bosna gibi ülkeler olsa gerek…

Kaya: Tabii… Ama atladığımız şu! Önemli olan rakam değil, o rakam ile ne satın alınabildiği önemli. Yani alım gücüdür önemli olan. Alım gücünü, piyasaları da ne etkiler? Tabii ki maliyetler. İlk olarak enerji etkiler. Çünkü enerji rakamları veya benzin fiyatları bütün ürünlere sirayet eder. Aklınıza gelebilecek tüm ürünlere bir şekilde dokunduğu için, maliyetleri arttırır.

Bakılması gereken, Türkiye’de bir asgari ücretle kaç litre benzin alıyoruz, ona bakalım, sonra diğer ülkelerle kıyaslayalım. Buna baktığımızda, en altta çıkıyoruz. Gazetenin haberinde en altta gözüken bile üstümüze çıktı.

Çünkü alım gücü olarak bizden daha değerliydi paraları. Onun için, ülkemizdeki asgari ücret maalesef çok yetersiz; yani gelir tabana yeterince dağılmıyor.

Gelir doğru dağılmayınca piyasanın çarkları da işlemiyor.

Çetinoğlu: Bir başka problemimize yönelmek istiyorum:

Türk müteşebbislerinin dinamik ve üretken yapısından daha fazla yararlanmak için alınması gereken birtakım tedbirlerin olduğuna inanıyorsunuzdur diye düşünüyorum. Nedir o tedbirler?

Kaya: Bizim gerçekten üretmeye çok hevesli büyük iş adamlarımız var, çok büyük şirketler var. Bunların birçok icatın peşinde olduklarını biliyorum; araç konusunda mesela. Temel Atay’ın geçen gün bir konuşması vardı bununla ilgili. Herhalde önümüzdeki günlerde çıkartacaklar. Bir Türk araç markası oluşturuyorlar. İnşallah iyi olur diyeyim. Ama şu andaki görüntü, müteşebbislerimizin sayıca çok azaldığını çok net olarak söyleyebiliriz.

Çetinoğlu: Neden?

Kaya: Aslında bu, kapitalizmin bir gerçeği. Bir piramit vardır, üçgen piramit. Aşağı yukarı bütün eğitimlerde bu piramit örneğini verirler. Maalesef, biz yavaş yavaş piramidin yukarısına doğru çıkıyoruz ve iyice daralıyor artık. Bu hız meselesi oradan çıkıyor. Piramitten baktığınız zaman, alanımız artık çok dar. O dar alan içerisinde oynamaya çalışıyoruz ve o alan daraldıkça yani piramitte yukarı çıktıkça da patron sayısı azalıyor otomatikman. Şu anda böyle bir gelecek kaygısı da taşıyoruz önümüzdeki günler için. Hayatlarımız iyice daralıp, sıkışıyor ve hızlanıyor.

Çetinoğlu: Müteşebbislerimizin üretkenliğinin yeterli seviyede olmayışında bürokratik engellerin rolü var mı?

Kaya: Olmaz olur mu? En başta o geliyor zaten. Yalnız, ekonomi siyasetin önünde olduğu için, siyaseti de ciddi anlamda etkiliyor tabii ki ve kararları da o yönde değiştirme imkânı bulabiliyor ekonomi.

Çetinoğlu: İş adamlarımız Türkiye’den ziyade Türkiye dışında yatırım yapmayı cazip buluyorlar  O da Türkiye için önemli bir tehlike gibi gözüküyor.

Kaya: Doğru, kesinlikle doğru. Bunda tabii ki şunun rolü çok büyük: Türkiye’de maliyetler çok yüksek. Biraz önce de bahsettiğimiz gibi benzin arttığı zaman her şey artar, mısır da artar, biber de artar, ıspanak da artar, giydiğiniz ceket de artar, taktığınız kravat da artar, gömlek de artar; çünkü hepsini etkiler. Maliyetlerimiz çok yükseldiği için, yatırımcılarımızın, sanayicilerimizin de daha ucuz maliyetli ve teşvik alabildikleri ülkelerde iş yapmak istemeleri gayet normal.

Çetinoğlu: İnşaat sektöründe, lüks mesken inşaatları yanında, alışveriş merkezleri ve sağlık tesisleri yapımına öncelik verildiği görülüyor. Bu alanlar ekonomiye olumlu katkılar sağlar mı?

Kaya: Aslında baktığımız zaman, inşaat sektörü son 10 yıla damgasını vurdu Türkiye’de. Sektör, iç piyasayı canlı tutmaya çalışıyor. Fakat sadece inşaat sektörüyle yürümeye kalktığınız zaman, tek bacakla yürümek gibi oluyor. Dengeler tam oturtulamıyor. Sonuçta, orada da ciddi anlamda krizler yaşanması mümkündür. Büyük bir Türkiye’yi, 77.000.000 nüfuslu bir Türkiye’yi, içerisindeki çarkları döndürmeye yeterli değil tabii ki inşaat.

Çetinoğlu: Belki geçici bir süre için söz konusu olabilir.

Kaya: Aynen öyle, evet. Geçici olarak belki iç piyasada bir canlılık sağlamış olabilir, Fakat uzun vadede bir işe yaramadığını görüyoruz. Mesela, Toplu Konut İdaresi (TOKİ)’nin yapıp bitirdiği dairelerin % 50’ye yakın bölümü, satış listesinde alıcı bekliyormuş. Yani talep olmadan arz ediyorlar. Bu, piyasayı canlandırmak için tabii ki. Yoksa normalde, talebi olmayan bir ürünü kim piyasaya çıkartır? Fakat çıkartıyorlar. ‘Daha ileride, 5-10 sene sonra satarız. Nasıl olsa erimez, kokmaz’ diye düşünülüyor muhtemelen. Fakat o arada piyasada ciddi anlamda bir canlılık sağlaması planlanıyor. Bu şekilde insanların gelir seviyesini arttırmayı planlıyorlar sanırım.

Çetinoğlu: Âtıl kaynak da oluşturuyor tabii. Satılmayan daire, kullanılmayan para, ekonomiye dâhil edilmeyen imkân demektir.

Enerjiden söz etmiştik. Tekrar o konuya dönmek istiyorum. Enerji yatırımları, özellikle yenilenebilir enerji konusundaki yatırımları yeterli görüyor musunuz?

Kaya: Çok yetersiz. Ben, doğal olandan yanayım her zaman. Doğal olanın, insanı da doğasına uygun olduğunu düşünüyorum. Dünyanın da doğal olanla ancak ayakta durabileceğini, daha uzun soluklu nefes alabileceğini düşünüyorum. Özellikle bu hidroelektrik santrallerin ciddi anlamda arttırdılar. Çok fazla hidroelektrik santrali var. Bunlar için, evet, ‘Ağaç meselesi’ filan deniliyor. Ağaç çok önemlidir. Siz daha iyi bilirsiniz; tarihte de Mayaların ağaçlar sebebiyle tarih olduklarını okumuştum. Çok dikkatimi çekmişti gerçekten. Ağaçlarını kesmişler tarım alanları oluşturmak için ve daha sonra, o dönem için kendileri bir anda açıkta kalmışlar, düşmanları onları çok rahat bir şekilde yenebilmiş. Kendilerini koruyamamışlar. Sonuçta, ağaçlar onlara çok ciddi bir ev oluyormuş o dönem için, o çağlarda. Onun için, ağaç çok önemli, insan hayatında çok önemli bir yeri var. Onları kaybetmememiz lazım. HES’lerin suyu kestiği bir yer var ve aşağıya su vermiyor. O aşağıda yaşayan börtü böcek de bu dünyanın bir parçası ve bu dünyaya can katıyorlar. Onlar da hayatlarını kaybediyor. Rüzgârgülü olur… adım attığınızdaki enerjiyi depolayan teknoloji bulundu artık.

Çetinoğlu: Güneş enerjisi var, deniz dalgasından enerji üretimi imkânı var.

Kaya: Güneş enerjisi çok maliyetli diye söylemek istemedim Fakat dalgadan enerji üretimi başlatılmış. Onun maliyetlerini tam bilmiyorum, çok yeni. Fakat bize çok uygun. Her tarafımız deniz. Dalga’dan enerji ciddi anlamda kullanabileceğimiz sağlıklı bir enerji  kaynağı diye düşünüyorum. İnşallah, bunlara doğru daha hızlı yol alınır.

Çetinoğlu: Özellikle elektrik enerjisi, sanayi için, insan vücudundaki kan mesabesinde. Nasıl vücutta kan olmazsa vücut çalışmadığı gibi, enerji olmadığı zaman da sanayi çalışmaz. Enerji için, baktığımızda, HES’ler var buyurduğunuz gibi. Onların tabiatı tahrip ettikleri gerekçesiyle karşı çıkılıyor, nükleer enerjiyi dışlamak için Çernobil örnek gösteriliyor. Ermenistan’da Metsamor var, ama onu hiç kimse nazarı itibara almıyor. Nükleerin tehlikelerinden söz ediliyor. Termik santraller hava kirliliği oluşturuyor deniliyor. Peki, ‘bunların hiçbirini yapmayalım, Türkiye’yi karanlığa mahkûm edelim’ gibi bir düşüncenin varlığından endişe ediyor musunuz?

Kaya: Başka yollar bulundu çok şükür, biraz önceki ifade edilenler biraz daha ilkel kaldı. Nükleer santral sadece atom bombası üretimi için şu anda ön planda. Diğerleri çok ilkel kaldı. Artık bu devirde, bu teknolojide enerjisiz kalmak gibi bir lüksümüz tabii ki yok. Mutlaka olması lazım. Fakat bunu daha doğal yollardan yapmalıyız. Maliyeti ne olursa olsun, hiç bir şey dünyamızdan veya dünya canlılarından daha kıymetli değil… Biz hâlâ en eski teknoloji, (Hidroelektrik Santrallerini) HES’i veya kömürle çalışan termik santralleri kullanacağız diye tepinmeyelim. Dalga bizde sürekli mevcut, onun enerjisini bir şekilde alabiliyor olmamız lazım. Evet, daha maliyetli; ama uzun dönemde hem kendi maliyetini çıkartacaktır, hem de ülkemizi dışa bağımlılıktan kurtaracaktır.

Çetinoğlu: Zaman ayırdınız, faydalı bilgiler verdiniz. Çok teşekkür ederim.

Kaya: Görüşlerimi kamuoyuna yansıtma imkânı verdiğiniz için ben de teşekkür ederim.

 

TAYFUN KAYA:

1973 yılında İstanbul’da doğdu. İşletme mezunu olan Tayfun Kaya, aynı zamanda Serbest Muhasebeci Malî Müşavir, Bağımsız denetçi ve Bilirkişi’dir.

Çalışma hayatına 1990 yılında Otokar A.Ş.’de malî işler alanında başlamıştır. Meslek hayatına sırasıyla Fırat Oto A.Ş., Raks&Karacan Ortaklığı, Korkmaz Yiğit İnşaat Grubu’nda devam etti. 1999 yılından bu yana Bersay İletişim Grubu’nda Malî İşler Direktörü olarak çalışmaktadır.

Evli ve iki çocuk babası olan Tayfun Kaya’nın yazıları Önce Vatan Gazetesi ve birçok blogta yayınlanmaktadır.

 

(Önce Vatan Gazetesi, 23, 24 Ocak 2015 Cuma ve Cumartesi)

 

Önceki İçerikÇa ğ d a ş l a ş m a
Sonraki İçerikHem Doğu Hem Batı İşgal Altında!
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.