Cumhurbaşkanı ve başbakan her sıkıştıklarında, gündem değiştirmede pek mahirler. Bu konuda ellerine kimse su dökemiyor.
Lâkin kendilerince sakıncalı buldukları bazı konular için de dublör kullanmaktan asla çekinmiyorlar. O dublörler de zaten her an bir emir gelecekmiş gibi köşelerinde hazır ve nazır bekliyorlar. (“Gâvurun ekmeğini yiyen kılıcını sallar” misali yandaşlığın belli bir sınırı olmadığından aldıklarının karşılığını veriyorlar doğrusu.)
Son günlerde Atatürk’ü eleştirmek, onu hâşâ dinsizlikle suçlamak neredeyse moda halini aldı. Yandaş dublörler televizyonlarda sıraya girdiler. Bilip bilmeden Atatürk’ü suçlamak için nerede, nesini buluruz da istediğimiz şekilde algı yöntemiyle onu milletin gözünden düşürürüz çabası içindeler.
Bu konuda ilk açılışı eski başbakan, yeni Cumhurbaşkanı:
-“İki ayyaş”
Söylemiyle dile getirdi. Baktılar ki birkaç cılız muhalif sözün haricinde kimseden ses çıkmıyor, tarihin sayfalarından cümleler cımbızlamaya başladılar:
“Neymiş efendim Ezanı Türkçe okutmuş, Hz. Muhammet’i hâşâ aşağılamak için kur-anı Türkçeye çevirtmiş”. Affedersiniz ama Kur-an Kürtçe okunuyor, İngilizce, Almanca gibi bütün dillerde okunuyor ses çıkarmıyorsunuz da Türkçeye çevrilip okununca neden günah oluyor anlamak mümkün değil.
Aslında bunların tek hedefleri Atatürk değil, önce CHP üzerinden cumhuriyete saldırdılar, arkasından Atatürk’e dil uzatma, itibarsızlaştırma, en son Cumhuriyetin elini kolunu budayarak “Yeni Türkiye”ye geçiş projeleri.
Korkarım bunlar Mevlâna Hazretlerini de dinsizlikle suçlarlar, çünkü o da onların inandıkları dinden! Ayrı konuşuyor.
MESNEVİ: (Araf yayınları) GÜNAHSIZ AĞIZ- Sayfa 298
“O doğru sözlü Bilal, ezan okurken “Hayyı alessela, Hayyı alelfelah- Haydin namaza, Haydi felaha” cümlelerindeki ” Hayyı- haydin” kelimesini “Heyyi” diye okurdu. Nihayet Peygambere dediler ki: ” Ya Resulallah, bina yeni kuruluyor. Bu hata, hiç de doğru değil.
Ey Tanrı habercisi, ey Tanrı resulü, ey Tanrı meydanının tek binicisi, daha fasih bir müezzin getir. Din daha yeni kurulur, doğruluk düzenlik daha yeni meydana gelirken ” Hayyı alelfelah”‘ı yanlış okumak ayıptır. Peygamberin hiddeti coştu, gizli inayetlerden bir iki remiz söyleyip dedi ki :
” Ey aşağılık adamlar, Tanrı yanında Bilal’in Heyyi’si yüzlerce hadan, hıdan, yüzlerce dedikodudan iyidir. İşi çok karıştırmayın da sırrınızı açmayayım, önünüzü, sonunuzu söylemeyeyim.” Her duada güzel bir nefese sahip değilsen yürü özü sözü doğru kardeşlerden dua iste!
Tanrı, ” Ey Musa, bana suç etmediğin, kötü söylemediğin bir ağızla sığın, dua et” dedi. Musa, “Bende o ağız yok deyince Tanrı, ” Başkasının ağzıyla dua et” başkasının ağzıyla nasıl günah edebilirsin? Yarabbi diye başkasının ağzıyla çağır” buyurdu. Sen de öyle muamelede bulun ki ağızlar gece gündüz sana dua edip dursunlar.
Günah etmediğim ağız, başkasının özürler dileyen ağzıdır. Yahut da kendi ağzını temizle, ruhunu çevik bir hale getir. Çünkü Tanrı adı temizdir, temizlik geldi mi pislik, pılısını pırtısını toparlayıp gider. Zıtlar, zıtlardan kaçar. Ziya parladı mı gece kalmaz. Ağza temiz bir ad gelince de ne pislik kalır, ne gamlar, kederler.
Birisi her gece Allah der durur, bu zikrinden ağzı tatlılaşır, zevk alırdı. Şeytan “Ey çok söz söyleyen, bunca Allah demene karşılık onun Lebbeyk demesi nerede? Tanrı tahtından bir cevap bile gelmiyor. Böyle utanmadan sıkılmadan ne vakte dek Allah deyip duracaksın” dedi.
Adamın gönlü kırıldı, başını yere koydu, yattı. Rüyada yeşiller giyinmiş Hızır’ı gördü. Hızır ” Kendine gel, niçin zikri bıraktın, çağırdığın addan nasıl usandın, zikrinden nasıl pişman oldun?” dedi. Adam, cevap olarak “Lebbeyk sesi gelmiyor, kapıdan sürüleceğimden korkuyorum” deyince ;
Hızır” Senin o Allah demen, bizim Lebbeyk dememizdir. Senin o niyazın derde düşmen, yanıp yıkılman, bizim haberci çavuşumuzdur. Senin hilelere düşmen çareler araman, seni kendimize çekmemizden, ayağını çözmemizdendir. Korun da bizim lütfumuzun kemendidir, aşkın da.
Her yarabbi demende bizim, efendim, buyur dememiz gizli” dedi. Bilgisiz adamın canı, bu duadan uzaktır. Çünkü Yarabbi demesine izin yok ki! Zarara, ziyana uğrayınca Tanrıya sızlanmasın diye ağzında da kilit var, gönlünde de. Ağzı da bağlı, gönlü de”.
Umarım Hz. Mevlâna’nın bu sözleri onlara yeterli bir ders ve cevaptır. Yok, bunlara Mevlâna da yeterli gelmiyorsa sormak lâzım gelmez mi; Affedersiniz ama siz kimin dinindensiniz?