Türkiye’ye makas değiştirtme ve 1923 yörüngesinden uzaklaştırarak tanınmaz hale getirme teşebbüsleri Yeni Türkiye örtüsü altında sürdürülüyor. Bu yolda önce Kürt açılımı, daha sonra demokratik açılım ve artık çöken çözüm süreci kullanılıyor. Milli devlete ve egemenliğe ortak aranıyor. Ortaklık devleti ileri demokrasi diye yutturuluyor. Devletin ve egemenliğin asla paylaşılamayacağı hâlâ anlaşılmış değil. Bu o kadar anlaşılmamış ki, çözüm süreci macerasına devam etme peşindeki fanatikleri izliyoruz.
Ülkeyi 12 sene içinde çözülme sürecine ve ortaklık devletine sürükleme peşindekiler, halktan da destek bularak seçimlerde %40 dolayında oy alabiliyor. Kuvvetler ayrılığının zedelendiği, hukuk devletinin parti devletine dönüştürülmek istendiği, temel hak ve hürriyetler üzerinde baskı, sindirme politikalarının sürdüğü eksik bir demokrasi içindeyiz. Genel seçimler ülkede olup bitenlerden, gerçeklerden habersiz kılınmış bir seçmen kitlesinin sadece türban için yaptığı referandumlara dönüşmüştür. İktidarların sandıktan gelip sandıktan gitmesi, askeri darbelerle olduğu kadar, sivil darbelerle de önlenebilir.
İleri demokrasi adı altında çözüm süreci kamuflajı ile içine sürüklendiğimiz çözülme sürecinin iç ve dış etkenleri vardır. Çözülme, değişmenin eksilerle dolu alanıdır. Artılar ile dolu olan kısmı bütünleşmedir. Ülkemizde milli kimliği reddederek sosyal bütünleşmenin sağlanacağını ve ancak bu yolla farklılıklara saygılı olunabileceğini zanneden gafiller vardır.
Çözülme, değişmenin toplumu işleten, sürdüren kurumların (müesseselerin) fonksiyonlarını yerine getiremez hale dönüşmesidir. Tabii ki sosyal bilimlerde tek bir tanım olamaz. Çözülmeye farklı yaklaşımlar olabilir. Devletin vatandaşına, vatandaşın da devletine bakışında olumsuzlukların ortaya çıkması, geleneksel devlet anlayışında yabancılaşma, vatandaşa müşteri gözüyle bakma çözülme belirtileridir. Artan intihar ve boşanma oranları, uyuşturucu bağımlılığı, fuhuş, cinayetler, çatışmacı davranışlar, anomi (hedefsizlik ve gayesizlik), manevi tatminsizlik, sosyal bağların zayıflaması, Türkçe yer adlarının değiştirilmesi çözülme işaretleridir. Çözülme, bir bakıma fert ve sosyal gurupların Türk Milletine mensubiyet şuurunu kaybetme eğilimidir. Yaşama tarzında olan ile olması gereken arasındaki mesafenin açılmasıdır. Devlet olmanın fonksiyonlarının (egemenlik dahil) zedelendiği bir ortamdır. Büyük çaplı yolsuzlukların yadırganamaz hale gelmesi siyasi nüfus sahiplerince hukuksuzluğun teşviki de çözülme işaretidir. Türk Milletine mensup olma duygusu yerine aşırı hemşehrilik, etnik mensubiyet ve sosyolojik açıdan cemaatçi yapılaşma çözülmenin doğurduğu boşluğu gidermede sığınılacak liman olmaktadır.
Terörle mücadele yerine müzakere ve muhabbet yolunun açılması, devlet olmadan verilen tavizler, Türk Milletini ırk veya etnik gurup olarak anlayan basiretsiz ve ufuksuz çarpık zihniyet, etnikçi politikalar çözülme sürecini hızlandırmıştır. Resmi kanaldan insanlar birbirine soğutulmuş, ötekileştirilmiş ve kamplaşmalara yönlendirilmiştir. Etnik karmaşa ve taassup, ileri demokrasi veya çözümün anahtarı olamaz. Hiçbir ülkenin ufalanarak daha iyi bütünleştirildiği görülmemiştir. Türkiye’de bu deneniyor. Dini alanda hangi İslâm sorusu maalesef gündeme gelmektedir. “Ferdin devleti ve milleti olmaz” şeklindeki çarpık zihniyet, liberal rüzgarların da etkisiyle çözülmeyi hızlandırmaktadır. Küreselleştirme süreciyle milli devletlere açılan savaş çözülmeyi tetiklemektedir. Ancak, çözülmeye karşı tepki ve direnç de artmaktadır.
Anlaşılan ne Osmanlı’da, ne de Cumhuriyet döneminde açılımlara ve bizi küçülten çözüm süreçlerine bir türlü doyamadık. Nihayet Anadolu’ya sıkışıp kaldık. Şimdi Anadolu’da da bizi çok parçalı devlet modeline sürüklemek isteyenler var. Bu herhalde stratejik derinlik değil, stratejik sefalet anlamını taşıyabilir. Stratejik sefaletin somut örneklerini bazı bakanların, iktidar milletvekillerinin, danışmanların Öcalan’a övgü dolu beyanlarında ve çözülmedeki ısrarlarında görüyoruz.