Türkiyenin Çıkmazları

110

Bir film getirin gözünüzün önüne. Ama tek seferde oynatılan sinema filmi değil, uzadıkça uzayan bir dizi film olsun.  Senaryosu öyle yazılmış olsun’ki,  35 sene mücadele ettiğiniz terör örgütüne “ortak düşmanınızı” yok etmek için silah yardımında bulunmak durumunda kalasınız.

Maalesef bu gün memleketimizde yaşananlar ne bir film, nede bir tiyatro.  Ama yaşadıklarımız ne yazık ki yukarıdaki senaryo’yu doğrular nitelikte.

Önce Selahattin Demirtaş telaffuz etti, şimdi de kendilerine aydın!!! Denilen bir kısım güruh, Işid’le savaşması için terör örgütü PKK ya silah verilmesini tartışıyorlar.

Ne yazık’ki 12 Yıllık AKP hükümetinin Türkiye’yi getirdiği politika tek kelimeyle içler acısı.

Irakta, vahşi Işid Türkmenlere, Yezidilere ve Kürtlere saldırıyor. Araplar’mı? Onların askerleri çoktan silahlarını terör örgütüne teslim edip, firar ettiler.

Işid denilen kanlı terör örgütü, Musul Türk Konsolosluğundaki 49 elçilik görevlimizi rehin alıyor ve aradan üç ay geçmesine rağmen onların hiç birisinden hala bir haber yok.  İşin kötüsü kan akıtan canilere Türkiye olarak “terörist” bile diyemiyoruz.

ABD ve batılı devletler bu terör örgütünü yok etmek için ortak imha kararı alıyorlar, ama siz; çeşitli nedenlerle bu koalisyona katılmayı reddediyorsunuz.

Hatta batılı kaynaklardan Türkiye’nin durumu o kadar vahim gösteriliyor ki, bazı büyük şehirlerimizde (İstanbul, Ankara, Konya) Işid’in uyuyan hücrelerinin bulunduğundan bahsediliyor.

Maalesef iş tam sakal ve bıyık hikâyesine döndü. Aşağı da tükürsen, yukarı da tükürsen tüküremiyorsun çünkü ikisi de senin.

Türkiye, batılı koalisyona katılsa ellerindeki 49 konsolosluk görevlilerimizin canları tehlikede,  katılmasa NATO ülkesiyiz neden katılmadığımız sorgulanmakta. Hoş, dinlemelerle o işin detaylarını bizden daha iyi biliyorlar ya gene de kendi ağzımızla itiraf etmemizi istiyorlar.

***

Hepten kötümser olmayalım lütfen:

AKP hükümeti sayesinde Türkiye olarak şu iki şeyi çok iyi becerdik!

1-      Komşularla sıfır sorun dedik, sıfır dostla yetinir olduk ve bunun adını “onurlu yalnızlık” koyduk.

2-      Dış siyasette (Monşer ) politikayı sevmediğimizi dostumuz(!!!) Olduğunu bildiğimiz ülkeler de anladılar’ki bizimle birlikte onlarda terk etti,

Bu sevimsiz, dolambaçlı, imalarla süslü (monşer ) politikayı.

Çünkü artık hiç eveleyip, gevelemeden direk yüzümüze söylüyorlar söyleyeceklerini.  Meselâ Dinlemeler konusunda Almanya başbakanı Angela Merkel:

Biz sadece dostlarımızın telefonlarını dinlemeyiz, onlar da ABD, İngiltere ve Fransa gibi ülkelerdir” diyor. ( Demek’ki en yakın dost bildiğimiz dostumuzun! Gözünde biz düşmanmışız.)

Mesela ABD Başkonsolosu Ricciardone: “Biz Türkiye’yi Işid konusunda uyardık, Beşar Esat’i devirmek için Işid teröristlerine yardım etmeyin dedik” diyor.

Daha ne demelerini beklersiniz?

Bu sözlerden daha dobra, daha net cevaplar olabilir’mi?

Yani adamlar diyor ki: “Sen, teröriste yardım ediyorsun, orta doğunun kana bulanmasının sebebi sensin”

İşte; Monşer dış politikayı terk edişimizin en güzel faydaları. Dostunuzu, düşmanınızı, ne demek istediklerini hemen anlayıveriyorsunuz.