Arka-Taşınız Varsa Ne Mutlu Size

95

Orta Asya’da, savaşların kılıç, ok, mızrak gibi silahlarla yapıldığı dönemlerde Türk savaşçılar, arkadan gelebilecek saldırılara karşı tedbir olarak, sırtlarını bir kaya, taş veya ağaca verirlermiş. Savunma veya saldırılarını da arkalarını sağlama aldıktan sonra yaparmış.

İşte bu sırtını verdikleri taşa arka-taş veya (“taş” birçok Türk yöresinde “daş” olarak telaffuz edildiği için) arka-daş denirmiş.

Ancak mesela iki savaşçı ani bir kuşatma altında kaldıkları ve sırtlarını bir taşa veremedikleri durumda, sırt sırta verirmiş. Böylece ikisi de diğerinin görüş alanı dışında kalan arka kısmını gördüğünden, arka-taş‘a dayanmış gibi arkadan vurulma ihtimalini azaltırlarmış. Ayrıca birbirlerinden aldıkları destekle daha iyi mücadele edermiş.

Bu sebeple insanların sırtını dayayabileceği, yani gönül rahatlığıyla arkasını dönebileceği, kendisini arkadan vurmayacak, vurmak isteyenlere de mani olacak kişilere arka-taş/ arkadaş denilmesi yaygınlaşmış.

Birbirinden güç ve kuvvet alarak, bir tek can gibi hayata karşı birlikte mücadele edebilen en güvenilir kişilere arkadaş ve dost denilmekte.

***

Arkadaşlık/ dostluklar konjonktüre göre değişmez. Arkadaş/ dost başın ne zaman sıkışırsa koşabildiğin, kapısını çaldığında bakışından halini anlayan, ihtiyaç duyduğunda omuzlarına yaslanabildiğin kişidir. En gizli sırlarını bile paylaşabildiğin, övüldüğünde değil, seni yerden yere vuranlar olduğunda bile koluna girip “benim arkadaşımdır O” diyerek seni kaldırmaya çalışandır.

Hayatımızda hiçbir menfaate dayanmayan, sadece sevgi ve saygıya dayanan bu muhteşem arkadaş/ dost ilişkisinde olduğumuz (hayat arkadaşımız/ eşimiz dâhil) kaç kişi var?

Uzmanlar böyle bir tane bile arkadaşı (dostu) olanı dahi çok şanslı saymakta. Böyle bir arkadaş hazinelerden de değerli. Hele bunların sayısı birden fazlaysa zenginliğinizin ölçüsünü siz hesap edin.

“Allah arkadaş ve dostlarımızın sayısını eksiltmesin, arttırsın” diye niyaz ediyorum.

*****

Gül ve Erdoğan Arka-Taş mı?

11. ve 12. Cumhurbaşkanlarının birbirlerine “kardeşim” demelerine rağmen anlattığımız tarz bir arkadaşlıktan ne kadar uzak olduğu anlaşıldı.

Gül’ün, Cumhurbaşkanlığından sonra yeniden Başbakan olma hevesini açığa çıkaran ifade ve davranışlarına… Erdoğan’ın “O Başbakan olursa yönetemem” düşüncesiyle, Gül’ün AKP Genel Başkanı ve dolayısıyla Başbakan olmaması için yaptığı siyasi manevralara bakın.

Daha da ötesi A. Gül hakkında yandaş medyada tek bir ağızdan çıkan karalama kampanyasına, hatta “İngiliz casusu” suçlamalarına bakın. Yeni Başbakan Yardımcısının “Ak Parti’nin Gül’e bir diyet borcu yoktur” açıklamasına dikkat edin.

Her iki Cumhurbaşkanı da birbirine sırtını dönemeyecek bir güvensizlik ve tedirginlik içindeler.

Oysaki “arka-taş” olabilselerdi, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık yanında vefa, güven, huzur, sevgi, saygı gibi daha da önemli manevi kazançlar elde edebilirlerdi. Dahası birlikte her ikisi de maddi hedeflerine de daha kolay ulaşabilirdi.

Ama benlikleri arka-taş olmalarına da, bu hedeflere varmalarına da mani olmakta.

Kim bilir, belki bunda da bir hayır vardır.

********************************************************************

Erdoğan Cumhurbaşkanı Olunca Neden “Yeni Türkiye” Olsun?

Recep Tayyip Erdoğan’ın 12. Cumhurbaşkanı olarak resmen göreve başlaması hem yandaş medyadan ve hem de AKP kadrolarından “Yeni Türkiye” için bir milat olarak tanıtıldı.

“Bugün, cumhur başkanı ile kucaklaşıyor.. Bugün, yeni bir gün” dediler.

“Türkiye vizyoner anlamda eylül ayına girerken yeni bir sabaha uyanacaktır. Ve bundan sonra ülkemizde, bölgede ve dünyada hiçbir şey eskisi gibi olmayacak..”

Yeni kadro, Yeni Türkiye’yi, bilinen coğrafyadan ibaret görmüyor. Türkiye artık global bir aktör olarak, Yeni bir dünyanın inşası için iddia sahibidir ve sorumluluk üstlenmekten kaçınmayacaktır. Türkiye Osmanlı Milletler Topluluğunun rol modelidir..” diye yazdılar. (A. Dilipak- Yeniakit)

***

Sanırsınız ki, AKP yeni iktidara geldi. Veya Tayyip Erdoğan iktidar gücünü yeni kullanabilir hale geldi. Sanki kadro büyük ölçüde değişti.

Özellikle Anayasa referandumundan ve Cumhurbaşkanlığına Abdullah Gül’ün gelmesinden sonra yasama, yürütme ve yargı güçlerini Erdoğan kullanmıyor muydu?

Sanki Abdullah Gül Cumhurbaşkanlığı döneminde AKP’nin veya Erdoğan’ın elini kolunu bağlamıştı.

Tam tersine A. Gül, Erdoğan hükümetinin hazırlayıp, Meclis’ten çıkarıp gönderdiği (birkaç tane sembolik iade haricinde) her kanunu imzaladı. Hatta bazılarının “Anayasaya aykırı olduğunu” söyleyerek ve Meclis’te düzeltilmesini tavsiye ederek imzaladı.

Yani Meclis çoğunluğu şimdiki gibi AKP’de, hükümet AKP’de, Cumhurbaşkanlığı AKP’de idi. Hatta Yargı da “paralel yapı” dedikleri Cemaatle kol kola oldukları 17 Aralık 2013 öncesine kadar da AKP politikalarının yardımcısı idi.. “Kumpaslar” “vesayetten kurtulma” aracı olarak çok işlerine gelmişti.

Sermaye, basın, TV’ler, YÖK, Sendikalar, Odalar, STK’ların kahir ekseriyeti AKP güdümünde daha doğrusu Tayyip Erdoğan‘ın kontrolünde idi. “Alo Fatih’ler, ihale tevzileri gibi yetki aşımlarını da zaten yapıyordu. Kadro ise hemen hemen hiç değişmedi.

Erdoğan Cumhurbaşkanı oldu. Şimdi makamını fiili başkanlık veya fiili partili Cumhurbaşkanlığı haline getirirse aynı yetkileri kullanacak. Yine yasama, yargı, yürütme, medya ve diğer kurum ve kuruluşlar O’nun kontrolünde olmaya devam edecek. Yani Parti Genel Başkanı, Başbakan, Cumhurbaşkanı, HSYK Başkanı yetkilerini kullanmaya devam edecek.

Anayasal sınırlar içinde kalırsa bu güçlerin çoğundan mahrum kalacak. Sadece Cumhurbaşkanı olacak ki bu kadar yetkileri azalmış bir Erdoğan’ın, yetkisi çok iken yapamadıklarını yapacağını iddia etmenin bir dayanağı yok.

Eğer Erdoğan önceki güçlerini kullanacak diye “Türkiye yeni bir sabaha uyanacaksa” bunun mantıklı bir açıklaması yapılmalı.

Bana göre “yeni Türkiye” diye Türkiye’nin Başkanlık sistemine geçmesi veya Anayasanın değiştirilerek Türk ve Kürt Federasyonu haline getirilmesi kastediliyorsa, bunlar şu an için mümkün değil.

AKP ve Erdoğan bu hedeflere varmak istiyorsa Haziran 2015 seçimlerinde Anayasayı değiştirecek çoğunluğu elde etmesi gerekiyor.

Yani kilit Haziran 2015 milletvekili genel seçimleri.

O tarihe kadar da bakalım bu dereden hangi sular akacak?

 

Önceki İçerikHak Ölçülere Bağlı Olmak
Sonraki İçerikDemokrasimiz, Oy ve Ötesi ve Siyasi Partilerimiz
Avatar photo
Doğum 20.07.1956 BUCAK-BURDUR Eğitim Cumhuriyet İlk Okulu, Bucak Lisesi (Mezuniyet 1973) İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi - Kimya Yüksek Mühendisliği (Mezuniyet 1978) İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi (Mezuniyet 1995) Çok sayıda şirket içi ve şirket dışı eğitim programlarına iştirak. (ISO 9000, Toplam Kalite Yönetimi, Verimlilik, İş İdaresi, Pazarlama, İstatistiksel Proses Kontrol, Kişisel Gelişim, Kişisel İmaj ve diğer konularda onlarca eğitim programı) 1978-1980 Akyazı/Sakarya Yonca Süt Fabrikası İşletme ve Laboratuar Şefi 1980-1995 Petkim A.Ş. Yarımca Kompleksi (İşletme Mühendisi, İşletme Şefi, Başmühendis.) 1995-2001 Satış Müdür Muavini 2001-2004 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdür Yrd. 2004 - 01.02.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdürü. 01.02.2007 - 30.09.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi İnsan Kaynakları Müdürü. 01.01.2008 - 30.10.2008 Yantaş Yavuzlar Plastik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığı yaptı. (2001) 03.03.2010- Serbest Avukat Medeni Hal :Evli ve İki Çocuklu Lisan : İngilizce (İntermedite level) Sosyal Faaliyetler :İstanbul Üniversitesi Korosu, Kubbealtı Musiki Cemiyeti ve halen Tüpraş Türk Sanat Müziği Grubunda korist. 250 mühendis üyesi bulunan Petkim Mühendisler Derneği'nde 4 yıl başkanlık yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı'nda Başkan Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Halen Yönetim Kurulu Başkanı. 2001-2002 yıllarında Kocaeli TV' de, "Geniş Açı" adlı siyasi, sosyal, kültürel tartışmaların yapıldığı programın yapımcılığı ve sunuculuğunu yaptı. Halen Kocaeli Gazetesinde haftada bir köşe yazısı yayınlanmaktadır. Bu yazıların tamamı kocaeliaydinlarocagi.org.tr sitesinde yer almaktadır.