Siyasi Gözlükleri Çıkarmamız Gerek

106

 

Kent Konseyi Başkanı Halil İbrahim Kahraman / Mevlüt Soysal – Röportaj

Kent Konseyi Başkanı Halil İbrahim Kahraman, son yıllardaki siyasal kutuplaşmaya değinerek, “İnsanların hizmet gayretlerinden ziyade siyasi kimliklerine bakılarak bu iktidar yanlısı bendendir mutlaka desteklenmelidir; veya bu iktidar karşıtı mutlaka yanlış iş yapıyordur mantığının doğru olmadığına inanıyorum” dedi.

Mevlüt Soysal

1982 yılından beri ilimizde tıp doktorluğu görevini başarıyla yapan Halil İbrahim Kahraman, kentteki sivil toplum hayatının etkili isimlerinden…

Bir dönem görev yaptığı Aydınlar Ocağı’nda önemli başarılara imza atan Kahraman, birçok vakıf ve dernekte de aktif olarak görev yaptı.

Kurucu üyeliğini yaptığı AK Parti’de il başkan yardımcılığı görevine kadar yükselen Kahraman, ani bir kararla siyasi hayatını sonlandırdı.

Geçtiğimiz yıllarda Kent Konseyi Başkanlığı görevini Ali Ufuk Yaşar’dan devralan Kahraman, göreve gelir gelmez kurumun çıtasını yükseltti. Kahraman, bu zamana kadar yapılan çalışmaları, Konseyin hedeflerini ve kent yönetimine bakışını Pazartesi Buluşmalarında gazetemiz Yazı İşleri Müdürü Mevlüt Soysal’a anlattı.

Kent Konseyi’nin öncelikle tanımı nedir? Ne tür faaliyetler içerisindedir?

Kent Konseyleri resmiyette 2005 yılında kuruldu. Şehrin dinamikleri ile şehri yönetenleri buluşturmayı hedeflemiş. Yani sivil yönetim anlayışını, yönetişim anlayışını yöneticilerimize taşımaya yönelik bir fikri altyapısı var. Şöyle ki Kent Konseylerinin amacı; tüzüğünde diyor ki ‘kent vizyonunun geliştirilmesi, hemşerilik bilincinin geliştirilmesi, sürdürülebilir bir kalkınma modelinin uygulanması, çevreye duyarlılık, saydamlık, şeffaflık, katılım, yönetişim gibi kavramların uygulanmasına yönelik bir maksatla şekillenmiştir’ deniyor. Bu şekillenme sebebiyle de Kent Konseylerinin icra kurulunda bir merkezi yönetim temsilcisi var, bir vali muavini adına yahut da özel idare sekreteri, bir büyükşehir üst bürokratı var. Meslek odalarının temsilcisi var mesela, baro başkanı icra kurulumuzda üyemiz. Biz sendika temsilcisi var Petrol-İş Kocaeli temsilcisi üyemiz. Üniversiteden bir temsilci var, hemşeri derneklerinden bir temsilci var, muhtarlardan temsilci var, partilerden temsilci var, yani şehrin kendi dinamiklerini bir çatı altında toplayıp, bunların çeşitli çalışma grupları ve komisyonlar halinde şehrin sorunlarını gerek belediye başkanlarına; gerekse kaymakamlıklara veya valilere bu sorunları birinci elden taşımaya yönelik hedeflenmiş kuruluşlar. Çok yeni olduğu için bu kuruluşlar henüz toplum yöneticileri ve halk tarafından yeterince bilinmiyor.

Çalışmalarınız kamuoyunda yeteri kadar yer almıyor.

Kent Konseylerinin kendisi dinamik kurumlar değil, mesela ben Kent Konseyi Başkanı olarak bir konuda bir temsilciyim. Yani proje üreten bir insan değilim ama Kent Konseyinin mesela bir kadın meclisi var; başkanımız Emel Ceylan Balcıoğlu, onun kurduğu bir heyet var. Çalışan kadınlara yönelik sorunların, çalışan kadın sayısının artırılmasına yönelik çalışmaların veyahut da Kocaeli’deki kadın sorunları ile ilgili sorunların, gerek bilinmesi gerek çözülmesi noktasında çeşitli projeler yapması lazım. Bunların bir kısmı yapılabiliyor, bir kısmı yapılamıyor. Mesela bizim bir engelli meclisimiz var, engelli meclisimizde engelli derneklerinin temsilcilerinin oluşturduğu bir heyet tarafından bir başkan seçiliyor, bunlar kendileri ile ilgili sorunları komisyonlar halinde değerlendiriyorlar ve bunları projelendirebildiğimiz oranda yöneticilerimize aktarabiliyoruz. Şöyle söyleyeyim, mesela bizim engelli meclisimizin bir çalışması, bu işitme engelli vatandaşların kamu kurumlarındaki zorluklarını gördüğümüz için, dedik ki, bir çalışma yapalım, bu çalışma ile her resmi kurumdan üç beş kişiyi isteyelim ve bunlara işitme dilini öğretelim. Zannedersem 240-250 kişilik bir gruba Tüpraş’ın da desteği ile kurduğumuz bir çalışma grubuyla işitme dilini öğrettik. Mesela engelli meclisimizin bir çalışması bu. Yine engelli meclisimizin bir diğer çalışması beyaz baston. Görme engelli vatandaşlarımıza yönelik, beyaz baston kullanabilmeye yönelik bir eğitim çalışması. Yani Kent Konseyleri icra kurulundan ziyade komisyonlar veyahut da çalışma gruplarının yaptığı projeleri yukarıya taşımaya yönelik bir çalışma.

Kent Konseylerinin bir yaptırım gücü var mı?

Kent Konseyleri tavsiye edici kuruluşlar olarak düşünülmüş, yani Kent Konseyi meclislerinden ve çalışma gruplarından gelen dosyaları biz başkanlara veya valiliğe sunuyoruz. Özellikle belediye meclislerinin bizim sunduğumuz bu dosyaları öncelikli olarak görüşme mecburiyetleri var, yani gündem dışına atamıyorlar ama bir yaptırım özelliği yok. Mesela kültür komisyonumuz Türk dilindeki özellikle son dönemlerdeki yaşanan yozlaşma sebebiyle yer isimlerinin, insan isimlerinin, işyeri isimlerinin çok gelişigüzel konduğunu düşünerek, güzel Türkçemizi koruyalım, Türkçe’yi doğru kullanma noktasında teşvik edici olalım diye bir dil komisyonu kurduk, bu dil komisyonu bir çalışma yaptı, bu çalışma mecliste görüşüldü ve tavsiye kararı alındı ve dendi ki işyerleri isimlerinin Türkçe konulması noktasında daha hassas davranılsın.

Kent Konseyi yeni bir kuruluş dediniz ama eski değil mi?

Bu Yerel Gündem 21 diye başlamış 90’lı yıllarda ama Kent Konseyleri hukuki prosedürü 2005’te şekillenmiş.

Fark ne?

Aşağı yukarı bunlar birbirini tamamlayan kuruluşlar.

Peki şöyle bir eleştiri var: Kent Konseyi siyasi bir kuruluş. Yani iktidar AKP, belediyeler AKP, herkes AKP’li…

Şöyle söyleyeyim, Büyükşehir Belediye Başkanı veya ilçe belediye başkanı kendisine verilen 3 isimden birisini genel sekreter olarak atar.

3 ismi kim verir?

Bu kuruluşlar, mesela Kent Konseyi Başkanı da 250’ye yakın muhtarlar, siyasi partiler, odalar, sivil toplum kuruluşlarından oluşan bir seçici kurulu var. Siyaseten hangi siyasi parti ağırlıklı ise o bölgede, bunun başkanının da genel sekreterinin de o siyasi görüşe yakın olması veyahut da o siyasi görüşten olması başkanın biraz olaya yaklaşımına bakarak değişir. Örneğin İbrahim Bey bana, “Senin siyasi kimliğin var ama siyasi fanatizmin yok, siyasi geçmişin de AK Parti var ama daha önceki çalışmalarında daha merkezde bir isimsin, dolayısıyla Kent Konseyi’ni temsil noktasında daha başarılı olacağını düşündüğümüz için, Kent Konseyi hizmetlerini daha yukarıya taşıyacağını düşündüğümüz için teklif ediyoruz” ifadelerini kullandı.

Türkiye’de çok kutuplaşmış bir ortam var? Kent Konseyleri siyasi eleştirilerine nasıl bakıyorsunuz?

Eleştiriler normal, tabi her Türk aydınının rahatsızlık duyması gereken bir olay. Yani insanların hizmet gayretlerinden ziyade siyasi kimliklerine bakılarak bu iktidar yanlısı bendendir mutlaka desteklenmelidir; veya bu iktidar karşıtı mutlaka yanlış iş yapıyordur mantığının doğru olmadığına inanıyorum. Nitekim biz kent bayramlaşmalarıyla Kocaeli’mizde hiç olmazsa siyasi partiler ve diğer sivil toplum kuruluşları ile bir kaynaşma gayretine girdik ve bu noktada başarılı olduk mu? Başarılı olduk ama çok başarılı olduk mu, olamadık. Sebebi de bazı siyasi partilerimiz ve bazı sivil toplum kuruluşları bizim siyasi mensubiyetimizi öne alarak burası bir siyasi bir bayramlaşmaya dönüşüyor dolayısıyla bir böyle bir fotoğrafa girmek istemiyoruz gibi kendilerince -haklı da olabilirler- tenkitleri ile bu olmuştur. Ama Türkiye’nin sosyal hayatındaki canlılığın biraz daha hoşgörülü olmak, biraz daha anlayışlı olmak, daha ziyade projeye yönelik sosyal çalışmaları daha hızlandırmakla mümkün. Yani konuya bir ideolojik çerçevede yaklaşıp da birbirimizi ötekileştiren bir çalışma şekli, sosyal hayat şekli, maalesef ayrışmayı daha da derinleştirir diye düşünüyorum. Dolayısıyla bizim insanlarımızın sivil toplum kuruluşları yöneticilerimizin, partilerin de dikkat etmesi gereken şey, senden benden ziyade, toplumun meseleleri ön planda tutmak.

Siz bir dönem AK Parti’de çok önemli görevler yaptınız. Biraz daha hırslı olsaydınız belki şu anda milletvekiliydiniz. Organik bağınız mutlaka sürüyordur ama partiden daha uzaktasınız. Baktığınızda kente ve ülkeye, keşke şunu şöyle demeseler benim partimde olmasa da, şu şöyle yapılmasa diyor musunuz?

Burada bizim çalışmalarımızdan ziyade biraz önce bahsettim. Bu konuda sivil toplum kuruluşlarının biraz daha yapıcı olması lazım. Ankara ile ilgili bir sıkıntı varsa iktidarda veya muhalefette, bu sıkıntının gerekçelerini bilim adamlarının söylemleri ile sorgulamak lazım. Bilim adamları nedir? Bugün Türkiye üniversiteler ülkesi oldu. Şöyle veya böyle Akçakoca vesilesi ile üç gün önce Kocaeli’de yapılan toplantılarda gördük ki 100’den fazla ilim adamı geldi. Bir Akçakoca sempozyumu vesilesi ile bir yığın konu tartışıldı. Biz sorunlarımızı siyaset penceresinden değil de ilmi pencereden bakan kurumlarımızı artırmamız lazım çünkü siyaset kurumu her şeye rağmen kendi doğrularını öne çıkaracak, kendi yanlışlarını kapatmaya çalışacaktır.

İki tarafı da suçlu buluyor musunuz?

Bu kadar zıtlaşma olduğuna göre bazı şeyler yanlış demek ki. Yani zıtlaşmanın, restleşmenin bu kadar olduğu yerde bir şeylerin doğru gitmediğini de kabul etmemiz lazım. Ben Taha Akyol’u çok severim. Olaya sosyolojik ve psikolojik çerçeveden bakmak lazım. Bakarken de kendi sosyolojimizi ve kendi psikolojimizi göz önüne aldığımız kadar empati yaparak karşı tarafın da psikolojisini görmemiz lazım. Yani dün başörtüsü yasağıyla bazı insanların mağdur edilmesi ne kadar yanlış idiyse ve bu mağduriyet AK Parti siyaseti için bir hak ve özgürlükler söylemini doğurduysa; benzeri bir söylemi, benzeri bir tavrı bugün AK Parti kurmaylarının, AK Parti siyasetçilerinin fırsat vermemeleri gerek. Yani yeni mağdurların oluşturulmaması gerek.

Çok önemsediğiniz Kent Konseyi çalışmaları nedir?

Engelli meclisimizin çalışmaları var, kadın meclisimizin çalışmaları var. Mesela kadınların iş istihdamına yönelik çalışmalarımız var. Kentlik bilincini geliştirmek için kültür komisyonumuzun fotoğrafçılık, sergiler, resimlerle ilgili çalışmaları var. Mesela bizim son dönemde yaptığımız su yönetimi bilgilendirme toplantıları var. Neden? Düşünün ki Sapanca Gölü geri çekiliyor. Sapanca Gölü’nün geri çekilmesi sanki Kocaelililerin tek başına sebep olduğu bir hava yaratılmaya çalışılıyor. Halbuki Sapanca Gölü’nün suyunu en çok biliyorsunuz Adapazarı kullanıyor. Sapanca Gölü’nü besleyen dereler üzerinde en çok Sakarya ilimizin müsaade ettiği, ruhsat verdiği su doldurma tesisleri var. Biz Sapanca suyundan bize tahsis edilen suyu bile bugüne kadar tam miktarı ile bugüne kadar almış değiliz. Sanayi kuruluşlarımızın aldığı su dün de o miktarda idi. Artmış bir su miktarı yok ama ciddi bir kuraklık yaşıyoruz. Bu ciddi kuraklık sebebiyle barajlarımız, göllerimiz, göletlerimiz yeterli su almak için geri çekildi ama sanki bu geri çekilme Kocaeli’deki fabrikaların veya Kocaeli’nin çektiği suya bağlıymış gibi bir hava yaratılmaya çalışılıyor. Bizim Kent Konseyi olarak vazifemiz nedir? Şehir halkımızı bilgilendirmek, şehir su yönetimi ne gibi tedbirler alıyor, bu tedbirler yeterli midir, bu tedbirlere ilave neler olmalıdır, su yönetimi dünden bugüne nereden nereye gelmiş noktasındaki bir çalışmayı sürdürmekteyiz ve sürdüreceğiz de. Gelen tepkilerden çok da faydalı olduğun görüyoruz. Burada görüyoruz ki hakikaten Kocaeli su yönetimiyle, yerel yönetimiyle bu konuda gerekli tedbirleri almış ve susuzluk tehlikesi olmadığı gibi Sapanca Gölü’ndeki geri çekilme de ciddi bir çevre tehlikesi yaratacak boyutta değildir. Dolayısıyla halkımızı telaşa vermenin engellenmesi gerektiği inancıyla böyle bir çalışma yaptık.

Kent Konseyi bir toplantısında hiç tramvayı, ulaşımı tartışır mı, tartışmış mıdır?

Bizim geçen seferki icra kurulumuzda Aykut Bozkurt vardı. Aynı zamanda İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı’ydı. Kendisinden rica ettim ulaşımla ilgili herhangi bir çalışma yapabilir miyiz diye ama o noktada bir heyet kurup da Kocaeli’nin ulaşım sorunlarına ne gibi alternatifler üretilebilir, onu bulamadık.

Tramvay konusunda fikriniz nedir?

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda bir köy toplumuydu yani şehir nüfusu yüzde 15-20’lerden başladı ama bugün Türkiye artık bir şehir toplumu. Düşünün ki ilimiz Kocaeli, 1960’larda belki 100 bin nüfusu olmayan bir şehirdi ama 1960’lardan sonraki sanayileşme bu bölgeyi bir sanayi merkezi haline getirdi. Sanayi gelince bunun çevre kirliliği, sanayinin getirdiği nüfus fazlalığı, nüfusun getirdiği su ihtiyacının fazlalığı, ulaşım sorunları gibi bir yığın sorunlar peyderpey yüklendi. Düşünün ki Orhan Mahallesi’ne doğru o bahçeli iki katlı evlerin fotoğrafı gıpta ettiğimiz bir fotoğraf ama o fotoğrafı geri getirebilmek mümkün mü, değil. Dolayısıyla bir kordon şehri, bir kıyı şehri olan Kocaeli’nin gerek ulaşım sorunu gerek nüfus sorununu buradaki göç sebebiyle görmemezlikten gelemeyiz ama bunu çok çabuk da gidermenin mümkün olmadığını düşünüyorum. İki katlı evleri yıkmışız, yerine 5-7 katlı evler yapmışız ama yollarımız aynı kalmış. Halbuki biliyoruz ki gelişmiş Avrupa ülkelerinde, Amerika’da şehrin ana dokusu yani old şehir, eski şehir denen kısmı mümkün mertebe muhafaza edilmiş, şehir yeni merkezlerde şekillendirilmeye çalışılmış. O zaman bu planlama baştan doğru yapılandırıldığı için de daha az sorun yaşamışlar ama biliyoruz ki o ülkelerde de bugün bizdeki yaşadığımız sorunlar benzeri şekliyle yaşanmış ama onlar bizden daha önce tedbir almaya başlamışlar ve çözmüşler. Yani bence bilgiyi doğru kullanmak kaydıyla, yöneticilerimizin şehir insanının kanaatini almakla beraber planlamalarında, projelendirmelerinde ilim adamlarından ve teknisyenlerden gerekli planlama çalışmalarını katmaları kaydıyla bu sorunları aşacağını düşünüyorum. Bunu en güzel Körfez’in temizlenmesinden biliyoruz. Ben İzmit’e 1982’de geldim. O zaman Seka Hastanesi’ndeydim doktor olarak, İzmit’e gelişimiz denizin kokusunu Uzunçiftlik civarında almakla başlar ve rahatsızlığımız o noktada başlardı ama 1995-2000’li yıllarda başlayan çalışmalarla bugün kollektör hattının tamamlanması, arıtma tesislerinin çalışır hale gelmesi, bu arıtma tesislerinden ortaya çıkan çamurun doğru bertaraf edilmesiyle hem Körfez temizlendi hem İzmit’in hafızalarımızdaki o kötü hatırası unutuldu bile. Ulaşımla ilgili doğru, şehirlerde modern ulaşım hususi araba ulaşımı değil, toplu ulaşım. Toplu ulaşımda da modern dolmuş ulaşımı değil tramvay ve metro ulaşımı. Şehrin büyüklüğüne göre daha çok insan taşıyabilen ulaşım araçlarının kullanılmasıyla mümkün. Dolayısıyla eksiğini hissettiğimiz o toplu ulaşımın önümüzdeki 2025’e doğru 2,5 milyona vuracağını düşündüğümüz İzmit nüfusu için mutlaka lüzumlu olduğuna inanıyoruz ve tenkit etmekle beraber bunun yapılmasını teşvik edip yöneticilerimizden bunu istemek mecburiyetinde olduğumuzu düşünüyorum.

SİYASETE DÖNMEYECEĞİM

Son olarak şunu sormak istiyorum. Halil İbrahim Kahraman yeniden bir siyasi parti çatısı altında aktif siyasete dönecek mi?

-Ben tıp doktoruyum. Tıp doktoru olarak mesleğimi seven bir insanım, siyasete de hizmet etmek için girdik, kendi alanımızda siyasete hizmet üretelim diye ve bu noktada da çeşitli projelere katkı vererek faydalı olduğumu düşünüyorum. Dolayısıyla ben aktif siyasi dönemimi projelerimle arkadaşlarıma yardımcı olarak tamamladığıma inanıyorum. Bizim bundan sonraki vazifemiz Kent Konseyi gibi farklı sivil toplum kuruluşlarında şehrin dinamiklerine bilgimizle, becerimizle, kültürümüzle faydalı olmaktan geçtiğine inanıyorum. Siyaseti bizim daha genç arkadaşlara bırakmak, daha genç arkadaşların iktidarıyla ve muhalefetiyle siyaset kurumlarında vazife almasını yönlendirmek şeklinde bir vazifemiz olduğunu düşünüyorum.

İZMİT KENT MÜZESİ KURULACAK

Kent Konseyi ile ilgili bahsetmek istediğiniz başka bir konu var mı? Şunu çok önemsiyorum gibi.

Kent Konseyinde düşündüğümüz, kadın meclisi başkanımızın bize getirdiği bir proje var. Valimiz de sağ olsun yardımcı oldu. İzmit Kent Müzesi. Bunun yanında bir İzmit Sahaflar Çarşısı. Gerek Vali Bey’in gerek Nevzat Bey’in gerekse Büyükşehir Belediye Başkanımızın bu konuda sözü var. Yani İzmitli gençler, insanlar (İzmit’in merkezinde bir yer mesela bu lise olabilir taşındığında), gidip orada kahvesini yudumlayabilmeli, çayını içebilmeli, içerken de yerel gazeteleri veya istediği mecmuayı veyahut da internetten istifadeyi bulabilmeli. Eski kitaplar elinde varsa bir kitapçıya götürüp bunun değerlendirilmesi noktasında yardım isteyebilmeli. Yani diyeceğim bizim kültür hayatımızı canlandırmak noktasında merkezde kitapçıların, sahafların olduğu, kültür hayatının canlı yaşandığı ve yerine göre bir Yahya Kaptan’ın hayatını anlatan resimlerin, bir Kurtuluş Savaşı döneminde bu Demiryolu Caddesi’nde olan olayların hatıralarının, resimlerinin acı-tatlıdan tutalım da Akçakoca Bey’in kim olduğu, Orhan Gazi’nin kim olduğu, Süleyman Paşa’nın kim olduğuna kadar giden tarihi zinciri; ondan sonra Nikomedya neymiş, Astakoz neymiş, Astakoz neden Nikomedya’ya dönüşmüş noktasında İzmit’e gelen insanlarımızı bilgilendirecek daha çok merkeze ve kaynağa ihtiyaç var. Ben bunun çok faydalı olduğuna inanıyorum.

http://www.mansetkocaeli.com/foto/20140511113638siyasi.jpg