Taziye Özrün Merdivenidir

91

“…Nadir şekilde de olsa üzüntüyle işitiyoruz ki, milletin tarihini okumamış veya milli duygudan yoksun kalmış oldukları anlaşılan bazı şahıslar, yabancıların aleyhimizde ileri sürdükleri suçlamaları reddetmedikten başka, vatanlarını kabahatli göstermekten çekinmiyorlar.”

Son yıllarda milli birlik ve bütünlüğümüzü zedeleyici örnekler sergileyen, milli kimliği dışlayan, asılsız bir soykırım için Türk milletini iknaya çalışan  bazı siyasileri ve devlet adamı örneklerini gördükçe; değerini daha iyi anladığımız Mustafa Kemal Atatürk‘ün yukarıdaki konuşmasında işaret ettiği gerçekler, düne ve bugüne ışık tutuyor.

Dün İstanbul’da Mütareke basınının işgalcilere yaranmak için alçakça yürüttükleri faaliyetler bugün tekrarlanıyor. Bazı yazarları gördükçe; Türkiye düşmanı lobileri artık dışarıda aramaya gerek yok. Bir kısmı menfaat karşılığı, kimileri de etnik ırkçılığın etkisiyle Türk ve Türk tarihi ile hesaplaşacaklarını zannederek toplumu geriyor ve tahrik ediyorlar. Türkiye’nin yeni yüzünü temsil ediyorlarmış. Bu yüz yeni de değildir. Biz bu yüze alışığız. İhanet edeni bol bir ülkeyiz.

Türkiye artık tehlike algılamasında ve ülke yararı konusunda birbiriyle hiç de mutabık olmayan, kemikleşmiş ayrışma ve kamplaşmaları yaşıyor. Sistemin ve rejimin ortak stratejik düşünme ve tavır alma mekanizması zayıflıyor ve kan kaybediyor. Milli birlik ve bütünlüğü tahrip eden bu olumsuz süreç, bazılarına göre bütünleşmedir. Milli devlet ve üniter yapının zedelenmesi, özerk bölgeler ve klasik feodal yapılar bazılarına göre,yeni Türkiye‘nin resmidir. Etnik ırkçılık ile demokrasinin bağdaşabileceği sahtekârlığı işin bir başka boyutudur. Yeni Türkiyeci bu sahtekâr güruhta; soldan, sağdan, liberalden ve İslamcıdan isimler var. Acaba bu neden böyle? İşin özü, artık sağ-sol kutuplaşmasıdeğil; Türkiye’den yana olanlarla, Türk ve Cumhuriyet düşmanlarının ayrışmasıdır.

Tarihini bilmeyen, önemsemeyen, kendisine öğretilmeyenlerin çoğunlukta olduğu, kendi kendini suçlama hastalığına sahip, iç kısır siyasi çekişmelerin yaygın olduğu bir toplumda milli davalara sahip çıkılamaz. Mutabakatlar da gelişemez.

I.Dünya Savaşındaki ölümler üzüntü vericidir. Ancak bu herkes için geçerlidir. Sadece Ermeniler bundan zararlı çıkmamıştır. Buna rağmen,taziyenin merkezine Ermenileri oturtmak büyük bir yanlıştır. Başbakanın taziyesi ispat edilemeyen sözde soykırım iddialarının ön kabulü olmuş, tarihi çarpıtma çabalarına malzeme teşkil etmiştir. Mütareke ve işgal yıllarında Osmanlı Arşivi İngilizlerin elindeydi. Eğer soykırım gerçek olsaydı; ortaya konurdu. Malta sürgünlerinde de yargılananlara bu suçu yükleyemediler.

Harp halinde Osmanlıyı arkadan hançerleyen Ermeni terör örgütleri ve yandaşları, Ermeni oldukları için değil; devletleriyle savaştıkları için öldüler. Kaldı ki; bu tarihe kadar Ermeniler arasında paşalar, dışişleri mensupları, altın ticareti ile uğraşan üst gelir gurupları vardı. Ermeniler nasıl kullanıldılar ki, birden devletlerine isyan edip, devlet adamlarına – Sultan II. Abdülhamit örneğinde olduğu gibi- suikastlar düzenlediler, isyanlar çıkardılar, Talat, Cemal ve Sait Halim Paşaları, dışişleri mensuplarımızı şehit ettiler.

518.000 şehit verdik. Toplu mezarlar ortada. Ermenilerin mezarları nerede? Bize kimse taziyede bulundu mu? Bu işgüzarlık ve sözde bir adım öne çıkma merakı nedir? Bizim Ermeni vatandaşlarımızla bir sorunumuz da olmadı. Diaspora, ABD ve Fransa başta olmak üzere yabancılarla evlenen Ermenilerin neden ana dillerini ve kimliklerini unuttuklarını çözebilmelidir. ABD’de ayinler, Ermenice yerine İngilizce yapılıyor. Selçuklu öncesi Anadolu’da Ermenileri katleden Bizans‘ın varisleri kimlerse, isyancı Ermenileronlardan özür beklesinler. Türk Milletini özre alıştırmayalım.

Soykırım bir milleti, bir gurubu son mensubuna kadar sistemli ve sürekli olarak, fiziki ve kültürel anlamda tarihten silmektir. Osmanlı ile savaşanlarla savaşmak soykırım mı? Bir dönem sadık taba olup imtiyazlı kılınacaksınız, daha sonra soykırıma uğradık diyeceksiniz. Bunu ancak tarih bilmeyen toy politikacılar yutar.

Türk Ermenileri, Rumları ve Yahudileri Türk Milletinin birer parçasıdırlar. Yurt dışında çoğu kere dışlanırlar. Milli kimlikleri Türk’tür. Milletleşme ayrıştırmayan, kaynaştıran kültürel bir olgudur. Boy, kabile, aşiret, mezhep ve etnik taassubun aşılmasıdır. Ne farklılıkları kutsallaştırma; ne de farklılıkları reddetmedir. Etnik kapalılığın ve ırkçılığın reddedilmesidir.

 

 

 

Önceki İçerikKim Ne Der?
Sonraki İçerik3 Mayıs Türkçülerin Bayramı
Avatar photo
1944 İstanbul doğumludur. Orta Öğrenimini Maarif Kolejinde, yüksek öğrenimini İktisadî ve İdari Bilimler Yüksek Okul'unda tamamlamıştır. 1967'de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne asistan olarak girmiştir. Ord. Prof. Dr. Z.F. Fındıkoğlu'na asistanlık yapmıştır. 1972'de "Bölgelerarası Dengesizlik" teziyle doktor, 1977'de "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" teziyle doçent, 1988'de de profesör olmuştur. 1976 Haziranında yurt dışına araştırma ve inceleme için giden Erkal 6 ay Londra ve Oxford'ta inceleme ve araştırmalar yapmış, Doçentlik hazırlıklarını ikmal etmiştir. 1977 yılında hazırladığı "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" isimli Eğitim Sosyolojisi ve Eğitim Ekonomisi ağırlıklı tezle Doçent olmuştur. 1988'de Paris'de, 1989'da Yugoslavya Bled'de yapılan milletlerarası UNESCO toplantılarında ülkemizi birer tebliğle temsil etmiştir. 1992 Yılında Hollanda'da yapılan Avrupa Konseyi'nin "Avrupa'da Etnik ve Cemaat İlişkileri" konulu toplantısına tebliğle katılmıştır. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi dışında dönem dönem Harp Akademilerinde, Gazi Üniversitesi'nde, Karadeniz Teknik (İktisadi ve İdari Bilimler Yüksek Okulu) ve Marmara Üniversitelerinde de derslere girmiştir ve konferansçı olarak bulunmuştur. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Bölümü ve İktisat Sosyolojisi Anabilim Dalı Başkanı, Metodoloji ve Sosyoloji Araştırmaları Merkezi Müdürü, İstanbul Üniversitesi Senato Üyesi, Aydınlar Ocağı Genel Başkanı ve İstanbul Türk Ocağı üyesi olan Prof. Dr. Erkal'ın yayımlanmış ve bir çok baskı yapmış 15 kitabı ve 700 civarında makalesi vardır. Halen Yeniçağ Gazetesi'nde Pazar günleri makaleleri yayımlanmaktadır. Prof. Dr. Erkal evli ve üç çocukludur. Dikkat Çeken Bazı Kitapları : Sosyoloji (Toplumbilimi) (İlaveli 14. Baskı), İst. 2009 Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri, İst. 1978 Bölgelerarası Dengesizlik ve Doğu Kalkınması,(2. Baskı), İst. 1978 Sosyal Meselelerimiz ve Sosyal Değişme, Ankara 1984 Bölge Açısından Az Gelişmişlik, İst. 1990 Etnik Tuzak, (5. Baskı), İst. 1997 Sosyolojik Açıdan Spor, (3. Baskı), İst. 1998 İktisadi Kalkınmanın Kültür Temelleri, (5. Baskı), İst. 2000 Türk Kültüründe Hoşgörü, İst. 2000 Merkez Binanın Penceresinden, İst. 2003 Küreselleşme, Etniklik, Çokkültürlülük, İst. 2005 Türkiye'de Yolsuzluğun Sosyo-Ekonomik Nedenleri, Etkileri ve Çözüm Önerileri (Ortak Eser), İst. 2001 Ansiklopedik Sosyoloji Sözlüğü (Ortak Eser), İst. 1997 Economy and Society, An Introduction, İst. 1997 Yol Ayrımındaki Ülke, İst. 2007 Yükseköğretim Kurumlarının Bölgelerarası Gelişme Farklılıkları Açısından Önemi ve İşlevleri, İTO, İst. 1998 (Ortak Araştırma)