“Alçak!” deyince bir ıslak el, bir ıslak yanağa tokat aşk etmiş gibi olmalı. Ağız kendisini namlu, kelime kendisini kurşun bilmeli ki alçağın tadı çıksın ve bir mantar tabancası değil, bir sahici tabanca patlamış olmalı.
Harfleri öyle çatlat ki şimşek çaktı sansınlar. Hareket tepeden inme bir yumruk halinde öylesine inmeli ki alçak daha alçalsın!
“Alçak!” derken kayalara dalga çarpar gibi kayalarla dalgalar “Şıraak!” diye ses vermeli. Ses haykırınca alçağın kulağının zarı patlamalı…
“Alçak!” arkadan söylendiyse hasım, sırtına yumruk yemiş gibi yere kapanmalı. Sana atılırken kendisine “Alçak!” dediğin mıhlanmış gibi zank diye durmalı.
Bir gece toplantısında, “Alçak!” dersen ampül patlamalı, ışık sönmeli ve alçağın kalbi durmalı. “Alçak!” deyince alçağın yüzüne tükürülmüş gibi olmalı.
Kahpelerin ellerinde çalgıcılar “Alçak, Alçak, Alçak” şıkırdarken aşka gelip oyuna kalkanların parmak şıkırtıları da “Alçak, Alçak, Alçak” demeli.
Bir daha “Alçak!” dediğin zaman kelimeyi öyle çatlat ki yeryüzünün bütün alçakları ayaklanıp el pençe divan dursunlar ve hep bir ağızdan “Emret Sultanım” desinler.
Milli şairimiz Arif Nihat Asya “Alçak”ı böyle tarif ediyor.
Büyük Düşünür Necip Fazıl Kısakürek de muarızına seslenirken “Sana alçak diyemem, alçakta da bir seviye vardır. Sen çukursun” diye hitap etmiştir.
Yüce Allah Alçakların şerrinden insanları muhafaza etsin…