306 Hafta Sonra Gelen Şefkat

105

Aslında, gündemin birinci maddesi tutuklanan subaylar olayı.

Dün, Devlet’in en saygın makamlarında görev yapanlar, bugün “darbe teşebbüsünde bulunmak iddiası” ile tutuklandılar.

Onlar, henüz “sanık” konumunda.

Ama, kimilerine göre çoktan hüküm giydiler bile!

“Darbe teşebbüslerini” bilemem ama galiba en büyük suçları “ulusalcı-Atatürkçü” olmaları!..

Tarih, er geç doğruları yazacak.

Her koşulda her olayın hesap günü gelecek!

Er ya da geç…

İyi ama, şöyle, “akıl ve insafla” bir düşünelim; Başbakan’ın maiyetindeki bir görevli için benzeri bir durum olsa Başbakan sessizce uzaktan seyreder miydi?

Harp Okulu’nu birincilikle bitirmiş, büyük olasılıkla “geleceğin Genel Kurmay Başkanı”  olabilecek bir teğmen, cep telefonuna yüklenen telefonlar nedeniyle suçlandı ve cezaevine tıkıldı.

Geleceği yok edildi o insanın.

Buna benzer türlü komplo iddiaları ve kimi kanıtları var.

Peki, Genelkurmay Başkanlığı kendi personelinin haklarını savunamaz mı?

Savunursa, “Yargıya Müdahale” ya da; “darbe teşebbüsü” mü olur?!

Nitekim, “sehven suç delilleri oluşturdukları” kanıtlanan polisler ortaya çıktığında başbakan; “Eleştirilerin karşısında biz dururuz” dedi. Şimdi Başbakan “POLİS DEVLETİ” kurmakla mı suçlanmalı?

“Mümtaz!” kimi kalemşörler “Türk ordusu lağvedilip yeniden kurulmalı” küstahlığını gösterirken suskun kalanlar, günlük yaşamda pek çok insanın merakla sorduğu; “Yahu bu ordu neden kendini savunmaz?” sorusunu değişik bir üslupla soran Süheyl Batum neredeyse taşa tutulacaktı! Partisi CHP “Darbelere davetiye çıkarmakla” suçlanıverdi!

Başbakan, -306 hafta sonra- “Cumartesi Anneleri” olarak tanımlanan ve kayıp evlatlarının bulunması ya da akıbetinin belirlenmesi için Ankara’daki siyasal iktidarın dikkatini çekmeye çalışan anneleri nihayet kabul etmiş.

306 hafta yani yaklaşık 5 yıldır çırpınıyor o anneler.

Seçimlere dört-beş ay kala Başbakan nihayet seslerini duymuş, hem de Dolmabahçe Sarayı’nda kabul etmiş!

Peki sonuç?

“Şu faili meçhul cinayetleri çözün, bu kayıp çocukları bulun” mu demiş?

Sadece son bir yıl içinde CHP ve BDP milletvekillerince “faili meçhullerin araştırılması” için verilen 7 önerge AKP’lilerin oylarıyla reddedilmiş!?

Son olarak, bu araştırma için oluşturulması istenen “ANA KOMİSYON” yerine bir “ALT KOMİSYON” kurulmuş!

“Ama ne güzel işte!” diyebilirsiniz.

Oysa, o Alt Komisyonun ne makamlarla görüşme ne belge isteme hakkı yok! Yine,  hazırlayacakları raporun hiçbir bağlayıcılığı da yok!..

Şimdi; “Başbakan’ın niyeti nedir?” diye sorsam yanlış mı olur?

“12 Eylül Darbecilerinden hesap soracağım” diye, Yargı gücünü siyasal iktidarın eline teslim eden Anayasa Referandum’unu tereyağından kıl çeker gibi geçiren AKP iktidarı, bugün bu hesaplaşma için kılını kıpırdatmıyor!?

NEDEN?

Galiba bütün bunlar küçük bir azınlığın kafasına takılıyor!

Baksanıza, vatandaşa “Kıbrıs nerede?” diye soruluyor; Kıbrıs, Ege denizinden Karadeniz’e kadar savruluyor!

Böyle bir toplum, “faili meçhul cinayetleri” ve ağlayan anaları umursar mı?