29 harfin Flâmenko Dansı

90

Kendimi şiirlerle kandırıyorum, şiirlerle kanıyorum. Belki de kanmıyorum, kandığımı sanıyorum. Bu kendime biçtiğim GÜÇLÜ DURMAK rolü altında tuz buz olduğumun farkındayım. Nerde olsam tam bir arızayım, ya da arıza çıkarıyorum. En büyük değerim insandan yana olmasına rağmen, en büyük yaram da insan’dan yana. Televizyon izliyorum homur homur homurdanıyorum, faceye giriyorum sevgisiz cümleler, herkes kendine bey, hanım. Okuyorsun tangır tangır, sonra dönüp gazete okuyorum, satılmış basın. Düzenin adamlarının parayı bastırıp, boruyu öttürdüğü çığırtkan yazılar. Kitaplarım mı ha işte burada da ben arıza çıkarıyorum.

Koca bir kitap da, yada şiir de iki cümle yakaladım mı peşine düşerim…
Düşmek, düştüm yine gurbetin yollarınaaaaaaaaaaaaa, hoş bir yere de gittiğim yok da. İçime içime yolculuk yapıp, kendi içime göçüyorum. Mevsimi yok bu göçün, nasıl olsa içime içimeeeeeeeeeee. Hani göç mevsimimi değil mi hiç düşünmeden, kırılmış kanatlarımla her yerdeyim. Şiirlerde, şarkılarda, masallarda, romanlarda. En çok da acılardayım, azık çıkınımda zeytin kelimeler var. Sünger avcıları gibi vurgun yemeden dibe dalıyorum, sonrasına yine rolümdeyim…..BEN GÜÇLÜYÜM……vuuuuuuuuuuuuuuuuu aslında değilim…Bu bir kamuflaj, ne güzel da saklanıyorum bunun arkasına, hani her bir şeyi öğrenemedimse de bunu iyi öğrendim. Zırh gibi üzerime giyindim mi tamamdır…
Kandırmaktan başlamıştım yazıma. Yani şimdi sobanın üzerindeki çaydanlık cızırtısında bir dağ eteği yoldayım. Yol bu işte, git git biter mi bitmez, bitmesin. Ne tren, ne uçak, ille de ötobüs olacak. Muavin çay diyecek, alacağım elime şekersiz çayımı burnumu dayayıp cama; dumanlı dağların homurtusu gelecek kulağıma. Arka koltuktaki dedenin horultusu, yan koltukta mızıldayan bebek, arabesk dinleyen şöför,eeeeeeeeeeeeeee daha sonra ?Yoldayım durun biraz, az kaldı molaya.
Nihayet mola ve nihayet yine çay.
Konuşan, koşturan insanlar Yollar, yolcular, hastalar, bavullar, valizler, çantalar Veeeeeeeeeeeeeee insanların yüzündeki o dayanılmaz hüzün. Aynı anadan babadan olmuş gibi tam bir örnek, hep o hüzünlü ifade.
Neden? 
Neden insanlar mutlu değil?
Yol boyunca kimi görsem sorsam. Neden yüzünüzde hüzün var…
Ha işte bu tam benlik. Tamam hepsinin de geçerli bir nedeni var diyelim… Ne olacak öğrenince, başın göğe mi erecek…
Olmaz ki ama görüyorum. Tamam, o zaman. Önce kendine sor. Neden senin yüzünde de hüzün var…
Hadi, sen söyle neden hüzün var yüzünde.
Bak yine kendimi köşeye sıkıştırdım, hadi bakalım cevap ver. Kaçmadan,göçmeden…….
Şeyyyyyyyyy ben mi?
Evet sen
Doğrusun ya sen
Yalanı sevmezsin ya
Buyur, hodri meydan sana
Şey bennn…
Evet ben
Ben en çok gözlerimden şikayetçiyim. Görmeyeceğim her bir şeyi görüyorum. Mesela simit satan çocuğun elindeki simit tepsisine bakıp bakıp hepsini satabilecekmiyim diyen gözlerini. Mesela evine ekmek götüren babanın yarın ki ödeyeceği elektrik faturasını nasıl ödeyeceğinin sıkıntısını. Mesela okula giden bir çocuğun cebindeki harçlığı.Evin önünde siğarayı ciğerlerine kadar çeken dedeyi, çorap mı örüyor, kaderini mi örüyor, kederini mi örüyor bilmeyen nineyi. Annesinin arkasından ağlayan bebeği, zamansız ölümleri, sebepsiz savaşları, boşa giden emekleri, çağ atlayan inekleri, tavuklarıma saldıran köpekleri, yıkılan bahçe duvarımı, ölümden korkan annemi kaybettiğim zamanı, aklımın önüne geçemeyen insanları, başına buyruk guzuları, çocukluğumun sızıları, küçük dağları ben yarattım diyenleri, kefenin cebi var sananları, sömüren bankaları, şovmen vekilleri, ahlaksız dizileri, bölenleri, bölüştürenleri, varoşları, aynı var dan var olduklarını unutanları.
Ayrıştıranları, olurları, olmazları, vuuuuuuuuuuuuuu say say bitmez şimdi.

Yazım nereye gideceği belli olmayan şikayet dilekçesine döner.
Peki sonuç?
Şairin dediği gibi işte: “GÜLMEK BİR HALK GÜLÜYOR SA GÜLMEKTİR” diyor ya….hüzün yakamızda yaka rozeti gibi yapışılı. Bakmayın gülen yüz filan yakamıza taktığımıza, o bir resim. Bütününe bakınca kimse mutlu değil. Herkesin yüzünde o gizli hüzünlü ifade.
Tom, Jeri çizgi filminde. hani tom göz kapaklarına bir çöp koyup, aslında uyuduğu halde gözleri açık duruyor ya…. Bazen benimde ağzıma çöp koyup, aslında ağladığım halde gülüyormuş gibi yapmayı ne çok isterdim…..hatta bu çöplerden herkese dağıtırdım.
bu bir kandırmaca mı diyorsunuz?
evet bu bir kandırmaca, taaaaaaaaaaa baştan söylemiştim ama, insan en çok kendini kandırır, en çok kendine kanar diye.
Kendime kanadığım zamanlar şiirlere kanıyorum.
O 29 harfin Flâmenko dansı.
Bu dans içinde barındırdığı hüznü terk etmek istemeyen insanların ruh haliymiş….aynen böyle, içinde bulunduğum hüznümü hazine gibi saklıyorum. Sanki kaybetsem insanlığımı kaybedecek gibi oluyorum.
Yinede kendimi kandırıyorum ya.
Şairin dediği gibi işte: 
Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün”
O kadar çabuk, o kadar kısa, işte o kadar.
Geçiyor işte, bir ömür törpüleye törpüleye….
YALNIZ HÜZNÜ VARDIR KALBİ OLANIN diyen şair boşa dememiştir, haklıdır. Hüznümüzde, kalbimizde var.
Kandıracak kadar kendimizi, kanatacak kadar kalbimizi….