İktidar Mensuplarının sık sık sığındığı bir beyan var: “Türkiye artık sabah erken kalkanın darbe yapabileceği bir ülke asla ve asla değildir.” Türkiye’de erken uyananın darbe yapabileceğini söylemek işi abartmaktır. Türkiye basit bir Üçüncü Dünya ve Afrika ülkesi değildir. Askeri müdahaleleri hiçbir zaman ülke sorunlarını çözecek bir yol olarak görmüyoruz; ama Türkiye’yi bazı Güney Amerika veya Afrika ülkelerine benzetme gayretlerini de yadırgıyoruz. Kendi kendimize haksızlık yapmayalım.
Askeri darbeler kadar dıştan kumandalı proje ve emirleri uygulama aracı olan sivil darbeleri, yazarı dışarıda olan açılımları, uyum adı altındaki uydu yasalarını, yabancılara ve dini azınlıklara imtiyazlar sağlanmasını, Telekom gibi birçok kritik kuruluşun özelleştirilmesini, ekonomiyi her an krize sokabilecek cari açığın sıcak para girişleri ile karşılanmasını, özelleştirme adı altındaki yabancılaştırmaları, bankaların ve finans kuruluşlarının el değiştirmelerini nereye sokacağız? Küreselleştirilmenin sihrine kapılmış ve küreselleşme çağında milli menfaatlerin ve milliyetçiliğin yeri olmaz şeklinde düşünen, milli kimlikle kavgalı, bu yönde anayasa darbesi yapmaya hazır, etnik ırkçılığı tahrik eden yönetim zihniyetini bazıları gibi alkışlayacak mıyız?
Suriye devamlı gündemde… Aldığımız ödevin dışına çıkamıyoruz. Suriye’deki gelişmeler Türkiye için bir dönüm noktası olacaktır. Bugünkü ABD güdümlü politika Türkiye’yi genişleterek bölebilir. Buna da Yeni Osmanlıcılık etiketi takılır. Federal yapı, eyalet ve başkanlık sistemi bundan dolayı gündemdedir. Yine bol bol kullanılır ve atılırız. Olup bitenden de kazançlı çıkamayız. Özal, Irak’a müdahale ve işgal döneminde 1 koyup 3 almaktan bahsediyordu. Bunun tersi oldu. Dışişleri Bakanımız Davutoğlu, Kuzeyden izin vermezsek ABD Irak’ı işgal edemez diyordu. Acaba sonuç ne oldu?
Bölgesinde ve sınırlarındaki gelişmelere son derece hassas olduğunu açıklayan anlayış, Suriye’ye müdahalede bu kadar istekli olmasına rağmen, Irak’ın kuzeyindeki terör ve ihanet yuvalarına müdahaleye neden pek istekli olmadı?
Türkiye, Barzani ile baş başa bırakıldı. Zorla milli çıkarlarımız ile ters dostluklar kurduruluyor. Türkiye Irak’ta terörist olarak değerlendirilen Cumhurbaşkanı yardımcısı Haşimi ile Barzani’yi buluşturuyor. Muhalif sığınmacı kamplarındaki militanlar sınırı geçiyor, Esat birlikleri ile çatışıyor ve bize geri dönüyorlar. Türkiye terör ve istihbarat ajanlarının kaynadığı bir ülke oldu. Geçen günlerde Suriyeli sığınmacıların çadırlarında silah ve mühimmat bulundu. Zaten onlar da çatışıp geri döndüklerini söylediler. Türkiye için tek sözde dost Barzani kaldı. Bize zorla nikâh kıydırılıyor ve Ortadoğu dönüştürülüyor. Türkiye adeta bir müdahale üssü oldu.
Batı çıkarlarına hizmet ettiğin oranda mükâfatlandırılıyorsun. Hollanda’da Cumhurbaşkanımız madalya üstüne madalya aldılar. Peki, Türkiye’nin milli çıkarları ne olacak? Onu sözde dost ve müttefiklere mi havale edeceğiz? O zaman devlet kamu harcamalarını kıssın dışişlerine ne gerek var? Ortadoğu bölge ve ülkeler seviyesinde savaş ortamına girdi. Zaten Ordu ekonomik bir yük değil mi ?! Önce Jandarmayı kaldıralım, Türkiye’nin %92 sini kontrol eden birikimli jandarmanın yerine paralı asker mi ithal edeceğiz?
Cumhuriyetin akılsız dostları birilerine hep siyasi sermaye olmuştur. 28 Şubat’ın halktan kopuk ve uzak, Batıcı kadrosu bugünkü iktidarın yolunu açmıştır. Onlar dışarıdan icazetli, Türk milleti ile yabancılaşmışlardı. Türk milletinin milli ve manevi değerlerine o kadar uzaktılar ki… TSK’ni de asla temsil edemezler. Peki, 27 Nisan muhtırasını verenler, Dolmabahçe’de iktidarla ittifak kuranlar neyin peşinde idi? 27 Nisan iktidara %10 daha fazla oy sağlamadı mı? 28 Şubat demokrasiye ince ayardı da 27 Nisan e-bildirisi kimlerin ayarıydı? Bugün yapılanlar bir başka yönde ince ayar değil mi? Tarih ince ayarlarla mı geçecek? Bir köşe yazarının “Bu ülkede düzen değişmez; sadece üzen ile üzülen zaman zaman yer değiştirir” değerlendirmesi yanlış mı?