Evet! Dona kalma faslı sona ererken hepimizi derinden etkileyen 24 Haziran 2018 seçimlerinin bir analizini yapmanın zamanı geldi. Neler beklendi, sandık neler verdi? Her yazımda olduğum gibi mümkün olduğunca objektif izlenimlerimi aktarmaya çalıştım… Göz atalım bakalım… 24 Haziran seçimlerine gitme kararı apar topar alındı, bunu hepimiz biliyoruz. Buradaki en temel üç gaye iktidar cephesinin yeni sistemi bir an evvel uygulamak istemesi, ekonominin vaziyeti ve muhalefeti zora sokmaktı.
Paldır kültür bir seçim gerçeğiyle karşılaştık hatta vatandaşlarla konuştuğumda seçimin hiç seçim havası içinde gitmediğini belirtenlerin sayısı haddinden fazlaydı. Doğrusu buna bende katılıyorum, “Bu pazar seçim olsa kime oy verirsiniz ?” tadında bir seçim dönemi geçirdik. Seçim sürecinin pek tabii kritik noktalar oldu.
Bir kere bunların ilki CHP’nin 15 milletvekilinin YSK’nın işi uzatmasının önüne geçmek ve İYİ’nin seçime girebilmesini garanti altına alması için İYİ’ye katılmasıydı. Bu hamle ustaca atılmış bir adımdı hiç beklenmeyen zamanda acaba seçime girecekler mi girmeyecekler mi tartışmasını bıçak gibi kesti, muhalefetin bir arada durduğunu gösterdi. Bu hareketten daha sonra adına millet ittifakı diyeceğimiz seçmenin birlik ruhu pekişti.
İkinci kritik nokta ise Saadet’in tam 3 defa davet almasına rağmen cumhur ittifakına katılmaması oldu. Pazarlığın aslı astarını bilmiyoruz ama kulislere göre AKP 20 civarı vekillik ve bakanlık teklifi sunmuş Temel Bey de bunu reddetmiş. Saadet burada büyük bir tercih yaptı. İlkelerini sürdürmek mi yoksa meclis sıralarına hasret kalmış partinin hasretini dindirmek mi? Temel bey ve saadet yönetimi ilkeli duruşlarını sürdürme kararını aldı. Böylelikle saadet partisi büyük bir uzlaşının temel unsurlarından oldu.
Üçüncü kritik nokta iktidar cephesinde Recep Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli liderliğindeki cumhur ittifakının ustalığı oldu. Burada siyaset konusunda tecrübeli iki lider bizlere çok zayıf görünen ama aslında kendilerine %54’lük zaferin önünü açan bir taktiği izleme kararı aldı. Farkındaysanız Erdoğan ve Bahçeli fevkalade umursamaz davrandı. Muhalefet her ne derse desin bir kaç istisna dışında karşı tarafı doğru düzgün muhatap bile almadan duruşlarını sürdürdüler. İşte bu duruş siyasi tecrübenin onlara getirisiydi. Bu tavırlarıyla bazı konularda hassasiyeti yüksek olan sağ seçmene “Bizi yenmek için yedi düvel ortalığı ayağı kaldırdı ama görüyorsun biz rahatız.” mesajını işlediler.
İttifaklaşmayı başlatan ikili olmalarına rağmen gözden kaçan bir şey var. Erdoğan – Bahçeli yakınlaşması 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra gözle görülür biçimde hissedildi. İttifak olarak açıklamanın tarihi daha sonraları olsa da sağ seçmen bu birlikteliğe hemen hemen 2 sene önceden alıştı benimsedi. Böylelikle bunun seçime yönelik değil hakikaten “bekaya” yönelik olduğu atmosferi yaratıldı. Büyük siyasi ustalık ancak tebrik etmek düşüyor.
Dördüncü ve son kritik nokta ise millet ittifakının kurulması oldu. Ben her zaman muhalefet bloğunun içinden ittifaklar çıkması gerektiğini önerdim. Önerdim ama önerdiğim ittifak modeli bu değildi. Demiştim ki, CHP yanına DSP ve VP gibi partileri alsın bir merkez sol ittifakı kursun, İYİ yanına SP ve DP’yi alarak bir merkez sağ alternatifi oluştursun, HDP yanına zaten kendisine destek veren sosyalist ufak partileri alsın ve muhalefet bloğuna ait 3 ayrı ittifak seçime girsin. Fakat bu adım atılmadı ve CHP, İYİ, SP & DP’den oluşan millet ittifakı kuruldu. Burada oluşturulan birlik duygusuna, uzlaşıya saygım sonsuz yanlış anlaşılma olmasın. Ama şu var ki kurulan bu ittifak cumhur ittifakından kayması öngörülen sağ oyların millet ittifakına gelmesinin önüne geçti.
Yukarıda yazdığım yedi düvel birleşti mevzusundan ve sol partiye kin dolu olan sağ seçmenden ötürü millet ittifakı umulan oy oranını yakalayamadı. Millet ittifakı niyet olarak ve pek tabii duygusal olarak müthiş hoş bir hareket olsa da seçmenimizin takdirinde saydığım sebeplerle pek hoş olamadı. Hemen hemen 2,5 aydır sahalarda aktif bir şekilde çalışıyorum. Rengimi gizleyerek iletişime girme imkânı bulabildiğim kadar insanla iletişime giriyorum. Hatta bazen yeri geliyor karşı taraf tedirginlik hissetmesin, düşündüklerini bana rahatça aktarabilsin diye farklı görüşü benimsemiş gibi yapıyorum. Şimdi sahadan uzak olanlar televizyonlardan izledikleriyle oluşturdukları algıları bakımından dünkü sonuçlara inanamıyorlar.
Evet, birazdan yazacağım bir kaç sonuca hakikaten ben de inanmakta güçlük çektim ama size söylemeliyim ki muhalefetin Recep Tayyip Erdoğan’a sadık kitleden oy almak hususunda olması gerektiği kadar başarılı olamadığını izlenimlerim gösteriyordu.
Ben muhabbet ettiklerimle hep bir ilk tur ihtimalinden söz ediyordum. Akşener ve İYİ’nin %20 oy altına düşmeyeceğini düşünen amcama %10’lar vaziyetinden hep söz ediyordum. Hatta pek kıymetli ağabeyim ve babamla seçime bir kaç gün kala oturup konuşurken izlenimlerimi aktardığım zaman “Bana neden bu kadar kötümsersin” dediler. Maalesef biz tamama kendimizi endeksledik ama saha da devamın sinyalleri gayet kuvvetliydi.
Gelelim sonuçlara: Cumhurbaşkanlığı, Recep Tayyip Erdoğan %52,57, Muharrem İnce %30,92, Selahattin Demirtaş %8,21, Meral Akşener %7,29 Temel Karamollaoğlu %0,96 Doğu Perinçek %0,19