DSP, MHP ve ANAP arasında 28 Mayıs 1999 tarihinde kurulan 57. Cumhuriyet Hükûmeti, bir taraftan “Anayasa Kitapçığı” fırlatma krizi, diğer yandan 2001 Türkiye ekonomik krizi (veya “Kara Çarşamba“) olarak adlandırılan Cumhuriyet tarihinin en büyük krizlerinin çıkması, 57. hükûmetin sonunu hazırladı. Bunlar yetmezmiş gibi birde 2002’de Başbakan Bülent Ecevit’in sağlık durumunun kötüleşmesi ile ilgili tartışmalar başladı. Bu tartışmalar üzerine Başbakan yardımcısı Devlet Bahçeli, 7 Temmuz 2002’de Bursa Kocayayla’da açıkladığı kararla 3 Kasım 2002’de seçim yapılmasını İlan etti.
3 Kasım 2002’de yapılan seçimlerde iktidarda bulunan MHP %8,35, ANAP %5,12 ve DSP %1,22 oy alarak tamamen TBMM’nin dışında kaldılar. 18 Kasım 2002’de Abdullah Gül’ün 58. hükûmeti kurmasıyla 57. hükûmet sona erdi.
Ecevit Hükümetinin 2001 Türkiye ekonomik krizi sonrası dönemin Başbakanı Bülent Ecevit tarafından Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı ve Hazine Müsteşarı olarak görevlendirilen Kemal Derviş, ekonomide aldığı bir takım kararlarla ekonomi tam rayına girecekken 3 Kasım 2002 de Bahçeli’nin seçime gidilmesi kararı, Başbakan Ecevit ve etrafında şok etkisi yarattı.
2009 yılına kadar Adalet ve Kalkınma Partisi bir önceki 57. Hükümette Hazineden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş kararlarıyla vaziyeti idare etti. Fert başına düşen milli gelir 12 000 Dolar’lara kadar yükseldi. Bu arada kamuya ait varlıkların satılmasından ise 68 Milyar Dolar hazineye para girdi.
Bir taraftan yurtdışından gelen sıcak para, diğer yandan kamuya ait varlıkların satılmasından gelen gelirle 2008 yılında dünyada baş gösteren ekonomik kriz, Erdoğan’ın tabiriyle: “Türkiye’yi teğet geçti.”
İşte ne olduysa 2010 yılından sonra işler Türkiye’de ters gitmeğe başladı. Zaten Türk ekonomisinin çökeceği daha önceden kendisini göstermeğe başlamıştı. Ziraat, hayvancılık, sanayii de üretim gittikçe düşüşe geçti. Yurtdışından canlı hayvan ithalatı, et ithalatı hatta ve hatta saman ithalatı yapılıyordu. Ekonomistlerin “yapmayın etmeyin yanlış yoldasınız” dediğinde cevapları: “siz karışmayın paramız var ve alıyoruz” dediler.
Burada bir hatırlatmada daha bulunalım, dönemin Tarım ve Hayvancılık Bakanı Vehbi Eker’e en fazla et ithal ettiğimiz Fransa tarafından “ŞOVOLYE NİŞANI” veriliyordu.
Ekonomik kriz, sığınmacı istilâsı, Türkiye’ye ait olan Ege Denizindeki adaların Yunanistan tarafından işgali devam ededursun, Adalet ve Kalkınma Partisi girdiği bütün seçimleri kazanmaya devam ediyordu.
Kendi seçmen kitlesini sadaka kültürüne o kadar adapte etmişti ki, yandaşlar sıkıştıklarında maddi yardım, yetmedi İŞKUR vasıtasıyla AK Partili belediyeler ve kaymakamlıklarda işe alınıyorlardı. Bu kitleye en ufak bir uyarıda bulunacak olsanız aldığınız cevap: “Kim var Erdoğan’dan başka oy verecek adam’mı var” oluyordu.
Durumdan anlaşılıyor ki, Erdoğan ve Saray Danışmanları İnsan kasabı Sovyetler Birliği lideri Stalin’in “Yolunmuş Tavuk” dersine çok iyi çalışmışlardı. Ta ki nereye kadar… 31 Mart 2024 Yerel Seçimlerine kadar. Artık yolunmuş tavuğun sıcağa, soğuğa aldıracak hali kalmamış, canının derdine düşmüştü.
Merak edenlere, “Stalin’in Yolunmuş Tavuk Hikâyesi” nedir naçizane izah edelim:
“Stalin çalışma arkadaşları ile birlikte toplanmış sohbet ediyorlardı. Aniden Stalin’in yüzünde alaycı bir gülümseme belirdi.
– Söyleyin bakalım sizler yıllardır devlet için çalışmış, Sovyet ihtilâline emeği geçmiş kişilersiniz. Size sorum şu: “halkın yönetime kayıtsız şartsız baş eğmesi için yöneticiler nasıl davranmalıdır?”
Salonda bulunanlar çeşitli fikirler ortaya attılar. İçlerinde haktan, adaletten, demokrasiden, sürgünden, idamdan, hapisten söz edenler oldu. Söylenenlerin hiç biri Stalin’in hoşuna gitmedi.
– Yönetimi eline geçiren en güçlü ve en yücedir. Halkın karşınızda baş eğmesi için ne gerektiğini size bir örnekle göstereyim.
Hemen hizmetkârlardan birini çağırdı:
– Bana hemen bir tavuk getirin.
Tavuğu çabukça bulup getirdiler. Stalin salonda oturanların şaşkın bakışları arasında canlı tavuğun tüylerini yolmaya başladı. Tavuğun bütün tüylerini yolup cascavlak bıraktıktan sonra salonun ortasına saldı. Çalışma arkadaşlarına döndü:
– Şimdi izleyin bakalım bu şaşkın tavuk nereye gidecek.
Zavallı tavuk çektiği azaptan kurtulmak için aralık kapıdan dışarı çıkmak istiyor ama soğuktan titriyor. Masaların altına giriyor, masa ayakları canını acıtıyor. Duvar diplerine gidiyor ama her yanı yara bere içinde. Şömineye yaklaşıyor ama tüysüz derisi sıcağa dayanamıyor. Çaresizlikten tüylerini yolan Stalin’in bacakları arasına sığınıyor. Stalin cebinden bir avuç yem çıkarıyor ve yolunmuş tavuğun önüne tane tane atıyor. Yemlenen tavuk Stalin nereye giderse peşinden ayrılmıyor! Ağızlarını açmış şaşkınlıkla kendisini izleyen arkadaşlarına gülerek bakan Stalin şöyle diyor:
– Gördünüz mü Halk dediğiniz topluluk bu Tavuk gibidir! Tüylerini yolacak ve serbest bırakacaksınız. O zaman yönetmek kolaylaşır!
Kabul edersiniz veya etmezsiniz Adalet ve Kalkınma Partisinin 22 Yıllık “Hikâyesi” bu.