“0turan Boğa’nın İzinde”

119

 

        “Oturan Boğa’nın İzinde”yi izlerken
        Sanki kendi geleceğimi gördüm birden

 

          Adım anım silinmek isteniyor bu yerden

          Kılıç hakkım bilirken yurdumda kendimi ben

 

         Gerçek değil de bir hayal kahramanı oldum sanki

         Türkler’e duyulan kin aklıma gelse ne zaman ki

 

         Kimin toprağını kimler sahiplenmek istiyor

         Kulak verin toprağa dinleyin bakın ne diyor

 

        Gezinin Anadolu’da adım adım hele bir

        Türkün engin tarihini görürsünüz nice bir

 

        Girin Van Müzesi’ne bakın dizi dizi Koç başlarına

        Dile gelmek düşer Akkoyun – Karakoyunlu taşlarına

 

         “Oturan Boğa’nın İzinde”yi izlerken

         Onlarınki gibi bir sonuç henüz erken

 

          Fakat değil mi ki “Küllü atin karip.”

          Yani “Gelecek / Sayılı gün tez gelip.”

 

         Yani gelecek gelmiş, olacak olmuş gibi düşün

         Al tedbirini de, aman ha gerçekleşmesin düş’ün

 

         Evet, dış düşmandan yok zerre kadar korkum lakin

         Kahrediyor beni Türk’e karşı bu manasız kin (!)

 

         Hatırlatıyor bana Hazreti Ali’nin ölmez sözünü:

         “İyilik yaptığından kemlik bekle!” de hemen aç gözünü

 

          “Oturan Boğa’nın İzinde”yi izlediyseniz eğer

          Şanlı Türk Tarihi geçmiştir önünüzden; teker teker

 

           En büyük, en asil milletlerden biri olan Türk Milleti

           Yok, tarihte kasten yaptığı insanlık dışı bir illeti

 

           Öncelikle gör; uçsuz bucaksız Ahlat Mezar Taşlarını

            An, Osmanlının harekete geçtiği o tarihsel anı

 

            Muş’a doğru selamlar sizi bir Selçuklu Kervansarayı

            Anlarsınız vuranı, vatana mührü, arayı arayı

 

 

          Her yerde olduğu gibi, Gevaş’taki kümbete ne demeli?

          Okunursa mühürler, kursağında kalır düşmanın emeli

 

          Erzurum, Kars, Kayseri ve bilumum Anadolu

          Ecdadın, nice tarih eserleriyle dopdolu

 

         Sıksan eğer toprağı; şüheda fışkıracakken her yerden

         Türkoğlu vazgeçer mi vatanından, vazgeçmedikçe ser’den?

 

         Ama zoruma gidiyor gafillerin saçmalıkları

         Anayasa için teklif ettikleri alıklıkları (!)

 

         Türkün adını, Anayasa’dan silmeye kalkıyor kimi nadan (!)  

         Dağdan gelip bağdakini kovmaya çalışıyor kimi şaklaban (!)

 

        Yedi Düvel silememişken, haritadan yerini

        Kim başarır bunu, yere düşürmedikçe ser’ini ?

 

        Denediler, İlk Cihan Savaşı’nda tüm güçleriyle

        Döndüler Çanakkale’den, yenilgi ve öçleriyle

 

        Son bir ümitle, işgal ettiler yurdu baştan başa

        Bir avuç toprağı çok görüp, zehir kattılar aşa

 

        Yine zaferle çıktı bu millet; o cehennem gayyasından

        Eser kalmamıştı Batı’nın, hiç olmayacak hayasından

 

        Bu da yetmedi; sarıldı eskisi gibi fitne – fesada

        Kimi insanımızın aklını çelip, başladı hasada

 

        Şüphesiz, ne yapsalar; dönecek yine elleri boş

        Olmuş, Hakk’a tapan bu milletin başı, Hakk’la hep hoş

 

        Milletin bir ismi olur, onu da koyar Tarih Dede

        Onlarca isimli bir milleti, kim görmüş hem nerede?

 

        Nerede görülmüş, başsız gezen vücutlar dünyada?

        Lokomotif olmasa; vagonlar nasıl yürür rayda?

 

       Türkiye’de bir çok kavim var, zamanla Türkleşmiş

       Din, Dil, Vatan bir olunca, ayniyetle denkleşmiş

 

        “Türkiye” adını vermişler vatana, üstelik yabancılar

        Bir gün gelecek çeksinler diye mi, acı üstüne acılar?

 

        Rusya’da yaşıyorsa Rus, Türkiye’de Türk, Almanya’da Almanlar

        İngiltere’de İngiliz, Fransa’da Fransız adı alanlar

 

 

        Niçin bu rahatsızlık; Türkiye’de yaşamıyor mu Türkler?

        Bu isim altında Türkleşmiş; bir çok kavim, unsur ve ırklar

 

          Her gün, her dakka, her saat; bir kavim adı getirilirken dile

          Her kavmi içeren Türk adını arama; bulamazsın nafile (!)

 

          Nerde görülmüş bölünmeyi; çözüm olarak sunmak ileri?

          Söylemi yıkmanın; ne zaman oldu: “Mutluluktan kalma geri!”

 

          Oyuna geliniyor “With a little push.” Diyen İngiliz’in

          “Biraz ittirerek.” Halkı kışkırtana denmiyor: “Sen nesin?”

         

          Ta Osmanlı’dan beri, İngiliz; bu oyunun hep içinde

          “Demokrasi” yaftası, oluyor ihanete, tam bir perde

 

         Ah Türkiyem! Sen böyle kalmamalıydın? Hem öksüz hem yetim!

         Na – ehil ellerde heba oluyor; bil ki Cumhuriyetim!

 

         Kurtlar sofrasına sunulmak isteniyor Türkiye, parça parça

         Gelmiyor kimsenin aklına, Türkiye’nin fiyatı acep kaça?

 

         Sanki bedava bulunmuş bu ülke; üstelik sahipten yana yoksun

         Zaten, bu gafletle sahiplendirmezler seni; çünkü hesapta yok’sun

 

         Suyun üst tarafını tutmuş olan Kurtlar birleşmişler!

         Alt tarafta olan senin için saf tutup yerleşmişler!

 

        Hedef Türkler ve Türkiye olunca, onlar için yok başka mes’ele

        Akan sular durur, kenetleşirler aralarında derhal herkesle

 

        Olanlar karşısında Türk Milleti; çok sabırlı ve pek sabur

        Gerektiğinde çıkar bu millet karşılarına, tabur tabur

 

        Almasın eline silahı, ister istemez hele bir yol

        Durduramaz onu, zaferden başka; ne kimse, ne de bir kol

 

        “Böl, parçala, yut!” metodu; Batı’nın değişmez ünlü tuzağı

        Her asırda kullana gelmiş; Müslüman – Türk’e bu feci ağı

 

         Yine revaçta bu mel’un tuzak, bugün yeniden

         Düşman aynı düşman, yok zerrece farkı eskiden

 

         Oluyor, iç – dış münafıklar varlığımızdan, nedense rahatsız

         Geliriz üstesinden, var nice yiğit; olsa da atsız, kanatsız

 

         “Oturan Boğa’nın İzinde” yi T(e) V(e)’den pür-dikkat ederken seyr

         “Beyaz adama sakın ha güvenme!” diye milletini öğütler

 

          Ötelerden, kalbe doğan hisle, çeker bizlerin de dikkatini

          Olacaklardan vermek için haber; kullanır bütün takatini

 

 

         Mert, namuslu ve yiğit oluşuyla; menşeine tutar ışık

         “Oturan Boğa”nın Asyalı olduğu belli; değil karışık!

 

        Toprak ve hayvanlar; biliyor ki verilmiş birer nimet

        Sunuyor insanlığa, muştu sunan sulhu demet demet

 

        Yok edilen saygın, asil milletin; son temsilcilerinden biri

        Milletlere diyor; devamınızı temin için alın tedbiri

 

        Türk Milleti’nin de adı sanı, silinmek isteniyor tez elden

        Varlığı inkar ve kendisi yok edilmek isteniyor temelden

 

        Sormak gerek: Nerden geliyor bu cesaret ve bu cür’et?

        Türkiye’nin ayrışmasına veriliyor, son bir gayret (!)

 

        Hangi devlet; böyle sabır gösterir bölücü – yıkıcılara?

        Devlet, millet nasıl katlanıyor, çekilen bunca acılara?

 

        FAKAT, TAŞMAYA GÖRSÜN TÜRK MİLLETİ’NİN SABRI BİR KERE

        SIRA GELMEZ ARTIK, KAHRAMAN ORDU VE ŞANLI ASKERE

 

        Batı’ya göbek bağından bağlı olan patronlar zümresi

        Milli her şeyin karşısında olmak, başlıca emaresi

 

        Devlet temeline dinamit koymakla, çıktı yine sahneye!

        Bilmem ki acep biliyor mu, yaptığı hizmet kime ve neye?

 

        Bu nasıl zihniyet ki, bölünmeyi sanıyor mutluluk!

        Böyle kimseler için acep; ne menem şeydir ululuk?     

 

 

Önceki İçerikFATİH SALGAR ‘Türk müziği, batıcıların baskılarına rağmen en az etkilenen kültür unsurumuzdur.’
Sonraki İçerikVatandaş Türkçe Konuş
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.