Zorunlu Siyasî İttifakın Son Durağı: Kimi Cezalandıralım!

99

Siyasetin nefesi daralıyor. Şike yasasının vetosu ve iade sürecinde yaşanan düşük ölçekli gerilim zorunlu ittifakın duvarlarının ne kadar zayıf olduğunu göstermiştir. Çünkü siyasî iktidar seçilmiş ittifakın değil zorunlu bir ittifakın sonucudur. İslâm’ın birleştiremediği dini-siyasi grupları, siyaset birleştirmiştir.

Birbirini ağır ithamlarla suçlayanlar ittifak etmişlerdir. Çünkü jeo-politik düzenleme planının uygulamaya konulduğu dönemde siyaseten İslâm’a atıf yapan kesimlerin iktidar yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur. Eğer ülkemizde böyle bir iktidar tipi olmasaydı Irak, Libya, Suriye gibi ülkelere yapılan müdahalenin ardından her Cuma namazından sonra yürüyüşler yapılır ve akıtılan Müslüman kanının hesabı sorulurdu. Oysa şimdi akıtılan kanda Türkiye’nin parmağı olmasın diyenlerden hesap sorulmaktadır.

İslâm’ın birleştiremediğini siyaset birleştirmiştir. Çünkü uzun süredir ülkemizde belli çevreler, telaffuz ettikleri İslâm’ı imânın ve salih amelin değil çıkar ve güç elde etmenin işlevsel bir aracı haline getirmişlerdir. İttifakı oluşturan kanatların tek ortak noktaları: Cumhuriyet’e karşı geliştirdikleri ve paylaştıkları anlayıştır. Bu anlayış, tüm tutumları ve beyanatlarıyla açıklık kazanmıştır. Mevcut sistemin yerine ne önerdiklerini somut bir şekilde ortaya koymuyorlar. Fakat bütün hassasiyetleri kirli bir dille kaşıyorlar. Ürettikleri siyasî algının içine çekemediklerini şaibeli gösteriyorlar. Eğer Cübbeli Ahmed Hoca basında yer alan filleri işlediyse durum çok hazin. Yapmadı da, üretilen muharref İslâm anlayışına karşı geliştirdiği tavır nedeniyle bunlar başına geldiyse durum çok vahim.

İktidarın söylemi dağıttığını ve biçimsizleştirdiğini keşfeden ittifakın kanatları fikirlerle değil lidere bağlıdırlar. Veto ve iade süreci bunu açığa çıkartmıştır. Bazıları bir gün önce söylediğini ertesi günü inkâr etmiştir. Bütün kanatlar iktidarın etrafında kenetlenmiştir, çünkü her alanda kökleşmeyi sağlamanın iktidarı elde tutmaktan geçtiğini tecrübe etmiş ve bu konuda başarılı olmuşlardır. İnanç ve fikir iktidarın aracı yapıldığı için her şey iktidar olmanın uğruna feda edilmektedir. Küresel sistemin bir ortağı olarak “içyapıyı düzenlemenin” nasıl yapıldığını gördükleri için iktidarı kaybetmenin getireceği sonuçlardan endişe ederek yeniden kenetlenmişlerdir.

Söz konusu yapı, kendi içinde sorunludur. Varlığını sürdürmesini sağlayan iktidar olmanın sağladığı çıkar ve yakın tarihle hesaplaşmaktır. Bunun için farklı görünmeyi bile göze almışlardır. Nicola Machiavelli’in “dindar görünmek iyidir” sözüne uygun olarak bunlar “hem dindar hem demokrat görünmek iyidir” kuralını siyasî var oluşlarının esası yaparak her şeyle oynamaktadırlar. Öyle ki “demokrat görünme” tutkusu “bugün kimi cezalandıralım politikasına” dönüşmüştür.

Söylem yoluyla ötekine karşı bir zemin üretilmektedir. Tarihte yaşanan olayları kendi bağlamının dışına çıkarıp, “devlet masum insanları öldürdü” çıkarımını zihinlere yerleştirmeleri bu amacın sonucudur. “Her yeni program bir gözlüktür.” Ürettikleri gözlüğün arkasına geçerek olaylara bakmayı tercih ettikleri için kendilerine muhalefet edenlere “sizler böyle yapmıştınız, ona göre hâ” tehdidi yapılmaktadır. Çünkü yürütülen siyasî tatbikata göre siyasi iktidarın kanatlarını oluşturan ittifakın dışında herkes ahlâksız, statokucu ve darbecidir. İktidara mensup olmayan belediye başkanları, iş adamların sahtekâr olduğu izlenimi verilerek “doğru, temiz ve güvenilir sadece biziz” algısı toplumu yedirilmektedir.

Oysa hukukta masumiyet esastır. Cezaları hafif tutmak ve sadece hak edeni cezalandırmak bütün hukuk sistemlerinin ayrılmaz bir unsurudur. Fakat Şike dalgası sürecinde gördük ki iyimser yorumla cezayı hafifletecek bir karara bile tahammül yoktur. İktidarın bir kanadını oluşturan bir dini-politik hareketin resmi gazetesinin yazarı “Aksi takdirde bir başbakan vardı’ diyeceğiz, tehdidini savurmaktadır.

Millete ve hukuka dayanmayan her eylemin eleştirilmesi ve sınırları aşanların cezalandırılması demokratik kültürü, dolayısıyla sistemi geliştirmenin ve korumanın yoludur. Fakat iktidarı elinde tutanların “bugün kimi cezalandıralım” şehvetiyle hareket etmesi her şeyi yukarıdan aşağıya doğru çatlatır. “Biz temiziz, bizden olmayanlar kirlidir” mantığı her türlü hak ve hukuk algısını ortadan kaldırır. Böyle bir mantığın ve siyasî tatbikatın ürettiği kin asırlar boyu sürecek düşmanlık tohumunu eker. “Ses çıkaranı cezalandıralım ve her türlü engeli kaldıralım” siyaseti çok karşı olduğunuzu söylediğiniz elli yıl iktidarı ellerinde tutanların işiyle aynıdır.

Anılan siyasi tutum tarihî ufkunu modern ufukla buluşturan bir millete yakışmaz. Bu siyasî tutum ve uygulama, tarihî ve kültürel değerlerimize aykırı olduğu gibi, her yönüyle entellektüel modernliğe girişin gereği olan siyasî terbiyeye ve hukuk anlayışına da aykırıdır.