Ziyalıların Katkısına Vefa

99

SSCB dağılmaya başlamıştı. O söz konusu yıllarda bir grup yazar arkadaş(1992) Türk Cumhuriyetleri’ne gitmiştik. Soydaşlarımız ve dindaşlarımız aydınlarla tanışacaktık, durum tespiti yapacak ve hasret giderecektik. Bu seyahatteki gezi notlarımı da “Yıldızlar Yeniden Parlıyor” diye Kayıhan Yayınları neşretmişti. Önce Nahcivan’dan başladık. Azerbaycan’ın Başkenti Bakü’ye geçtik buradan. Sonra Taşkent girdi sıraya, ardından Almatı. Bir aydan fazla kaldı grubumuz. Ben daha sonra Kırım ve Tataristan’a gittim.

Umumiyetle de yazarlar, yayıncılar ve televizyon yöneticileriyle birlikte oldum ve onlarla hasbıhal ettim. Soruyordum her gittiğim yerde onlara, “Kimi tanıyorsunuz yazarlarımızdan kimi ?” diye. Tümünde de cevap hazırdı: Nazım Hikmet başta Aziz Nesin, Yaşar Kemal istisnasız ilk üçü teşkil ediyordu. Tek tük tanınan öteki yazarlarımızın doğrusu esamesi bile okunmuyordu.

Diyordum ki “Türk edebiyatı ne bu üç yazarla başlar, ne de onlarla devam eder yahut biter. Bunlardan başka onlarca yazarımız vardır; Ömer Seyfettin, Peyami Safa, Reşat Nuri Güntekin, Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal, Necip Fazıl vs” Hiç birini tanımıyorlardı. Bu temaslarımız olumlu netice verdi, yaşayan yazarlarımız dahil o günden bugüne kadar çok edibimizin eseri Türk coğrafyasındaki dillere ve lehçelere tercüme edildi. Sezai Karakoç, Emine Işınsu, Sevinç Çokum, İskender Pala hemen akla gelenler.

Batıdaki Kitapçı Vitrinlerinde Kim Var Kim Yok?

Bunlar yeterli mi elbette ki kocaman bir hayır. Türk ve İslam coğrafyasının dünyaca tanınan müellif, akademisyen ve sanatçı sayısı o kadar azdır ki üzülmemek elde değil. Bunda başkentlerin bir zamanlar izlediği kültürsüz politikası da etkili olmuştur. Bugün TİKA, Yunus Emre ve yeni Türk diplomatları sanırım ve dilerim bu eksikliği hızla telafi ederler. Ayrıca üniversitelerimize de, meslek kuruluşlarımıza da, yayın sektörümüze ve sivil toplumumuza da önemli vazifeler düşmektedir. Bu tablodan islam dünyası da nasibini almıştır, biz birbirimize benziyoruz. Bunda batının haçlı ruhu etkili olduğu kadar, bizim de kolaycılığımız, vurdum duymazlığımız, kültür hayatımızı önemsemeyişimiz de rol oynamıştır.

İbni Sina’nın bir ayrıcalığı var bu açıdan. Belki ikinci, üçüncü ismi de sayabiliriz. Ama ilk onu sayarken ciddi sıkıntı çekeriz.

Pakistan Milli Şairi Muhammed İkbal Türkiye’de olduğu gibi, batıda da tanınır. Bunda Pakistan’ın bağımsızlık öncesi İngiliz müstemlekesi sırasında kültür bulaşmışlığının sanırım etkisi vardır. Necip Mahfuz(Mısır) ve Orhan Pamuk’un Nobel Edebiyat Ödülünü alması, Elif Şafak’ın eserlerini İngilizce telif etmesi özel bir durumdu. Tartışılabilinir. Ancak batıdaki kitapçı vitrinlerinde bulmak her zaman mümkün.

İkbal ve Aytmatov Yetmez

“İstiklal Marşı Yazarı Mehmet Akif Ersoy peki Muhammet İkbal kadar tanınıyor mu?” diye sorarsanız, aynı dönemi yaşamış, aynı endişeleri izhar etmiş, aynı davanın mücadelesini vermiş, kimliğini hiç kaybetmemiş Pakistanlı Şairimiz Muhammed İkbal birkaç adım öndedir. Türk Dünyası’nda da aynı sorun vardır. Kırgız yazarımız Cengiz Aytmatov dışında öyle batıda tanınan çok az aydınımız ve eser vardır. O halde günümüz aydınlarına had safhada görev düşüyor. Fedakarlığını  ikiye katlaması gerek diye düşünüyorum.  Avrasya Yazarlar Birliği’miz bu konuda bize biraz da olsa nefes aldırdı ama yetmez. Daha fazla çalışmak gerekecek.

Mehmet Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı’mız bu konuda son beş yıldır ciddi bir atak başlattı. Sırbistan’ın Novi Pazar, Kosova’nın Priştina ve Prizren, Mısır’ın Başkenti Kahire’de uluslararası Mehmet Akif Ersoy sempozyumu düzenledi. Bu ülkelerde Safahat’ın bölge dillerine tercümesi konusunda çalışma başlattı, bir kısmını yayınladı. Ayrıca bu sempozyumlarda Türk Süsleme Sanatları sergileri (ebru, tezhip, minyatür, çini, resim) açılıyor, Türk Halk ve Türk Sanat Müziği konserleri veriliyor. Türkiye’yi ve insanımızı tanıtan dramalar, belgeseller izlettiriliyor, Üniversitelerle anlaşmalar yaparak iki ülke arasındaki tercüme faaliyetlerinin hızlandırılmasına öncülük ediliyor. Bu çerçevede Mehmet Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı Kazakistan’ın eski başkenti Almatı’da “TÜRK DÜNYASINI AYDINLATANLAR; MEHMET AKİF ERSOY VE AHMET BAYTURSINULI ULUSLARARASI SEMPOZYUMU” tertip etti.

Almatı’da  Tanışmak, Keşfetmek ve İşbirliği Yapmak

Ülkemizde de Türk coğrafyasındaki yazarlar gerektiği gibi tanınmıyor. Bu konuda bir çalışma yaptım, Kazakistan’dan Türkiye Türkçesine yaklaşık 80 eser tercüme edilmiş son yirmi yılda. Yetmez daha da artmalı. Çünkü Kazak edebiyatı çok güçlü ve halk şairleri’ne alaka büyük. Mehmet Akif Ersoy Kazakistan’da az değil, hiç tanınmıyor dersem mübalağa etmiş olmam. Sempozyumu bu eksikliği gidermesi açısından önemsiyorum. Çünkü Mehmet Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı’nın partneri Almatı Yabancı Diller ve Mesleki Kariye Üniversitesidir. Anlaşmalarla tercüme atağına da ivme ve hız kazandıracaktır.

Pamukkale Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Nergis Biray Ahmet Baytursınulı ‘nun şiirleri üzerinde dil ve üslup incelemesi yapmış. 500 küsur sahife, ancak kendi imkanlarıyla yayınlamış. Bursa’da Dr. Gülnar Kokybassova  Ahmet Baytursınulı (Hayatı, Dilciliği ve Edebiyat Araştırıcılığı) konusunda yine 500 sahifeye ulaşan bir çalışma yapmış. Yayınlanmayı bekliyor. İstanbul Aydın Üniversitesi’nden   Yrd. Doç. Dr. Muhtar Avezof’un “Abay Yolu ” romanı ile Mehmet Akif Ersoy’un Safahat adlı eserindeki örnek insan tiplemelerini (Abay, vaiz, Abdürrahman, Asım anahtar kelimeler) hazırlamış, kitapçı vitrinlerine girmesi bekleniyor. Bu akademisyenlerimiz Almatı sempozyumunda bildiri sunacaklar. Ayrıca Kazakistan ve bölge ülkelerinden yedisi rektör 39 akademisyen hazırladıkları sunumlarla dikkat çekecekler. Astana Türk Akademisi Başkanı Prof. Dr. Şikar İbraev de sempozyum konuklarından olacak. Türkiye’den de 30’u aşkın yazar, akademisyen, fikir adamı, sanatçı bu sempozyumda hazır bulunuyor.

Almatı Sempozyumu’nda Mehmet Akif Ersoy ile Ahmet Baytursınulı’nın hayatı, sanatı ve dünya görüşleri, yaşadıkları dönemde ülke ve topluma yansıttıkları ele alınacak. Bununla farklı coğrafyalarda yaşayan iki toplumun sözcüleri Kazak Türkleri ve Anadolu Türkleri, birbirlerini yeniden keşfetme, tanıma, işbirliği yapma ve kültür coğrafyası oluşturma gibi bir süreci başlatacaklardır.

İstanbul Türk Aydınların İrtibat Mahalli

Türkiye ile Kazakistan arasındaki mesafe uzak ama, bunu gidermek yine bizim elimizde. Bu uzaklık birbirlerinin kültürünü, edebiyatlarını, insanlarını yakınlaşarak tanıyabiliriz. Mehmet Akif Ersoy’un dizelerine bakıyorum da ortaasya ile ilgili şiirlerinde hem özel isim ve hem de konular bulunmaktadır. Ayrıca annesi tarafından da kendisi Buharalı’dır. Mesela Türkistan, mesela  seyyah arkadaşı Abdürreşit İbrahim. Akif’in başyazarı olduğu Sebilürreşad Dergisi İstanbul’da Gaspıralı İsmail, Ayaz İshaki ve Agaoğlu Ahmet gibi aydınların da irtibat yeriydi.

Kazakistan’ın Mehmet Akif Ersoy’dan, Türkiye’nin de Ahmet Baytursınulı’den öğreneceği çok şey mevcut. Üstelik doğum tarihleri aynı, vefatları ise bir sene arayla olmuş. Aynı dönemi yaşamış, aynı ızdırabı çekmiş, aynı endişeleri izhar etmiş, evlatlarına şerefli soyadlarından başka bir şey bırakmamışlar. Onun için de bir asrı aşkın süredir hala okunuyor, istifade ediliyor, tartışılıyor ve eserleri birbiri ardından basılıyor. Belki de yeniden keyfediyoruz bu aydınlarımızı.

Olmaz İse Olmaz

Ahmet Baytursınulı (Baytursunoğlu veya Baytursunov da denebiliyor) Kazak dilini bir sanatçı olarak adeta yeniden ihya etti. Dil sorunu hala çoğu ülkede tartışılırken, bu meseleyi 20. Asrın başında Ahmet Baytursınulı yıllar öncesi hissetmiş, neşterini vermiş. Tutuklanması bir dramdır. Keşke dramaları ve belgeselleri yapılabilse. Gerçi bu sempozyumda her iki sanatçımızın da belgesel drama prodüksiyon çalışmaları ekrana yansıtılacak ama kafi değil, Hoolywood çapında prodüksiyonlar olması gerek. Dilerim olur. Türkoloji kongrelerine de katılan Baytursınulı’nın Kırık Masal, Masa gibi şiir kitapları, Kazak folkloruna kazandırdığı  23 Ağıt, Er Sayın ve Adebiyet Tanıtkış hala okunur, istifade edilir.

Mehmet Akif Ersoy milli kimliğiyle sosyal konulara da (kolaycılık, hantallık, neme lazımcılık, tembellik, hurafeye inanmak, tutuculuk, fukaralık ve yoksulluk gibi sorunlara) radikal yaklaşmış ve çözümler önermiştir. Küfe’de, Kocakarı ve Ömer’de, Hasta’da, Meyhane’de bunları görmek mümkün.

Türkiye ve Kazakistan’ın milli şairleri Mehmet Akif Ersoy ve Ahmet Baytursınulı eserleriyle hala her iki topluma da ufuk açıyor, mesaj veriyor. Görevini hatırlatıyor.

Vefat etse bile eserleriyle yaşayan ve Türk coğrafyasında hayatta olan yazar, şair, akademisyen ve mütefekkirlerle eserlerini, ürünlerini tanımak olmazsa olmazlardandır.