Zıtların Varoluş Hikmeti

119

       İcat ve zıtların
bir arada olmasında; büyük bir hikmet, gaye ve amaç var. Zira İlâhî Kudret
nazarında; hükmünü geçirmekte olduğu şems / güneş ve zerre / atom birdir. Buna,
ne onun büyüklüğü engel, ne de onun küçüklüğü mânidir. Allah’ın kudreti
karşısında aralarında fark yok.

     Ey kalbi hüşyar /
uyanık, akıllı ve düşünen insan! Allah; güç, kudret ve iktidarını ezdadı /
zıtları bir arada göstererek tecelli ettirmekte ve ortaya koymaktadır.

     Çünkü:

     Elem ve acıyı
tatmayan, lezzet ve tadın ne olduğunu bilemez.

     Şerre / kötülüğe
şahit ve tanık olmayan, hayrın kıymet ve değerini anlayamaz.

     Kubhu / çirkinliği
görmemiş kimse, hüsün ve güzelliğin farkına varamaz.

     Zararı tanımayan,
nef’ ve faydayı idrak ve derk edip tanıyamaz.

     Nikmet / sıkıntı
ve yokluğu yaşamayan, nimeti / faydalı her şeyin varlığının şuur ve bilincinde
olamaz.

     Nârı ateşi
tanımayan; nurun / aydınlığın fark ve ayırdına varamaz.

     Elbette bütün bu
menfi ve olumsuzlukların varlığı; olması istenmeyen, hoşlanılmayan şeylerdir.
Fakat hayatın, bizlere rağmen olan gerçekleridir. Birer realite olarak, ister
isteme karşılaştığımız hususlardır. Öyle ise mahiyet ve içyüzüne nüfuz etmeye
çalışalım.

     İşte bütün
bunların, yani zıtların bir arada görünmesinde, büyük bir sır  ve hikmet var. Zira her şey zıddıyla bilinir.
Zıddıyla farkına varılır. Zıddıyla her şey kıymet ve değer kazanır. Çünkü
kıymet ve değerler; nisbî / göreceli hakikatlerle gerçekleşir. Takarrür eder /
kararlaşır ve yerleşir. Bir şeyde çok şey olduğu, bir şeyden çok şeylerin vücut
bulduğu meydana geldiği, ancak zıtlarının varlığı ile anlaşılır.

     Tıpkı, noktanın
harekete geçmesiyle bir hat ve çizginin oluşması gibi.

     Tıpkı, ucu ateşli
bir çubuğu hızla döndürmekle; ateşten bir daire ve çemberin göründüğü gibi.

     Evet çevirmenin
sür’at ve hızıyla; bir nur / bir ışık parıltısının, ışıklı bir daire ve
çemberin meydana gelmesi gibi.

     Tıpkı, nisbî / göreceli, başkalarına nispet
ve kıyasla ortaya çıkan gerçek ve hakikatlerin vazife ve görevleri; dünyada
nice dane, sümbül ve filizlerin çıkmasına ve doğmasına sebep olması gibi.

     Kâinat / evren ve
tüm varlıklar; nizam, düzen ve kanunların çerçevelemesiyle; bildiğimiz şekil ve
nakışlar teşkil edilip oluşturulmuştur.

     Bu nisbî /
kıyaslama yoluyla oluşan iş, gerçek ve emirler; ahirette hakikatlere kalb
olunacak / dönüştürülecektir.

     Evet, hararette /
ısıdaki mertebe ve derecelere sebep, bürudet ve soğuğun müdahalesi / içine
girmesi iledir.

     Hüsün ve
güzellikteki derece / basamak ve mertebeler; kubhun / çirkinliğin içine
girmesiyle ortaya çıkıyor.

     Çirkinlikler bu
sonuca temel sebep ve neden oluyor.

     Ziya / ışık da
bilinmesini, zulmet ve karanlığa borçlu.

     Lezzet / zevk alma
hususu da, varlığını elem / sıkıntı ve üzüntüye medyun / borçlu.

     Sıhhatli olmanın
değeri; maraz / hasta olmadan anlaşılamaz.

     Cennet olmazsa,
Cehennem tazip etmez / azap vermez. Çünkü, ancak cehennemi gören, içinde
bulunduğu cennetten lezzet alabilir.

     Soğuğun karşıtı
olan sıcaklık olmazsa, soğuk da üşütmez.

     Yüce Allah,
zıtları yaratmak suretiyle hikmet / amaç ve gayesini gösterir. Haşmet / heybet
ve kudretini zuhur ettirir, ortaya koyar.

     O Kadîr-i Lâyezal
/ zevalsiz, ebedî, sonsuz kudret sahibi olan Allah; cem-i ezdat / zıtları
birleştirme içinde; iktidar ve hükmetme gücünü gösteriyor.

     Azamet / tam ve
mükemmel olan yücelik ve büyüklüğünü zuhûr ettiriyor.

     O İlâhî Kudret /
Allah’ın sonsuz kudretinin bu tasarrufu; zâtının lâzımı ve gereğidir.

Önceki İçerikEy Türkler!
Sonraki İçerikBaşıma Gelenler.
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.