Zincirlerden Kurtulup Yüreğini Dinlemek

70

Türk Dünyası’nın gururu ve dünyanın önemli diplomat ve yazarlarından Rahmetli Kırgız Türk’ü Cengiz Aytmatov (12 Aralık 2012 Kırgızistan/Talas- Şeker Köyü/ 10 Haziran 2008 Almanya-Nürnberg) seksenbeşinci yaş gününde hatıraları ve eserleriyle yeniden anılıyor. Adına düzenlenen bir uluslararası sempozyum da Kırgızistan’ın Başkenti Bişkek’te 2013 sonbaharında gerçekleşecek. Dilerim bu etkinlikler çerçevesinde, Cengiz Aytmatov’un bütün eserleri orijinal dili olan Kırgız Türkçesi’nden Türkiye Türkçesi’ne tercüme edilir.

Dünyanın iki kutuplu olduğu günlerde NATO ve Varşova Paktı ülkeleri bir zamanlar kendi toplumlarını öyle bir şartlandırmışlardı ki, gölgeleri bile sorgular hale gelinmişti. Her iki taraf da halktan ve aydınlatmaktan yana, insan hakları, hukuk devleti ve demokrasinin yerleşmesinden yana gibi görünürlerdi ama öyle değillerdi.

Bundan sadece diplomasi, silahlanma ve şiddet etkilenmedi, medeniyet, sanat ve kültür de nasibini aldı. SSCB propagandasını uzay, çevre, şehircilik, spor, sanat, edebiyat ile batı ülkelerindeki aydınları etkisi altına alırken, başta ABD ve batılı ülkeler de bunun tam tersi bir strateji izlemişti. Sömürü düzenine dayalı acımasız kapitalist sistem özellikle müslüman ülkeleri koruma içgüsüsü ile  çok daha fazla etkisini gösterdi.

ÜZÜNTÜ VEREN BİR GECİKME

SSCB’nde yayınlanan önemli bir eser batılı bazı ülkelerde yayınlanabilirdi ama, gelişmemiş veya Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde neşredilmesi biraz zordu. Eğer SSCB’den bir sanatçı, yazar, sporcu batılı ülkelere iltica ederse, yahut insan hakları konusunda SSCB yönetimlerini eleştirirse biranda batılı ülkelerde zirveye çıkardı. Batılı bazı demokratik ülkelerde sol, sosyalist ve komünist partiler ve bu grupları destekleyenler vardı. Mesela Fransa gibi. Türkiye’de komünizm yasak olduğu için, marksizm yanlısı gruplar SSCB’de yayınlanan eserlerle böyle bir propaganda yolunu seçmişlerdi. Kanunda bir açık kapı bırakılmış ve oradan içeri girilmişti. Bütün Türk düşmanı yazarların da eserleri  bu çerçevede Türkçe’ye tercüme edilerek birbiri ardından yayınlanmıştı. Milli köke bağlı aydınlar ve gençlik kuruluşları bunları kınayarak protesto ediyorlardı.

Dolayısıyla Türkiye’nin Cengiz Aytmatov’u daha fazla tanıması bu yüzden geçikti. Aynı Cengiz Dağcı’yı geç tanıması gibi. Çünkü her iki yazarımızın eserleri müslüman ve antikomünist Türkiye’de SSCB’ye sıcak bakan, sosyalizmi, hatta komünizmi pembe gözlüyüyle gören, sürekli marksizme kollarını açan kişiler tarafından Türkçeye tercüme edilmiş, yandaşları yayınevleri tarafından da neşredilmişti. Oysa o yıllarda komünizmle mücadele Türkiye’de bayraklaşmıştı.

Gelgelelim Cengiz Dağcı’nın Yurdunu Kaybeden Adam, Korkunç Yıllar, Onlar da İnsandı’yı; Cengiz Aytmatov’un Cemile, Kopar Zincirlerini Gülsarı, Beyaz Gemi gibi eserlerini okuyanlar ellerinden bir daha bırakamıyorlardı.

BİŞKEK’TE YAZAR VE SANATÇI SOYDAŞLARIMLA TANIŞTIM

Türkiyenin memleketsever, kültürüne bağlı, kökünü unutmamış, kimlik sahibi gerçek münevverleri, akademisyenleri, yazarları, sanatçıları bu iki önemli Türk yazar; Kırım Tatarı Cengiz Dağcı ve Kırgız Türkü Cengiz Aytmatov’u geç tanımakla bir şanssızlığa uğradı. Ancak bu açığı daha sonra hızla kapattı. Bunda en büyük etken de SSCB’nin dağılması ve Türk Cumhuriyetleri’nin bağımsızlığını ilan etmesiydi. Daha henüz sözkonusu o yıllarda (1992) bir grup yazar-gazeteci arkadaşımla birlikte Türkiye Yazarlar Birliği olarak Azerbaycan, Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan’a bir ay süren bir gezi tertip ettik.

Başkent Bişkek’te Aladağ Oteli’ne yerleştik. Kırgızistan Yazarlar Birliği’ne ziyarete gittik. Kırgız Yazarlar Osman İbrahimof, Kasım Kasubehov, Abdulgani Erkabay, Tolagan Kasım Bek, Celil Sadık, Umar Baycıf, Bek Sultan Çeki, Satkın Susukbay, Şükürbey Beşirali, Musa Cengazi, Kıçkın Saktan, Nasrettin Baytemir, Kaşkınbaş Osanmali, Sooranbay Cuşu, Kalkanbay Aşınbay, Durgunali Moldovay, Ramiz Rızkulu,  Asimcak Bek, Ninekan Cundibay Kızı, Toktosun Samedunbay, Anatay Ömrükan, Kaçkınbay Artıkbay, Keneş Yusufof ile tanıştık. Şair Ömer Eke’nın sofrasına dizildik.  Çoldaş Abduran’ın komuzunun sesinden etkilendik. Sohpet başladığında bütün Kırgızların o günlerde Lüksemburg Büyükelçisi olan yazar Cengiz Aytmatov’a olan bağlılıklarını gözlemledim. Hatta Aytmatov’a dua ediyorlar “Cengiz Bey’den sonra bir Aytmatov daha çıkar mı acaba, hem yazar, hem diplomat ve hem de politikacı?!” böyle bir endişe içindelerdi. Kırgızlar için Cengiz Aytmatov bir örnek, bir idoldü.

Kırgız Yazarlar Birliği’nde Cengiz Aytmatov’un odasına girdik. Masa oda gibi tertemiz, sandalyesine ise edepten hiç kimse oturmuyormuş. Şair Yavuz Bülent Bakiler buraya bizden önce geldiğinde, odada hüngür hüngür göz yaşı dökmüş, ağlamış heyecandan. Cengiz Aytmatov olmayınca oda kullanılmazmış. Biblo gibi korunurmuş.

CENGİZ AYTMATOV İLE TANIŞIYORUM

Cengiz Aytmatov ile Türkiye’de tanıştım. İLESAM tarafından Ankara’da Vakıflar Bankası Konferans Salonunda “TÜRK DÜNYASINA ÜSTÜN HİZMET ÖDÜLÜ” verildiğinde birlikte olduk. Toplantı aşırı kalabalık ve Türkiye’nin önde gelen münevverleri de orada hazır bulunmuştu. Aynı gün, aynı yerde Ressam eşimin bir resim sergisi vardı. Cengiz Aytmatov, Anadolu’nun değişik yörelerinden peyzaj ve natürmort çalışmalarının sergilendiği salondan bir de yağlıboya akrilik tablo alarak koleksiyonuna dahil etmişti.

Cengiz Aytmatov ile kitaplarından sonra şahsen ilk tanışmamız böyle olmuştu. İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nin 1993’de “TÜRK DÜNYASI ONUR MÜKAFATI” vermesi Cengiz Aytmatov’u daha hızlı Türkiye sanat, kültür ve medeniyet gündemine oturtmuştu.

Bugün Gazetesi’nde birlikte çalıştığım ağabey Yazar-Gazeteci Refik Özdek’in tercümeleri ve Ötüken Yayınevi’nin neşriyatı daha da bir güvenirlik getirmişti Cengiz Aytmatov’un eserlerine. Türkiye kamuoyunda daha geniş bir taban bulmasına vesile olmuştu. Aytmatov eserlerini Kırgız Türkçesi ve Rusca yazıyor, ancak Türkiye’deki tercümeler ise genelde orijinalinden ziyade Fransızca tercümelerinden aktarılıyordu.

AYTMATOV VE SANATIN GÖREVİ

Cengiz Aytmatov kısa öyküleri ve uzun hikayeleri daha geniş yer tutuyor. Beş romanı dikkat çekti ve tek bir tiyatro eseri Fuji Yama ise Kaltay Muhammedcanov ile ortak kaleme alınmıştır. Tiyatro, bale, müzik eserleri haline gelen  eserleri olduğu gibi neredeyse bütün çalışmaları sinemaya da aktarılmıştır. Türkiye’de ise “Selvi Boylum Al Yazmalım” adlı eseri beyazperdeye aktarılarak Türkan Şoray ve Kadir İnanır’ın başrolü oynadığı film epeyi bir süre sinemalarda kapalı gişe olarak vizyonda kalmıştır.

Romancı, hikaye yazarı, diplomat, milletvekili, Cengiz Aytmatov (Bişkek’in Şeker Köyü 1928-2008 Almanya-Nürnberg) 80 yıllık ömrüne 157 dile tercüme edilen 30 kadar eser sığdırmış ve bunların tümünde Kırgız Manas Destanı’nın belirleyici bir etkisi görülmüştür.  Mahalliden evrensel bir boyuta gitmiştir. İnsanları etkileyerek derin derin düşündürmüş, acılara ortak etmiştir. Ama ana temasında acıma hissini hatırlatmış, kötülükleri kınamış, canlılara ve tabiata saygılı bir duruş sergilemiştir. Bu yaklaşım Aytmatov’a göre sanatın görevidir.

MANAS DESTANI’NDAN ETKİLENMEK VE ETKİLEMEK

Cengiz Aytmatov’un babası komünistler tarafından katledilince 9 yaşında yetim kaldı, üç kardeşiyle birlikte annesi tarafından büyütüldü. Eğitimini veteriner olarak tamamladı. Bölgedeki bütün köyleri görevi gereği dolaşarak ülkesini, insanını ve toplumunu daha yakından tanıma fırsatı buldu. İlk hikaye kitabını 24 yaşında yayınladı; Gazeteci Dzüydo.

İki kutuplu dünyada SSCB’nin en şaşaalı günlerinde Moskova’ya gitti ve edebiyat da tahsil etti, tekniklerini öğrendi. Rusça’ya tercüme edilebilen Dünya Edebiyatını yakın takibe aldı. O günlerde ciddi bir ayrıcalığı olan Sovyet Yazarlar Birliği’ne üye olabilen Cengiz Aytmatov Cemile adlı eserini kaleme aldı. Her uluslararası toplantıda ve bilhassa komünist görüşlerin ağırlık kazandığı Asya-Afrika Yazarlar Konferansı’ndaki etkinliğiyle daha fazla tanınmaya başlandı.

Manas Destanı Cengiz Aytmatov’un başucu kitabı gibi hep yanında, aklında ve yüreğindeydi. Kırgız halk hikayelerine, masallarına, efsanelerine, folklorüne yerel kültürüne, müziğine daha fazla zaman ayırdı, etkilendi, etkiledi. Yerel kültürün can damarı mesabesindeki çalışmalar dünya edebiyatının dikkatini çekti.

SOVYETLERDE MANKURTLAŞMAYA İLK DİKKAT ÇEKEN SANATÇI

Eserlerinde savaşa karşı barışa arka çıkan Cengiz Aytmatov yakından şahit olduğu Sovyet bürokrasisini, kolhoz yaşama biçimini eleştirir, toplumların üretmesi gereği üzerinde durur, tabiata, çevreye sahip çıkar, insani ilişkilerin daha faydalı olmasını hatırlatır, yürekli olmayı ve sevgiyi öne çıkarır. Bu biraz da insanca evrende yerli yaşamak biçimindedir ve gerçekçi olmaktır. Ancak bu Cengiz Aytmatov’un romantizmine engel değildir. Tam tersi hem insani, hem milli ve hem de romantiktir. Bu yaklaşım SSCB görüşünün tam tersidir. Çünkü yereldir, evrensel olan ise aşk ve tabiattır. Bu her ikisi de Cengiz Aytmatov’da mevcuttur.

Ancak Aytmatov’un eserlerinde trajik sonuçlar vardır, iyi olmayanlar da kazanır. Buna biraz da gerçekçilik diyebiliriz. İnsanların dikkati çekiliyor. Ayrıca dramalar her zaman daha fazla alaka görür. Acıma duygusunda, fenalık da kınama öznesi yüklüdür. Bu yaklaşım da esasında o gün bir moda gibi gelişen Sovyet anlayışına terstir. Cengiz Aytmatov’un eserlerindeki görüşleri Sovyet rejimini örtülü de olsa çözülmeye kadar götürebilen mesajları muhtevidir. Nitekim “mankurtlaşma”ya ilk defa Aytmatov dikkat çekmiştir. Türk milleti kendine geldi, ilerdeki 100 yılın rüyasını görmeye başladı.

TÜRK DÜNYASINDA TÜRKÇE ORTAK DİL

Cengiz Aytmatov Türk Dünyasında ortak bir dil olmasından yanadır. Türk lehçeleri birbirine yaklaştırılmalı, bu konuda çalışmalar yapılmalıdır. Edinilen tecrübeler paylaşılmalı, potansiyeller ortaya çıkarılarak faydalanılmalı ve günlük hayatta denenmelidir. Türk Dünyası bir değişim ve dönüşüm içindedir ve tomurcuklar çiçek olmaya başlamıştır. 300 milyonluk Türk Dünyasının çiçekli bahçesi sürekli gelişmektedir. Türk Birliği’nin olması yani “yedi devlet tek millet” görüşünün hayata geçmesi neden olmasın ki? Gerçekten bu ideal  Nahçıvan Anlaşması (2009) yani kısa adı TÜRK KONSEYİ olan Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği’nin imzalanmasıyla 2023’lü yıllara kapı aralamıştır.

Cengiz Aytmatov’un  Gün Uzar Yüzyıl Olur, Dişi Kurdun Rüyaları, Cengiz Hana Küsen Bulut, Kassandra Damgası, Dağlar Devrildiği’nde Ebedi Nişanlı romanlarının dışında Fuji Yama Tiyatro eseri dışında Türkiye’de yayınlanan uzun hikayeleri ve öyküleri şunlar; Gazeteci Dzüyo, Aşım, Kayrakta, Asma Köprü (Baydamdal Irmağı), Tünkü Suğat, Yüzyüze, Cemile, Deve Gözü, Selvi Boylum Al Yazmalım, İlk Öğretmen, Toprak Ana,  Kopar Zincirlerini Gülsarı, Kızıl Elma, Askerin Oğlu, Oğulla Buluşma, Beyaz Gemi, Manas Atının Ak Kar-Kök Muzu, Erken Gelen Turnalar, Deniz kıyısında Koşan Ala Köpek, Beyaz Yağmur, Yıldırım Sesli Manasçı, Kayrılıp Kuştar Kelgiçe.

Bilinen öteki eserleri de; Kırgız Halk edipleri, Zorlu Geçit, Dağlar ve Steplerden Masallar, Çocukluğum, Süpeyci, Rakipler, Yar Boyunda Bağırıp Kalan Avcının Ağlayışı, Kuz Başındaki Avcının Çığlığı’dır.

BİR HAYALİN HAKİKAT OLMASI

Ortak dili Türkçe olan 300 milyonluk bir Türk Dünyası düşünün. Bişkek’te basılan bir eser anında İstanbul ve Ankara’da, Kazan’da yayınlanan bir çalışma Astana ve Taşkent’te, Akmescit’te neşredilen bir kitap, bir dergi aynı hafta Ufa ve Almatı’da olacak yahut Aşkabat’ta. Sonra batının tuzaklarından kurtulmuş ve kirli bilgilerden arınmış bu çalışmaların sanat, kültür  ve medeniyet çıtamıza verdiği ivmeyi ve hızı tahmin edebilir misiniz? Düşünce hayatımızdaki yeniden hareketlenme dünya barışına da katkıda bulunacak. Cemile’yi Fransızca’dan tercüme etmeye gerek var mı o zaman? Cengiz Aytmatov’u tanımak için onca zaman beklemeye lüzum var mı? Bir Türk yazarının, sanatçısının çalışmasını milyonla basmak ne kadar şık olsa gerek. Hayali bile mutlu etmeye yetiyor.

Üstelik neden olmasın ki?