Zihin Menajerleri ve ‘Havuçlar’

79

Çok satan ve çok dağıtılan gazetelerde yer tutmuş zihin menajerleri, ‘Arap Baharı’ başlığı altında Türkiye’nin kendi rolünü oynadığını söylüyorlar. ‘Bu proje, ABD’nin projesidir, Türkiye ise bu projenin bir parçasıdır’ diyenleri ‘iktidar olmanın sağladığı şirretlikle’ ‘çağı anlamamakla’ itham ediyorlar.

 Şimdi, bu zihin menajerlerine Başbakan’ın ABD ziyareti ve Obama ile görüşmesinde yaptığı açıklamaları hangi çuvala sokacaklarını sormanın tam zamanıdır; (I) Artık Suriye yönetimine güvenimiz kalmamıştır. Türkiye de ABD gibi Suriye’ye karşı bazı yaptırımlar uygulayacaktır.’ (II) Son dönemde Mısır, Tunus, Libya’yı kapsayan ziyaretlerimiz ve bunun dışında yine Afganistan’daki birlikteliğimiz, Irak’taki gelişmelerin değerlendirilmesi, bunlar bizim müşterek attığımız adımlar oluyor. Temennim odur ki Türkiye, ABD arasındaki bu model ortaklık neticesini vererek bundan sonra da devam etsin.’

Çelişkilerin ve Çemberin Nedeni;  Müşterek  Adımlardır:

Afganistan’dan Irak’a, Tunus’tan Suriye’ye uzanan olaylar müşterek adımların eseriymiş. Libya’da ‘Kaddafi’nin saldırılarına duyulan öfkenin Irak’ta sessizliğe bürünmesi’, Suriye’de Esad ‘masum insanlara saldırdı’ diyerek ‘artık dostum değilsin’ sözünün Afganistan’ın duvarlarına çarpması arasında yaşanan gelgitler / akıl almaz çelişkiler belirtilen ortak adımın ve kapsamlı bir projenin ürünüdür. Demokrasi, ‘müşterek adımların kılıfı’, İslâm ise ‘müşterek adımları’ toplumsal algıda meşrulaştırmanın aracıdır. Libya’nın özgürlüğü (!) için Fransa ve İtalya’ya karşı mücadele veren Ömer Muhtar’ın adının anılması ise işin tuzu, biberi. Çünkü Ömer Muhtar, bağımsızlık ve özgürlük için mücadele verdi. ‘Bahar geldi, deyip, harekete geçenler’ ise Fransa, İtalya, ABD ile ittifak halinde Libya’ya müdahale ettiler. Böyle bir durumu ‘Ömer Muhtar ile ilişkilendirmek bütün mahlûkatı ayağa kaldırır. Ayrıca bırakın, siyaset felsefesini, kaba bir gözlem yapan ehl-i irfan bir insan, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde demokratik kültürün hiçbir zemini olmadığını görür. İşte bütün bu çelişkiler, ‘ortak adımların’ sonucudur. Nitekim küresel siyasi otoritenin başı Obama durumdan çok memnun olduğunu şöyle ifade ediyor: ‘Türkiye, NATO’nun müttefiki ve bizim de iyi bir dostumuz. Afganistan konusundaki desteği ve Libya’nın özgürleştirilmesi sürecindeki işbirliğinden ötürü Sayın Başbakan’a teşekkür ediyorum.’ Bu tablo gösteriyor ki XXI. Yüzyılında eşiğinde yapılan düzenlemenin iki havucu var: Kirlenmiş demokrasi, çarpıtılmış İslâm.  

‘One Minute’ Çekmenin Tam Zamanıdır:  

Salonlarda ‘One Minute’ çekmek gaz almak ve gaz vermek açısından işe yaradı. Milletimizin algısı açısından ‘işlevsel’ olduğu da kesin. Oya tahvil etme noktasında ‘iyi bir buluş’ olduğu şüphe götürmez bir gerçek. Salon sürtüşmesinin ardından İsrail-Güney Kıbrıs ve Yunanistan, Akdeniz’de petrol / doğalgaz aramaya başladılar. Bununla yetinmediler ‘Türkiye’nin çektiği peşrevin içi boştur’ diyerek meydan okudular. Şimdi, ‘One Minute’ un tam test edileceği zemin oluştu. Samimi olarak bu noktada iki şeyi merak ediyorum: (a) Salonlarda ‘One Minute’ çeken siyasilerin tavrı ne olacaktır? (b) Özgürleştirdiğimiz kardeşlerimiz Mısır ve Libya’nın tavrı ne olacaktır? Merak ediyorum, çünkü gerçek anlamda jeo-politik tahlil ‘milletlerin tarihî aklına ve davranış biçimlerine dayanır.’ Acaba özgürleşen kardeşlerimizin tavırlarında bir değişiklik söz konusu olacak mıdır?

Türkiye ile yaşanan sürtüşmenin ardından hızlanan ittifakı ve meydan okumayı ‘Bu olay Güney Kıbrıs ile Kuzey Kıbrıs arasındaki müzakere sürecini sabote etmekten başka bir şey değildir. Yunanistan ile strateji toplantımız var. Adeta bu toplantıyı da sabote etmeye yönelik bir adım’ şeklinde yorumlamak salonlarda çekilen One Minute’i sorgulamanın yolunu açar. Bütün uyarılara rağmen Kıbrıs Rum Yönetimi adanın 185 Km güneyinde Afrodit adlı bölgede doğalgaz sondajlarına başladı. Mesele Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin sınırlarını aşarak İsrail-Yunanistan ittifakına dönüştü. Hatta çalışma alanına, kullanılan araçlara yapılan araştırmalara bakılırsa işin içinde ABD, İsrail, Yunanistan, Lübnan ve Mısır var. Sözgelimi Mısır, bu restleşme de yerini kimden yana koymaktadır? 

Diplomasi, Sloganların Alanı Değildir:  

Bu ahval ve şerait altında Türkiye, ya komşularıyla ‘sıfır sorunlu’ olmak için söz konusu küstahlığı sineye çekecektir. Veya ‘One Minute’ diyecektir. Çünkü Türkiye’nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin çıkarları ve geleceği böyle bir durumda tavır almayı gerektiriyor. Bu gelişme de gösteriyor ki ‘sıfır sorun’ gibi sloganlarla dış politika olmaz. Bu ülkenin tarihini, geleneğini, tepkilerini, diplomatik tecrübesini ve adetlerini hafife alarak ‘geçmişi’ yalnız kalmanın nedeni olarak göstermek ve eleştirmek kolaydır. Ne var ki her zaman sloganlar, gerçeklerin karşısında anlamını yitirir.

Değerler üzerine kurulan sosyo-politik algının böyle bir zeminde zarar görmesi kaçınılmazdır. Önümüzdeki günlerde siyasî iktidar gücünü korumak için toplumun değer algısıyla örtüşen bir sorun ortaya çıkarma ihtiyacı duyabilir. Bu kez (a) Ermenistan’a ‘One Minute’ çekebilir. (b) Gözetleme kulelerinden devşirdiği bir iki kaset yayınlayabilir. (c) Ayasofya’da geniş katılımlı bir Ortodoks ayini düzenleyerek bütün dünyaya ne kadar hoşgörülü olduğunu ilan edebilir. Hatta hocaları, ruhanileri, sanatçıları ve çıkar çizgisini takip eden aydınları / zihin menajerlerini etrafına toplayarak kilise müziği eşliğinde bir yerlere göz kırpabilir. Hangisinin daha işlevsel olduğunu bilemediğim için bir öneri de bulunma şansım yok. Belki de Obama ‘son derece işlevsel ve barışçı’ bir öneri de bulunmuştur. Yaşanan durum gösteriyor ki ‘en işlevsel havuçları, ABD üretmektedir. En iyi pazarlamayı da çok satan ve çok dağıtılan basın-yayında yer tutmuş zihin menajerleri yapmaktadır. Menajerlerin bakış açıları ilkel olsa da ‘iş yürütme’ yeteneklerine diyecek yoktur.