Zamandan Saymadığımız Zamanlar

35

Banka ve resmî dairelerde beklerken, otobüs ve minibüs durağında beklerken; istasyonda tren, iskelede vapur saatini beklerken geçen zaman, zamandan değil mi? Ve bunların içinde yol alırken geçen zaman; zamandan değil mi? Hele talebeler, yemekhane vb. yerlerde sıra beklerken geçen zaman, zamandan değil mi?

Bir gün, bir hafta, bir ay, bir yıl; belki ömür boyu bu şekilde boş ve beyhûde yere geçen zamanlar, büyük yekûn tutmaktadır. Oysa, o zamanları başka zamanlarda bulmak ve telâfi etmek mümkün değil. Çünkü o zamanlarda ne Güneş ne de Dünya yerinde sayıyor. Yâni saymıyor. Her zamanki mûtad / belli hareketlerini sürdürüyor. Yâni zaman, bir daha geri gelmemek üzere geçip gitmiş oluyor.

Halbuki bu zamanlar zarfında mizac ve tabiatımıza uygun çeşitli, küçük cep kitapları okuyabilir; böylece bir senede veya senelerde onlarca; belki yüzlerce özlü eserler okuyarak bilgi, görgü ve kültürümüzü arttırabiliriz.

Sırf okumaya hergün bir saatlik zaman muhtemeldir ki ayıramayız. Haftada birkaç saat ise asla ayıramayız. Ayda beş on saat def’aten yâni aralıksız ayırmamız ise hiç olası değil. Ama hergün, sırf okumak için mutlaka beş on dakika nasılsa bulabiliriz.

Bu ise, bize haftada aşağı yukarı bir; ayda dört; yılda elli; on senede beş yüz saatlik muazzam bir okuma imkânı ve bahâ biçilmez bir zaman serveti sağlayabilir. Düşünebiliyor musunuz, böyle bir zaman tasarrufunun bizlere neler kazandıracağını veya tahmin edebiliyor musunuz, böyle bir zamanı değerlendirmeyişin bizlere neler kaybettirdiğini?

Zaten, oldum olası insanın okumadan nasıl durabildiği hususu; benim anlamakta en çok güçlük çektiğim, zorlandığım konuların başında gelmekte.

Kaldı ki çoğumuz seyahat esnasında vaktin geçmediğinden ve can sıkıntısından şikayet eder dururuz. Oysa okurken zamanın nasıl geçtiğini bilmeyiz. Çünkü okurken zaman izafî yani göreceli olarak kısalır.

Zira dikkatimizi bir noktaya teksîf etmek ve yoğunlaştırmak; zihni aktif hâle getirir. Âdeta dimağı harekete geçirir. Bu da insana zamanın kısaldığı ve çabuk geçtiği intiba ve izlenimini verir.

Tıpkı zamanın hız’a göre değişmesi gibi. Nitekim meşguliyetimizin hızı nispetinde; zamanın ritmi değişmekte, yâni zamanda sanki yavaşlama olmaktadır. Böylece aslında ne kadar zaman geçtiğini ve ne kadar yol katettiğimizi bildiğimiz hâlde; hissiyatımız bu yolu daha kısa zamanda almışız gibi algılamakta ve idrak etmektedir.

Kısaca, insanın kendini okumaya vermesi; zamanın kısa algılanmasına sebep teşkil etmekte yolculuğu çekilir hâle getirmektedir.

Öyleyse, zamandan saymadığımız zamanları; artık zamandan saymanın zamanı gelsin ve bunun bilincine varılsın.

Ha!Şu da unutulmasın! Kitaplar -ne yapıp, edip- kendilerine her zaman ve zeminde mutlaka vakit ayırmamız gereken şeylerdir.

Yoksa, sırf boş vakitleri hoşça geçirmek için lütfen el attığımız dolgu maddesi hükmünde metalar sanılmasın.

Önceki İçerikYıl 2015 PKK’nın Anadoluyu İşgali!
Sonraki İçerikChemtrail spreyleme, HAARP teknolojisi ve GDO’ lu gıda endüstrisi
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.