“Alan aldı, giden gitti ah ile
Ölen öldü, kalan kaldı vah ile
Yaşanır mı bu zulümle, kahr ile
Asırlara sığmaz bizim derdimiz
Yetmez olduk kendimize kendimiz”
Bir zamanlar bir ‘Hasta Adam‘ vardı. Fetih düşlerinin yağız atlarının seferlerinden sızan yorgunluk; 1600‘lü yıllarda (17.yy) önce Nezle – Duraklama, akabinde önemsenmeyip 1700‘lü yıllarda ( 18.yy ) bu kez Grip – Gerileme, yanlış ilaç (Tanzimat F.) içmesiyle birlikte ve gitgide ağrırlaşarak 1800‘lü yıllarda (19.yy) Zatürre – Dağılma aşamalarını yaşar ve nihayet 20.yy‘ın başında da Mevta – Yıkılma merhalesiyle Rahmet-i Rahman’a kavuşur. Geride bir mezartaşı: Hüve’l-Baki O.D. (1299 – 1922).
Tarihin devlet kurma rekortmeni biziz. Bu da bizim varlık sebebimiz. Devrilen 7 asırlık çınarın köklerinden büyüyen o filizin tabelasında kalp içinde T.C. harflerini görebilirsiniz. Gözbebeğimiz gibi büyüttük, filizi başlarda. Sonra değişerek geliştik.
“Bize bir nazar oldu
Cumamız pazar oldu
Bize ne olduysa
Hep azar azar oldu”
Artık yine hasta bir toplum olduk. Temel’in büyük bir ciddiyetle ‘Hastayım dedum, dedum; inanmadunuz. E şimdi n’oldi?‘ dediği bir köklü hastalık. Sâri mi, irsî mi; kronik mi, genetik mi; nükseden mi, sükseden mi bilmem ama Temel’in taşının yanı başındayız. Bu millet büyük millet, teşkilatçı millet de aynı zamanda asimile olma alışkanlığı da olan bir millet. ‘Hezeyan geldi mi mantık savuşurmuş.‘ Türk Milleti de azmış, şaşırmış, işkembevî bir yaşama durmuş. Gâvurcasıyla; idealizm OUT, hedonizm IN.
Milletler arasında tuz hükmündeydi Türk Milleti. O da bozulunca vay dünyanın haline! Âd, Semûd, Eyke, Medyen, A’malika ve Kadim Mısır geçiyor gözlerimin sinema şeridinden.
Mu’tefike‘ye gelince görüntü sabitleniyor. İşte bu bizimki. Harman olmuşlar… Acaba biz ?
Biz değil miydik yeryüzünün tek kurtuluş ümidi? ‘Veliyyün Külli Mazlumîn‘ değil miydik biz? Ya şimdi ne haldeyiz?
Nabzının devrini çağlar dinliyor.
Arz çığlık olmuş inliyor; nerelerdesin?
Bulutlar seni arıyor,
Yağmurlar yalvarıyor; nerelerdesin?
Elverir ki bu çığlıklara kulak veresin. Ne ki kendi gölgenin içinde kaybolmuş gibisin. Oysa gözü olan teşhisi kor; toplum su katılmamış hasta. Ahlâk ve kültür felâketzede misali yıllardır yasta. Ne yazık ki hasta, hastalığını asla ve kat’a kabul etmiyor. Ona sorsanız borsa grafik eğrisi doğruysa tasa yok.
Bilmenin beş kuruş etmediği bir ülkedeyiz. Ve erken öten horozlara madalya verilmiyor. Sonradan haklılığı da iade edilmiyor. Bir sosyolojik kırılma ve bir elektro – şok dalgası beklemekten başka şansımız yok.
Daha daha ne yapabiliriz? Sadece tufan hazırlığı. Harflerden, kelimelerden, kavramlardan, deyimlerden, düşüncelerden çatılmış bir gemi. En azından ruhun sığabileceği bir gemi.
Sular yükseliyormuş, öyle mi?