Yurtta Barış Dünyada Barış

78

Asrımızda dünya çok küçüldü. Mesafe diye bir şey kalmadı. Âdeta tayyı zaman tayyı mekân ilmen gerçekleşti. Kıta’lar arası uçaklar ulaşımda engel diye bir şey tanımıyor.

Telefon, hele cep telefonları, özellikle görüntülü telefonlar; hasretliği sildi süpürdü hayattan.

Üstüne üstlük, bilgisayar; tüy dikti hepsinin üstüne. Tıklat istediğin yerdesin. Tıklat istediğin önüne gelsin.

İşte böyle bir dünyada, hem yurtta hem cihanda herkesle, her şeyle görüşmek, konuşmak ve haberleşmek imkânı her an mevcut. Seyahat imkânı, gezme-tozma emre amade. Sabah burada, öğleyin başka bir yerde, akşam daha başka bir mekânda olmak mümkün ne kelime, gerçek oldu  gerçek.

Öğren İngilizceyi, Arapçayı ve Türkçeyi. İster konuş ister yaz. Bilmeye ve bildirmeye herkes anında sahip. İster gazete çıkar. İster dergi yayınla. Yaz makale yahut şiir veya sanat eserlerinden tiyatro, roman, hikâye.

Hangisini istersen tebliğ için, duyurmak için, haberdar etmek için; hepsi elimizin altında emre amade.

İşte böyle bir dünyada bir devlet, bir yurt, bir ülke, bir millet tecavüz ve saldırıya uğramadıkça, işgale yeltenilmedikçe, haritadan silinmek istenmedikçe; savaşa başvurmak, asla ne çare, ne de çıkış yolu.

Mesele ve sorunlar için önümüzdeki sayısız seçenekler; yanımızda arzı beyan ediyor apaçık.

Evet yurt savunması gerekmedikçe savaş; başlangıcıyla vahşet sunar, sonuçlarıyla dehşet saçar.

x

Artık ilâyı kelimetullah / Allahın ismini yüceltmek, başka ülke insanlarına duyurmak için bile savaşmak; bunca seçenekler varken yersiz ve lüzumsuz. Durum bu merkezdeyken:

 

Nedir İslâm Âlemi’nin

Acınacak şu fecî hâli.

Olmuş İslâm ülkeleri harâbe.

Perişan olmuş ahâli

 

Irak, Suriye, Afganistan, Libya, Yemen, Mısır vs. ateş ve duman içinde dönmüşler birer harabeye. Köy, kasaba ve şehirler olmuş birer hayalet şehir.

Ateş, barut, top, tüfek, bombalardan geçilmiyor Âlemi İslâm.

Üstelik bunca perişanlık ve dağınıklığa rağmen dinmiyor, susmuyor silahlar.

Semaya yükseliyor masum nice halkın feryadı.

İşin garip tarafı, halka reva görülen bunca eziyet ve işkence.

İslâm ülkelerinde oluşan bunca fecaat ve yıkım.

x

Bunları yapanlar için cihat sayılıyor! Şehitlik gazilik bu kadar kolay sanılıyor!

Bu dehşetli sahnelerin müsebbipleri ve dış güçlere âlet olanlar; doğru yaptıklarını, üstelik İslâma hizmet ettiklerini zannediyor! Saf saf, sanki her biri kesilmiş birer Asaf!

Boşuna dememiş Asrın Âlimi:

“Dinde hassas, muhakeme-i akliyede noksan kişilerin dine verdiği zararı; akıllı düşman veremez.”

Nitekim gördüğümüz ve şahit olduğumuz gibi veremiyor da.

x

Oysa İslâm’da -hangi ülke olursa olsun- yurt içinde isyan ve başkaldırıya cevaz yok.

Caiz, uygun ve doğru değil. Zira senin yüzünden masum bir vatandaş zarar görse; o yol yol değil. O metod metod değil. Çünkü hem davan hak olacak hem de metodun. Hak bir davaya; hak olmayan bir usulle hizmet edilmez. Kaldı ki, İslâm’da gaye için her şey meşru değil. Malûmdur ki,

“Kem âletle kemâlât olmaz.” / “Bozuk âletle düzgün iş yapılmaz.”

İslâm’da, baştaki zalim de olsa, ondan kurtulmak için, halka zarar verici bir yola başvurulmaz.

Ancak bilgili ve ehil zatlar ikaz, tebliğ, tenvir, tenkit yoluyla yol gösterici olabilirler.

Ama resmî güçlerle halkı karşı karşıya getirecek bir duruma çanak tutamazlar ve tutmamalıdırlar.

Türkiye’de bir zamanlar çok şeyler oldu. Fakat Asrın Âlimi fiilen ortaya çıkmadığını ve çıkmamak lâzım geldiğini şu sözlerle dile getirmiştir:

“Kur’an men’ etmeseydi, ben böyle sessiz mi kalırdım?” diyerek yurt içinde silâha sarılmayı dinen asla doğru görmemiştir.

x

“(Yine Asrın Âlimi) Van’da… İken, Şarkta ihtilâl ve isyan hareketleri oluyor. ‘Sizin nüfuzunuz kuvvetlidir.’ diyerek yardım isteyen bir zatın mektubuna, ‘Türk milleti asırlardan beri İslâmiyet’e hizmet etmiş ve çok velîler yetiştirmiştir. Bunların torunlarına kılıç çekilmez. Siz de çekmeyiniz; teşebbüsünüzden vazgeçiniz. Millet, irşad ve tenvîr edilmelidir.’ diye cevap gönderiyor.”

x

Nitekim Ayet der: “Rabbim, haksız yere isyanı haram kıldı.” (A’raf: 33)

 

Almak için haklıyken hakkını

Yeltenirsen baş kaldırıp isyana

Olursun mazlumken zalim

Olamazsın haklı ve Hak’tan yana

 

Önceki İçerikÜlke Siyasetine Yeşilçam’dan Bakmak
Sonraki İçerikVefa ve Samimiyet Bileşkesinde Aydınlar Ocağı
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.