Devlet, Anayasa’daki “Eğitim ve öğrenim hakkı ve
ödevi” kapsamında, maddi imkanlardan
yoksun her öğrencinin, burs ve barınma ihtiyaçlarını karşılamak
zorundadır. Öğrenciler bugüne kadar
barınma ihtiyaçlarını devletin ve özel sektörün yurtlarından ve ev kiralayarak
karşılıyorlardı. Pandemiden sonra özel yurt fiyatları ve ev kiraları uçtu. Gençlik Spor Bakanlığı’na bağlı Kredi ve
Yurtlar Genel Müdürlüğü’ne (KYK) bağlı yurtlarda yer bulamayan öğrenciler,
sadece okumak için yurt istiyorlar. Barınma haklarını isteyen öğrenciler birçok
ilimizde parklarda ve sokaklarda geceliyorlar. Seslerine kulak verilip
sorunlarına çözüm üretilmesi yerine itilip kakılıp gözaltına alınıyorlar.
Sayın Cumhurbaşkanımız
öğrencilerin burs ve yurt sorunu hakkında şunları söylüyor: “Biz göreve
geldiğimizde üniversite öğrencilerinin aldığı burs 45 liracıktı. Ya elinize
dilinize dursun ya. Şu anda 650 liraya çıktık. Nereden nereye geldik. Özellikle
yurt konusunda bugüne kadar hiçbir iktidarın yapmadığı yatırımları yaptık.
Bizden önceki dönemlerde böyle yurtlar söz konusu değildi. Biz göreve
geldiğimizde 190 olan yurt sayısını 700’e çıkardık. Bugün yurtların 700 bin
kapasitesi var.”
Sayın Cumhurbaşkanımız doğru
söylüyor. 2003 yılında üniversite öğrencilerinin bursu 45 liraydı. Aynı tarihte
bir çeyrek altın 22 liraydı. Demek ki, bir öğrenci bursu ile iki adet çeyrek
altın alınabiliyordu. 2021 yılında üniversite öğrencilerinin bursu 650 lira
oldu. Ama bir çeyrek altın bugün 850 lira. Bu durumda bir öğrenci bursu ile bir
çeyrek altın alabilmek için üstüne 200 lira daha eklemek gerekiyor. Bu hesaba
göre öğrencinin iki çeyrek altın alabilmesi için 1700 lira burs alması
gerekiyor.
Gelelim yurt konusuna.
Gerçekten KYK’nın 2003 yılında 190 öğrenci yurdu varken, 2021 yılında ülke
geneli ve Kıbrıs’ta toplamda 755 yurdu var. Ama unutmayalım Türkiye’de 2003 yılında 72 devlet ve vakıf
üniversitesi vardı. 2021 yılında ise
131 devlet üniversitesi (11 teknik üniversite, 2 güzel sanatlar üniversitesi ve
1 yüksek teknoloji enstitüsünün yanı sıra Polis Akademisi ve Milli Savunma
Üniversitesi) ve 78 vakıf üniversitesi bulunmaktadır. Üniversitelerin haricinde
5 de meslek yüksekokulu mevcuttur. Buna göre 2021 yılında 209’u devlet ve vakıf
üniversitesi, 5’i de bağımsız meslek yüksekokulu olmak üzere toplamda 214
yükseköğrenim kurumu bulunmaktadır. 2003 yılında örgün eğitimde okuyan 1 milyon
800 bin öğrenci varken, 2023 yılında
ülkemizde üniversitede örgün ve yaygın eğitimde okuyan 8 milyon 250 bin
öğrenci var. Sadece lisans ve ön lisans düzeyinde örgün eğitimde okuyan toplam
3 milyon 800 bin öğrenci var. Bu durumda 2021 yılında yüksek öğretime devam
eden öğrenci sayısı 2003 yılına göre yüzde yüzden fazla arttı. Ama yurtlardaki
yatak kapasitesi, bu artan öğrenci
kapasitesini karşılamaktan çok uzak kaldı.
Yurt konusunu biraz araştırınca
ilginç bilgilere ulaştım. KYK’nın yurtlarının bir kısmı kendi malı, bir kısmı
ise özel sektörden kiralanmış. Sadece 2015-2016 yılları arasında kiralama
yoluyla teslim alınan bina sayısı 96. Bu binaların yatak kapasitesi ise 90.241.
Bildiğim kadarıyla TOKİ, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Kredi ve Yurtlar
Kurumu Genel Müdürlüğü yurt binası yapıyor, yine de özel sektörden yüksek
fiyatlarla yurt kiralanıyor. Sizin
anlayacağınız özel sektör, devlet arazisinde işletme garantili yurt yapıyor.
Yurt için devlet 15 ile 35 yıl öğrenci olmasa da ödeme garantisi veriyor. Özel
sektör yurdu teslim ettiği andan itibaren yatak başı ödeme yapılıyor.
Değerli araştırmacı gazeteci ve
Sarmal kitabının yazarı Murat Ağırel’in 25 Eylül 2021 tarihli Yeniçağ
gazetesinde yayımlanan “Devletten beslenen dinci vakıf yurtları
kamulaştırılsın!” başlıklı yazısını ve Sözcü gazetesi eğitim editörü Sultan
Uçar’ın 24 Eylül 2021 tarihli “Atatürk suçluymuş (!)” başlıklı yazısını ve aynı
gazetede yayımlanan TÜYİS Başkanı Umut Gezici ile yaptığı “Tarikat ve cemaatler
yurtların 50 bin yatak kapasitesini ele geçirdi” başlıklı röportajını mutlaka
okumalısınız.
Uçar’ın röportaj yaptığı Tüm
Yurt ve Barınma Hizmetleri İşverenleri Sendikası (TÜYİS) Başkanı Umut Gezici,
yurt sorununu şöyle özetliyor: “Suriye,
Afganistan gibi ülkelerden yoğun mülteci göçü, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki
Alanların Dönüştürülmesi Kanunu’yla yenilenen binalarda kira rayiç bedellerinin
2-3 kat artması, üniversite sayısındaki artışa rağmen yurt sayısının artmaması,
tarikat-cemaat ve bazı vakıfların çoğu ruhsatsız yurtlarının görmezden
gelinmesi. Yap-işlet-devret sistemiyle otoyollar, hastaneler gibi ödeme
garantili ve şehir merkezine çok uzak yurtlar yapılıyor. Yatakları boş kalsa
da, yatak parası yaz kış kesintisiz ödeniyor. Fatih’te 12 üniversite var ama
KYK’nın yurdu çok az, yetersiz. Geçen yıl en düşük bin 500 lira olan kiralar,
bu yıl 2 bin 400 liraya çıktı. Yurtlarda, 3 kişilik odanın yıllık 15 bin lira
olan ücreti de en az 23 bin lira oldu.”
Gezici şöyle devam ediyor:
“Üniversite sınavını kazananların yüzde 10’u yani 100 binlerce genç
parasızlıktan yurtsuz kaldığı için kayıt yaptırıp, okuyamayacak. Çaresiz yoksul
gençler, hiç istemeseler de tarikatlara itiliyor. 50 bin yatak tarikatların
elinde, İstanbul’da FETÖ operasyonu sonrası el konulan binaya, ‘Bu bina OHAL
kapsamında devlet malı olmuştur’ afişi asıldı. Ama bina KYK yerine AKP’li eski
Sarıyer Belediye Başkanı Yusuf Tülün’ün başkanı olduğu İlim Yayma Cemiyeti’ne
tahsis edildi. Cemiyet, ‘Birincisini anlamlı kılan ikinci üniversite’
sloganıyla, Türkiye’de 188 öğrenci yurdu işletiyor.”
Gezici bu yurtlara ek olarak başka
isimlerce açılan kaçak yurtlar üzerinde de duruyor ve şöyle diyor: “Cemaat ve
vakıf yurtları kadar tehlikeli olan bir de kaçak ve ruhsatsız yerler var. Hiç
bir kontrol yok. ‘Kız oteli’, ‘erkek öğrenci evi’ diye kendilerini
tanıtıyorlar. Denetim olmayan bu yerlerde, gençleri uyuşturucu gibi bir çok
ciddi tehlikeler bekliyor. Kaçak bu yerlerin yatak kapasitesi 150 bini aştı.
Aileleri bu tehlikeleri hiç bilmeden ‘aylık 100 lira ucuz’ diye, çocuklarını bu
denetimsiz yerlere bırakıp, memleketine dönüyor.”
Ayrıca yurt konusunda önemli
bir hususun da üzerinde durmak istiyorum. İktidar partili belediyeler, belediye
bütçesinden yaptırdıkları veya restore ettirdikleri binaları bitirdikten sonra
cemaat ve tarikatların kurdukları vakıflara veye derneklere devrediyor. Onlar
da hem bu yurtlara aldıkları öğrencilerden belli bir ücret alıyorlar, hem de
devlet bütçesinden çok ciddi destekler alıyorlar.
Aslolan yurt sorununu devletin
çözmesidir. Burada akla şu soru geliyor. Cemaatler, tarikatlar ve siyasal
İslamcı örgütler, elli altmış yıldır kendi zihniyetlerinde öğrenci yetiştirmek
için yurtlar ve okullar kurarken; Cumhuriyetçi, Atatürkçü, milliyetçi, liberal
ve seküler olduğunu iddia eden iş insanları, sanayi kuruluşları, meslek
odaları, sendikalar, vakıflar ve dernekler kaç tane öğrenci yurdu ve okul
yapmış? Maalesef bu sorunun cevabı olumsuzdur, pek bir şey yapmamışlardır. Hiç
olmazsa bu iddia sahipleri, gençlerimizin vatanını ve milletini seven çağdaş
düşünceli insanlar olarak yetişmesini istiyorlarsa, şu andan itibaren ellerini
taşın altına koyup hızla bu ihtiyacın karşılanmasına katkıda
bulunmalıdırlar.
Ayrıca bu konuda şu anda
uygulanabilecek pratik bir çözüm önerim var. TOKİ’nin elinde büyük bir yapı
stoku var. Devlet bu binaları yurt ücretini geçmeyecek ücretlerle yurtlara
yerleşemeyip açıkta kalan öğrencilere kiraya verilmesini sağlamalıdır. Kredi ve
Yurtlar Genel Müdürlüğü (KYK) de hemen yeni yurt yaptırmak üzere harekete geçmelidir.
Kredi ve Yurtlar Kurumu, görevi olan öğrencilerin barınma ihtiyacını
karşılamayıp, onları siyasal İslamcı vakıflara ve derneklerin yönettiği
yurtlara peşkeş çekmemelidir. Bu yurtlara dokuz ay için devlet bütçesinden 174
milyon lira aktarılmasına izin verilmemelidir. Gençlerimizi ne tarikat ve
cemaatların ellerine teslim edelim ne de eğitim hayatlarını sonlandırmalarına
izin vermeyelim. 1970’li yıllardan beri her dönemde birer nesli feda etmeye
artık son verelim. Çünkü gençlik geleceğimizdir.