Aziz Millet! Bilirsiniz yapmak zor, yıkmak kolaydır. İki yüz yılı aşkın bir sürede gerçekleşen ve devam eden birlik ve beraberliğimizin kıymetini bilelim. Ve irtibatsız ittihat olmaz deyip, birbirimizle daha çok kaynaşalım. Koca Yunus’un dediği gibi “Sevelim sevilelim.” Oluştaki kardeşliğimizi bozarak, düşmanı sevindirmeyelim. Allah’ı da karşımıza almayalım. Çünkü bizzat Allah “Mü’minler kardeştir.” diyor.
Birbirimize karşı eksiklerimiz, noksanlarımız olabilir. Bunlar arızî / geçicidir. Giderilir. Ama hiçbir şey, hiçbir sebep kardeşliğimizi, oluştaki bütünlüğümüzü bozmak için sebep olamaz, ileri sürülemez.
Aziz Milletim! Bizler doğusuyla, batısıyla, güneyiyle, kuzeyiyle yekvücutuz. Şu karışık hâdisât dalgaları içinde aynı gemideyiz. Ya hep beraber yaşarız, ya hep beraber batarız. Ortası yok bunun. Fakat ümitsizliğe mahal yok.
İnşallah on asırdır birlikte yol aldığımız, hâdisat dalgalarını arşınladığımız bu vatan gemisinde yine Kıyamete kadar yol alacak, kader birliği edeceğiz.
Benim buna inancım tamdır. Bu devlet ve bu milletsiz bir dünya düşünemiyorum. İşte dünyanın kıyameti asıl o zamandır diyor ve bu inancıma şu beyti şahit olarak gösteriyorum:
“Ölmez bu vatan farz-ı muhal ölse de hattâ
Çekmez kürenin sırtı bu tabut-u cesîmi.”
(Mithat Cemal Kuntay)
Fakat Aziz Milletim! Bu iş, bu kadar kolay değil. Şarta bağlı. “Nedir bu şart?” derseniz, hepimiz biliriz ki, Hz. Ömer, Aşere-i Mübeşşere’den; yâni Cennet’le müjdelenmiş on kişiden biridir. Buna rağmen tâat ve ibadette devam üzredir! Derler ki:
“Ya Ömer! Sen ki Cennetliksin. Kendini bu kadar niçin harab ediyor, ibadet üstüne ibadet ediyorsun?” Hz. Ömer:
“Ömer namaz kılmazsa, yine Cennetlik mi?” diye sorunca, susarlar.
Evet Hz. Ömer Cennetliktir ama şarta bağlı. Cennetlik hâlini devam ettirmeye. Aynen onun gibi, vatanın ber-devam oluş keyfiyeti de şarta bağlı. Bizlerin birlik ve dirliğine. İrtibat ve ittihadına.
Zaten birlik ve beraberliğimizin kıymetini bildiğimizi on asırlık beraberliğimizle te’yid edip doğrulamışız. Bundan dolayı aynı birlik şuuru içinde olduğumuzdan asla şüphe etmiyoruz.
Fakat her zaman olduğu gibi, yine birlik ve beraberliğimizin düşmanları var ve pusudalar! Aman fırsat vermiyelim.
Unutmayalım ki, bizim milliyetimizin ruhu İslâmiyettir. Bedeni ise Türkler ve tüm unsurlardan meydana gelen Türkleşmiş olan millet fertleridir. Yani bedenlerimiz İslamiyet ruhunu barındıran Kalenin taşları gibidir.
Kısaca bizler Yavuzların ve İdris-i Bitlisîlerin torunlarıyız. Elbette onların birlik ve dirlik şuurlarının vârisleri ve yürütücüleriyiz.
Aziz Milletim! Beni bu tarz yazmaya iten husus; Koca Yunus’un mânevî şahsıdır. Çünkü Yunus Emre, birlik ve beraberlik için cuş u huruşa gelmiş bir İslâm şâiridir. Ömrünü, milletin dünyevî ve uhrevî saadetini kazanması uğrunda, vatanın her tarafını gezmiş. Birlik, dirlik ve sevgi tohumlarını, her tarafa ekmiştir.
İşte bu şekil yazmam, O’nu memnun etmek içindir. Biliyoruz ki o mânen aramızda. Zaten ölümsüz fikirleriyle içimizde dipdiri yaşıyor.
Evet Aziz Halkım! Yunustaki kardeşlik mefhumuna temas etmek isteyişimdir ki, beni bu tarz yazmaya sevketti. Siz, söyleyene değil, söyletene bakın!
Bu şekil yazmamın diğer bir sebebi de sizsiniz. Çünkü hatibi konuşturan muhataptır. Nitekim Mevlânâ diyor ki: “Dinleyicinin (veya okuyanın) ihlâs ve samimiyeti nispetinde Allah; konuşana (veya yazana) ilham eder.”
Bu bakımdan siz okurlarıma ne kadar teşekkür etsem azdır.