Yunanistan’da Türk Olmak

105

 

Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneği Genel Başkanı Taner Mustafaoğlu sağolsun mahallemize kadar zahmet edip gelerek hususi aracıyla Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş ve Nevzat Gökalp ile birlikte bizi Kocaeli’ne götürdü.  Engin Nazır başkanlığındaki Kocaeli Şubesi’nin “29 Ocak Milli Kimlik ve Direniş Günü” etkinliklerine katıldık.

Yağmur boşalacak dendi ama İstanbul’dan İzmit’e kadar tek damla yağmadı mübarek. Ancak otobanda yağmur değil ama araç seli çoğu şeye rahmet okuttu. Yine magandalar makas yaparak gidiyorlar hiç bir şeyi umursamadan. Bir saatte vardık İstanbul trafiğini aratmayacak kadar atılım yapmış Kocaeli’ne. MÜSİAD sosyal tesislerinde soluklandık. Çay kahve içtik. Müstakil İşadamları Derneği’nde şöyle bir kütüphanelerine baktım. Bütün raflar dolu. Tümü de teoloji eğitiminde ilişkin eserler. Ancak sehpada birkaç dergi var işadamları ve müteşebbislerini ilgilendirebilen. Bir kaçı da MÜSİAD Özel sayısı niteliğinde. Bir üniversite şehrinde bir delikanlı; işadamları üzerine bir mezuniyet tezi veyahut master çalışması yapmak istese sanırım görübildiğim kadar başka kütüphanelere müracaat etmek durumunda kalacak!

BU NASIL ALGILAMA

Diğer konuklar da gelmeye başladı. Batı Trakya Gümülcine seçilmiş müftüsü, aynı zamanda Azınlık Danışma Kurulu Başkanı aziz dostum İbrahim Şerif, İskeçe Seçilmiş Müftüsü Ahmet Mete, çoğu toplantıda birlikte bulunduğumuz bir zaman PASOK’un, ikinci dönem bağımsız milletvekili olarak Yunan Parlamentosuna giren Ahmet Faikoğlu, Kocaeli Aydınlar Ocağı heyeti Dr. İbrahim Kahraman, Ahsen Okyar, Hasan Uzunhasanoğlu birbiri ardından salona girdiler. Musafaha ettik, hasret giderdik.

Benim için Batı Trakyalı Gazeteci Selahattin Yıldız’ın gelmesi de süpriz oldu. Yıldız ile Dünya İslam Birliği’nin; Lefkoşe’de düzenlediği (1976) İslam Ülkeleri Gazetecileri Uluslararası Konferansı ve Kuzey Kıbrıs İslam Merkezi’nin açılışına katılmıştık. O günden beri de bir daha görüşmek kısmet olmamıştı. Hala elinde fotoğraf makinası resim çekiyor, haber kovalıyor ve yoruma hazırlanıyordu. Bir hatırasını anlattım. O yıllarda başarılı Kıbrıs Barış Harekatı hala tartışılıyordu. Solcular bunun bir işgal olduğunu savunuyor, “halkların kardeşliği”nin de onarılmaz bir yara aldığını öne sürüyorlardı. Alış-veriş yaptığımız Kuzey Kıbrıslı Türk de aynı iddiada bulunup “Artık enflasyon var, ekonomik durumumuz iyi değil, eğitim gerektiği gibi yapılmıyor, barış harekatından önce mutluyduk” deyince Selahattin Yıldız “Hemşehrim yanında tabancan varsa, çıkar da beni alnımdan vur.. insaf yahu bebeleri öldürmedi mi Rum çeteleri, köyleri basıp yakmadı mı, silahsız insanları meydana toplayıp kurşuna dizip katlemediler mi, toplu mezarlardan Türklerin cesetleri çıkmadı mı? Vur beni! Bu nasıl algılama, bu nasıl insanlık” diyerek tepkisini göstermişti.

UNUTMADIK VE UNUTTURMAYACAĞIZ

Sohbetin en koyulaştığı, demini aldığı yerde program gereği dışarı çıkıldı. İzmit Saat Kulesi yanındaki Atatürk Anıtı’na çelenk konuldu, Milli Kimlik ve Direniş Anıtı’na Yürüyüş gerçekleştirildi, karanfiller bırakıldı, basın açıklaması yapıldı Yeni Cuma Parkı’nda Mehmet Hilmi Çeşmesi’nin açılışı gerçekleştirildi, Gündoğdu Köyü’nde Batı Trakya Hatıra Ormanı ve Mesira Alanı’na fidanlar dikildi.

Sonra “29 Ocak Milli Kimlik ve Direniş Günü’nü Unutmadık, Unutturmayacağız” paneli için Uluslararası Gençlik Merkezi’ne geçtik. Nefes kesen konuşmalar oldu. Ben yarım asırdır Batı Trakya Davası’nın savunucusuyum. Bu konudaki yayınları hep takip etmişimdir. 1960’lı yıllarda Kadir Mısıroğlu’nun Yunan Mezalimi bir baş eserdi. Muzaffer Baca’nın Batı Trakya’nın Dünü, Bugünü Yarını (1979) da öyle. Batı Trakya Davasının lokomotiflerinden, bu yüzden işkence gören İskeçe Müftüsü Rahmetli Mehmet Emin Aga Ankara’ya her geldiğinde birlikte olur, O’nunla TRT yayınları için röportajlar yapardım. 1980 yılında TRT Elence Yayınları Ekibiyle kadim dostluklarımız oluşmuştu, üstelik onların ünite amiriydim; Muzaffer Baca, İskender Osman, Halil Ahmet , Bilge Bostancı ve Hasan Müminoğlu arkadaşlarımız olağanüstü çaba sarfediyorlardı. 1980 yılında Dünya İslam Birliği’nin Endonezya’nın Başkenti Jakarta’da düzenlediği İslam Ülkeleri Uluslararası Gazeteciler Konferansı’na Batı Trakya Türkleri Sorununu anlatan ve Batı Trakya’da sorunun içinde doğmuş, büyümüş Muzaffer Baca’nın İngilizceye tercüme ettiği tebliği sekreteryaya sunmuştum. Bu konferansa Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş, Prof. Dr. Ekmelettin İhsanoğlu, Şanlıurfa Milletvekili Salih Özcan, TRT’den Asaf Demirbaş ve ben katılmıştım. Türkiye’ye döndüğümüzde de 12 Eylül Askeri Darbesi gerçekleştirilmiş, sıkıyönetim ilan edilmiş, her sokak başında devriye gezen akerlerden izin alarak terminalden, eve kadar yürüyerek gitmiştim!.

TÜRK LİDERLERE CEZA YAĞMURU

Toplantıda çok güzel, bilgilendiren, aydınlatan konuşmalar oldu. Notlarıma göre Türkler, Yunanlılar, Çinliler, Moğollar, Persler(İran), İtalyanlar(Romalılar) yaklaşık 10 millet kadim millet. Ötekiler kabile veya birleşmiş kabileler. Buna Almanlar dahil, İngiliz ve Fransızlar da. Atina ile İstanbul’un arasını açan Yunan Megola idea hedefidir. Kendilerini Bizansın varisi sayıyorlar. Yunanistan kendi sınırları içinde saydığı topraklar 433 yıl Osmanlı Cihan Devleti idaresinde kaldı. İstanbul’dan her gün Yunanistan’a bir veya birkaç gemi yiyecek götürürdü. Bu daha düne kadar da devam etti. Atina çoğu zaman İngilizlerin tuzağına düştü, oyununa geldi. Aynı İstiklal Savaşı’mızdaki Ege Bölgesinin işgali gibi. Ancak bugün Yunanistan Osmanlılar zamanındaki toprakları; işgalleriyle 7 kat daha büyüttü. Yunanlılar protestan olmalarına rağmen, eski Yunan’ın 12 tanrısının (Aşk, Savaş, Mutluluk, Bereket vs) etkisindedir. Hurafeleri çoktur. Askeri Cunta zamanında ise Türk azınlığa aşırı eziyet ve işkenceler yapıldı. İkili ve uluslararası anlaşmalara riayet edilmedi. Sivil Toplum Kuruluşları kapatıldı. Türklere sürücü ehliyeti bile verilmedi. Yunan Yarğıtayı adalet dağıtırken; Türk’ü yok sayıyor olsa da AİHM “var” diyor, ancak uygulama yapılmıyor. Türkiye’de bütün Yunan eserleri ve kiliseleri koruma altında iken, Atina’da tek bir Fethiye Camii’ne bile müsade edilmedi. Oysa Paris, Londra, Berlin, Viyana, Brüksel, Washington  ve Moskova dahil bütün dünya başkentlerinde camiler vardır ve açıktır.

29 Ocak 1988 yılında bütün bunları kınamak üzere Batı Trakya’daki Türk azınlık Gümülcine’de yürüyüş düzenliyor. 10 binlerce insan yasaklara rağmen katılıyor. Yunanlılar “Defolun Türkler” diye tezahürat yapıyor, Milletvekili Ahmet Faikoğlu kara mizah “Bakın arkadaşlar Yunanlılar Türk dedi, Yargıtaylarının kararını bozdu, tekzip ettiler. Demek Batı Trakya’da Türkler var.” Aynı zamanda o gün Başbakanlar Özal ve Papendreu Davos Zirvesi’nde birlikteler, soruna çözüm bulunur beklentisi var. Ancak olmuyor. Tam tersi Sadık Ahmet ve İbrahim Şerif 18 ay hapis cezasına çarptırılıyorlar.

SİNEMASIZ, SANATSIZ, KÜLTÜRSÜZ MÜCADELE OLMAZ

1990 yılında Gümülcine’de 400 Türk dükkanı talan ediliyor. Bu Türkiye’de filmi de çekilen 6-7 Eylül eylemlerinin çok ilerisinde bir zarar ziyandır. Ancak ne Yeşilçam ve ne de TRT bunu beyaz perdeye aktarmıyor, böyle bir endişesi de görülmüyor. Atina atamak üzere 240 imam yasası çıkardı. Müftü Ahmet Mete’ye göre bunlar sünnetsiz, abdestsiz din adamları. Köylerin bu atamaları kabul etmesi için tacizler yapılıyor. Ancak Türkler seçilmiş ve seçtiği müftüyü kabul ediyor. Akademi kapatılıyor. Vakıf malları iade edilmiyor. Türk yerleşimlerinin adları değiştiriliyor. Kimlik sorunu artarak devam ediyor, ana dil Türkçe için değil Yunan dili tacizi yapılıyor Batı Trakya’da. Müftü Mete’ye göre “Bu böyle devam ederse Batı Trakya Kosova olur!” Çünkü Türklerin yapacaklarına inanmadıkları için inşasına müsade ettikler 10 günlük mescid, atanmış müftüye inat hayata geçince, şimdi bunun içinden yol geçirmeye kalkışıyorlar. Ayrıca 8 ayrı cemaatin bölgede faaliyet yapmasını görmezden geliyorlar. Amaç Türk birliğini bozabilmek.

Yunanistan’da gerçekten Türk olmak zor. Bende onlar adına üzüldüm ama, Ahmet Faikoğlu açıktan söyledi Batı Trakyalı Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu ve Kocaeli Valisi’nin konuşmalarını yaptıktan sonra çekip gitmelerinin şık olmadığını. Batı Trakyalılar etkinliklerini ve eylemlerini mevcut yasalara göre yapıyorlar. Ancak dini, siyasi ve adli baskılardan da bir türlü kurtulamıyorlar. Bir misal verilecek olursa bağımsız milletvekili adayı olmak için % 3’lük barajın aşılması ve 300 bin oy alınması gerek. Oysa Batı Trakya’da 130 bir kadar Türk yaşıyor. Hadi canım sen de. 68 yaşındaki Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneği Allahtan her gelişmenin farkında. “Türkiye’nin varlığı, gücü ve istikrarı Batı Trakya’nın varlığı, gücü ve istikrarı demek” diyor.

Batı iki yüzlü politikasını sürdürürken, Atina ile Ankara bu ara balayı yaşıyor. Fakat Batı Trakya Sorunu’nun çözümlenmesi konusunda ne bir ses, ne bir nefes var. Üstelik Yunanistan AB dönem başkanı oldu.

BEYAZ LALE VE BELENE’DEN SONRA DURAKLAMA DÖNEMİ

Bulgarların Türk Düşmanlığını Beyaz Lale hikayesiyle en güzel anlatan Ömer Seyfettin’dir. Keşfe filme alınsa Diyet gibi, evrensel boyut kazandırılsa. Sonra Özal zamanında Todor Jivkof’un zorla göçe tabi tuttuğu Bulgaristan’daki Türkleri anlatan film yapıldı. Mine Çayıroğlu’nun başrolde oynadığı Belene dizi filmin senaryosunu Avni Özgürel yazmış, TRT ise çekmiş ve yayınlamıştı da olay olmuştu. Boyutları çoğu yere ulaşmıştı. Hatta film Jivkof’un sonunu getirmişti.

Batı Trakya Sorunu için evrensel boyutu olan 7. Sanat Sinema neden düşünülmez ki? Mesela Yunanlılarca yağmalanan ve güvenlik güçlerinin seyrettiği  400 Türk dükkanı gibi. Müftü Mehmet Emin Aga ve öteki Türklere yapılan işkenceler konusu da öyle. SSCB zamanında Moskova kendisini sıkıntıya düşürecek açıklamaları Sofya’ya yaptırırdı. Sorun yaşarsa “Bulgaristan müstakil bir devlet, onun görüşü bizi bağlamaz” derdi. Türkiye böyle bir sorun yaşarsa bunun boyutu evrensel olan sinema, roman, hikaye diliyle anlatabilir, anlattırabilir! Öyle değil mi? 14 kanallı TRT ne işeyarar? Kültür Bakanlığı niçin var?