Yolsuzluk ve Arsızlık Şampiyonları

35

2025 yılı için belirlenen asgari ücret (22.104 TL), açlık sınırı seviyesinde. Şubat’tan itibaren açlık sınırının da altına düşecek bu ücret hayal kırıklığı ve öfke yarattı.

Emekliler için yüzde 17, Memurlar için yüzde 15 civarında zam verileceği tahmin ediliyor.

Eskiden böyle durumlarda iktidar kanadı halktan utanır, “bütçe imkanlarının neden elvermediğini” açıklamaya çalışarak, bir bakıma halka mahcubiyetini ve özrünü ifade ederdi.   

Bu defa öyle olmadı. Açıklanan asgari ücret oranına tepkiler sürerken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yüzde 30 oranındaki zamlı asgari ücret (22.104 TL) için, “Çatlasınız da patlasanız da bu bizim de içimize sinen, emekçimizin alın terinin tam karşılığı olan” bir ücret dedi.

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Nihat Zeybekci, partililerine yaptığı konuşmada, “asgari ücretin iktidarları döneminde dolar bazında arttığını” söyleyerek, “AK Partililer olarak başınızı hiç öne eğmeyin” tavsiyesinde bulundu.

Bu sözleri söyleyenler ya halktan çok kopuklar veya “biz ne yaparsak yapalım, nasıl olsa bize oy verirler” inancında olmalılar. Yoksa onlar da bilir ki bu ücretlerle geçinmek asla mümkün değildir. İsterlerse eskiden yaptıkları “çay simit hesabını” güncel rakamlarla yenileyiversinler.

RTE, 1993’te yaptığı hesaptan sonra, “bu zalim yönetim bu aziz millete bir bardak çayla bir simidi bile layık görmüyor. Evin kirasını kim ödeyecek, elektrik- su parasını kim ödeyecek? Çoluk çocuğun okul masrafını kim karşılayacak” diye soruyordu.

Türkiye’de 9,5 milyon asgari ücretli çalışan var. Asgari ücretin yüzde 50 fazlasına kadar yani 33 bin TL altında ücretle çalışanların oranı tüm çalışanların yüzde 83’ü ediyor. Asgari ücretin 2 katı (44 bin TL) ve üzeri ücretle çalışanların oranı ise sadece yüzde 13.

Bu korkunç rakamlara rağmen “başlarını öne eğmeden” açlık sınırı seviyesindeki asgari ücret için “bu bizim içimize sinen, emekçimizin alın terinin tam karşılığı olan ücrettir” diyebilenlere emekçi ve emeklilerin bir cevabı olacaktır sanıyorum.

*********************************

Elektrik İhalesinde 129 Milyar Dolarlık Yolsuzluk İddiası

Geçen hafta 57. Hükümetin Bayındırlık ve İskan Bakanı Prof. Dr. Abdülkadir Akcan’ın bir iddiasını yazmıştım. “Bir Eski Bakanın 25 Milyar Dolarlık İddiası” başlıklı yazımda Eski Bakanın “Araç Muayene İstasyonları” hakkında söylediklerini ve “devletin 25 Milyar dolarlık kaybı ile bu meblağın, 20 yıllığına ihale edilen işletmeci şirkete aktarıldığına” dair iddiasını açıklamıştım.

Bu rakam çok büyük bir rakamdı ve böyle bir iddia çok büyük tartışmalara yol açacak zannettim. Ama iktidar ve muhalefet kanadında neredeyse hiç gündeme bile getirilmedi.

Halkımızın rakamların ölçeğini algılamakta sorunu olduğunu bildiğim için “Bu meblağ o kadar büyük ki… Bu para devletin kasasına girseydi, “İstanbul’a 2 tane daha Boğaz Köprüsü, Çanakkale Köprüsü, Osmangazi Köprüleri ve belki fazlası hiç dışarıdan kredi almadan devletin öz kaynağından ödenerek yapılabilirdi” şeklindeki açıklamam da işe yaramadı.

****

Bu hafta çok daha büyük bir “vurgun” iddiasını dinledim, şok oldum. Fatih Altaylı’nın Prof. Dr. Uğur Emek ile yaptığı “Elektrikte vurgun 129 milyar dolar!” başlıklı söyleşinin videosunu izleyenlerin sayısı 486 bin kişiye ulaşmış.

Bu videoda DPT kökenli eski bürokrat, akademisyen Prof. Dr. Uğur Emek sadece elektrikte 18 ayda 129,6 Milyar dolarlık bir “vurgun” yapıldığını anlatıyor.

EPDK’nın “Rüzgar ve Güneş Enerjisi Lisansı Tahsisi” işlemi ile sektörde oyuncu olmayan, yani işi alıp başkasına belli bir komisyon karşılığı satacak (F. Altaylı’nın “çantacı”, Uğur Emek “EPDK yönetimine yakın eş-dost” dediği) kişilere tahsis yapılmış. Sadece bu işlemden yaratılan rant 6 Milyar dolar imiş.

Prof. Dr. Uğur Emek “vurgunun” bundan ibaret olmadığını detaylı olarak açıklıyor. Yeni yaratılan 30 bin megavatlık rüzgar ve güneş enerjisi kapasitesi ile alakalı olarak, belirlenen fiyatlar ve garantilerle, toplamda vurgunun 129,6 Milyar dolar olduğunu iddia ediyor.

Uğur Emek, bu usulsüzlükleri yapanların son derece pervasız olduğunu, cezalandırılmayacaklarına çok güvendikleri için yolsuzlukta son derece yaratıcı yöntemler geliştirdiklerini söylüyor.

Uğur Emek, bu sebeple, Sırrı Süreyya Önder’in TBMM’de AKP’lilere dönerek “hepiniz her konuşmanızda ‘Allah bizi utandırmasın’ diyorsunuz. Allah bu duanızı kabul etti. Utanma duygunuzu elinizden aldı” dediği konuşmasını hatırlattı.

Bu iddiaların muhataplarının cevap vermesi, kendileri hakkında ileri sürülen usulsüzlüklerin ve yolsuzlukların olmadığını açıklamaları gerekirken tık yok.

Hadi iktidar “bunlar tartışılırsa zarar görürüz” diye düşünüyor olabilir. Kurumsal muhalefet kanadından da bir ses çıkmadı. Uğur Emek “kıyamet kopması gerekirdi, hiç arayan soran bile olmadı” diye şikayetçi.

*********************************

Havuzdaki Kayıp Kaçaklar

Şu benzetmeyi daha önce de yaptım. Barajlarda toplanan suyun tüketicinin musluğuna gelinceye kadar bir kayıp kaçak oranı vardır. Dağıtım şebekesinde eskime, bozulma sonucu delinme ve çatlaklar olur. Bir de bir kısım kaçak kullananlar da eklenince önemli bir oranda kayıp-kaçak meydana gelir.

Bu oran Türkiye’de ortalama yüzde 40-50 mertebesinden daha aşağılara düşürülemiyor. Gelişmiş ülkelerde yüzde 10’un altında, geri kalmış ülkelerde de kayıp- kaçak oranı yüzde 70-80’lere kadar çıkabiliyor. Bu bakımdan su için yapılan yatırımların en ucuzu ve en verimlisi kayıp kaçakları azaltmak için yapılan yatırımlardır.

Kamu kaynakları yani milletin para havuzu için de aynı hal söz konusudur. Milletin vergileriyle, vatanın kaynaklarından elde edilen paraların önemli bir kısmı vatandaşa hizmet olarak dönmüyor.

Yolsuzluk ve arsızlıkla mücadelede toplum vicdanı en etkili unsurdur. Toplum vicdanının, yasal ve etik kuralların çiğnenmesinden rahatsız olması hatta öfkeye dönüşebilecek bir tepki vermesi lazımdır.

Galiba, yüksek ahlaki değerlerin yansımasını bulduğu bir toplumsal vicdana sahip değiliz.

Çünkü, böyle bir vicdanın yansıması olarak, kitlesel bir dürüstlük talebi göremiyorum.

Önceki İçerikDîvânü Lugâti’t Türk
Sonraki İçerikHerkes Çalıyor mu Dersiniz
Avatar photo
Doğum 20.07.1956 BUCAK-BURDUR Eğitim Cumhuriyet İlk Okulu, Bucak Lisesi (Mezuniyet 1973) İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi - Kimya Yüksek Mühendisliği (Mezuniyet 1978) İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi (Mezuniyet 1995) Çok sayıda şirket içi ve şirket dışı eğitim programlarına iştirak. (ISO 9000, Toplam Kalite Yönetimi, Verimlilik, İş İdaresi, Pazarlama, İstatistiksel Proses Kontrol, Kişisel Gelişim, Kişisel İmaj ve diğer konularda onlarca eğitim programı) 1978-1980 Akyazı/Sakarya Yonca Süt Fabrikası İşletme ve Laboratuar Şefi 1980-1995 Petkim A.Ş. Yarımca Kompleksi (İşletme Mühendisi, İşletme Şefi, Başmühendis.) 1995-2001 Satış Müdür Muavini 2001-2004 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdür Yrd. 2004 - 01.02.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdürü. 01.02.2007 - 30.09.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi İnsan Kaynakları Müdürü. 01.01.2008 - 30.10.2008 Yantaş Yavuzlar Plastik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığı yaptı. (2001) 03.03.2010- Serbest Avukat Medeni Hal :Evli ve İki Çocuklu Lisan : İngilizce (İntermedite level) Sosyal Faaliyetler :İstanbul Üniversitesi Korosu, Kubbealtı Musiki Cemiyeti ve halen Tüpraş Türk Sanat Müziği Grubunda korist. 250 mühendis üyesi bulunan Petkim Mühendisler Derneği'nde 4 yıl başkanlık yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı'nda Başkan Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Halen Yönetim Kurulu Başkanı. 2001-2002 yıllarında Kocaeli TV' de, "Geniş Açı" adlı siyasi, sosyal, kültürel tartışmaların yapıldığı programın yapımcılığı ve sunuculuğunu yaptı. Halen Kocaeli Gazetesinde haftada bir köşe yazısı yayınlanmaktadır. Bu yazıların tamamı kocaeliaydinlarocagi.org.tr sitesinde yer almaktadır.