Uzay yolculuklarında,
mesela Ay’a seyahati gerçekleştiren, ay üzerinde veya uzayda yürüyüş yapılan projelerde
güç ve enerji kullanımının planlaması çok önemlidir.
Bu
yolculukların hangi evresinde en fazla güç ve enerji harcanmaktadır?
“Ay’a çeyrek milyon millik
bir yolu kat ederken mi? Dünyaya dönerken mi? Ayın yörüngesinde mi? Ay ve
kumanda modüllerinin ayrılması ve yeniden birleşmesinde mi? Aydan ayrılırken
mi?”
“Hayır, bunların hiçbiri
değil. Hepsinin toplamı bile değil. En fazla güç ve enerji dünyadan ayrılma
sırasında harcanır. Dünyadan ayrılışın ilk birkaç dakikasında, yani
yolculuğun ilk birkaç milinde harcanan enerji sonraki yarım milyon mil boyunca
harcanandan fazladır.”
Çünkü “bu ilk birkaç milde
yerçekimi muazzamdır. Atmosfer dışına çıkmak için hem yerçekiminden hem de
atmosfer direncinden daha büyük bir itiş gücü gerekir.”
Atmosferden çıkıp “yörüngeye
girdikten sonra yapılanlar için ise neredeyse hiç güç gerekmez.”
Ay ve kumanda modüllerinin
ayrılması ve yeniden birleşmesinde, Aydan ayrılırken veya Dünyaya dönerken güç
harcama ihtiyacı son derece azdır.
****
Alışkanlıklardan
Kurtulmak Zordur
Yukarıdaki bilgi “Etkili
İnsanların 7 Alışkanlığı” isimli dünyanın en çok satan kitaplarından
birinin yazarı Stephen Covey’den alıntıdır.
S. Covey bu uzay
yolculuklarını, etkili bir metafor olarak kullanıp, eski alışkanlıklardan
kurtulmak, yeni alışkanlıklar yaratmak için gerekenleri anlatıyor.
Dünyanın yerçekimini
iyice yerleşmiş alışkanlıklara, dünya atmosferinin etkisini ise
parçası olduğumuz toplumsal ve kurumsal kültüre benzetiyor.
“Bunlar iki etkili güçtür
ve kalkışı gerçekleştirmek için bu her iki kuvvetten daha güçlü bir iradeye
sahip olmamız gerekiyor.”
“Ama bu gerçekleşti mi,
getirdiği özgürlüğe şaşırıp kalacaksınız. Astronotlar dünyanın
yerçekiminden ve çevreleyen atmosferden kurtulur kurtulmaz, aniden inanılmaz
bir özgürlük dalgası gelir. Çok sayıda seçeneğe sahip olurlar”
diyor.
Yeni ve daha iyi alışkanlıklar
edinmek için eski alışkanlıkların yerçekimi etkisinden kurtulmayı başarmamız
gerekir. Sadece bu yetmez. Bizi kuşatan toplumsal ve kurumsal kültür
çemberini kırabilecek güçlü bir irade ortaya koyabilmeliyiz. Böylece inanılmaz
bir özgürlük alanına kavuşuruz.
*************************
AKP Seçmeni
Alışkanlığını Değiştiriyor
Türkiye son on yılda çok
kötü yönetilmekte. Bunun sonucu yaşanan sıkıntılar her geçen gün büyümekte.
Buna rağmen AKP seçmeninin bir kısmı hala partisini terk etmiş değil. AKP
oyları hayli düştü ama son anketlere göre çok az farkla da olsa halen birinci
parti durumunda. Ancak düşüş trendi böyle devam ederse birinci parti
olamayacak.
AKP seçmeninin bunca yoksulluk,
yolsuzluk, yasaklara rağmen; hayat pahalılığı, adaletsizlik ve
yöneticilerin kibrine, halktan uzak şatafatlı hayatına rağmen neden
partilerini terk etmediği veya edemediğini anlamak kolay değildi.
Mutlaka birden fazla
sebebi vardır. Ama Covey’in “alışkanlıkların değiştirilmesinin güçlüğü”
üzerine yaptığı yukarıdaki açıklamayı okuyunca, galiba AKP’li kararsız seçmenin
tavrının ana sebebini buldum.
****
AKP 19 yıldan beri
iktidarda. AKP seçmenleri bu dönemin ilk yarısında halkın refahının arttığı,
medeni dünyanın değerleriyle barışık, vatandaşlığından gurur duyduğu bir ülkede
yaşadığını hissediyordu. Bu partinin seçmeni üzerinde çok kuvvetli bir yerçekimi
yaratıyordu.
Zaman zaman partiden
ayrılmalarını gerektiren “çözüm süreci”, “Fetö ile iş birliği”, dış
politikada “değerli yalnızlık” gibi gerekçeler ortaya çıksa da bu yerçekimi
partiden ayrılmalarına izin vermiyordu.
Ortaya çıkan yolsuzluklar,
hırsızlıklar bile “çalıyorlar ama çalışıyorlar” gerekçesiyle etkisiz
kalıyordu.
AKP iktidarının ikinci
yarısında işler kötüye gitmeye başladı. Türkiye’nin GSYH’sı her sene gerilemeye
başladı. Dünyanın 17. Büyük ekonomisi iken 21. sıraya düştük. Kişi
başına düşen milli gelir her sene biraz daha gerileyerek 12.500 Dolardan, 8
bin Doların altına düştü. İktidarın çekim gücü azaldı.
Bütün bunlar bir kesimin
yerçekiminden kurtulmasına yetti ama atmosferden çıkmasına yetmedi. Hala anketlerde
yüzde 20’lerde gözüken bir kararsız kesim var. Bunların çoğu daha önce iktidara
destek veren seçmenlerden oluşuyor.
****
AKP’den umudunu kesen
kararsızlar bu defa da iç dünyalarını kuşatan toplumsal ve
kurumsal kültür atmosferinden dışarı çıkmaya cesaret edemiyorlar.
AKP yöneticileri bunun için “biz
gidersek ‘dinsiz nesil olsun diyenler, ucube nesil olsun diyenler’ gelir”
mesajını veriyorlar.
İktidarın Hayrettin Karaman gibi fetvacıları da “İktidara (AKP’ye) zarar verecekse
haksızlık ve yanlışlardan şikayetle doğruları söylemek caiz değildir”
fetvasını boşa vermiyor.
AKP seçmenlerini “Dimyata pirince
giderken evdeki bulgurdan olmayın. Bulgur
kurtlu bile olsa!” diyerek AKP seçmenini kuşatan
kurumsal kültür atmosferini tahkim etmeye çalışıyorlar. Ama H. Karamanların
ve Ali Erbaşların çabaları sonuç vermiyor. Bu kurumsal kültür “ahlaksız
dindarlık” örnekleriyle iyice zayıfladı. “Kurtlu bulgur” yemek
istemeyenler çoğalıyor.
****
Türkiye’de her alanda yaşadığımız çöküntü o kadar büyük ki bu
travmanın yarattığı itici gücün kurtulamayacağı yerçekimi, delemeyeceği
atmosfer yok.
AKP seçmeninin çoğunluğunun partisiyle bağlarını kopardığı veya
koparmak üzere olduğu anlaşılıyor. Artık müthiş bir özgürlük alanına kavuşan
ve artık çok sayıda seçeneğe sahip olan bu kitlelerin yeni
çekim merkezlerine yöneleceği yani yeni alışkanlıklar edineceği bir
dönem başladı.
Yeni dönem umut dolu olağanüstü bir değişimi işaret ediyor.