Yenikapı Heba Edilmeyecek Bir Fırsattır

165

Bu gördüğümüz çoşkun milyonlar bir koalisyon mu, yoksa bir millet mi?

Koalisyonu, ittifak anlamında kullanıyorum. Hani Saddam’ı devirmek için kurulan “koalisyon” gibi. Muhakkak ki oraya toplanan insanlar, rahmetli Dilaver Cebeci’nin “Türkiyem”i ile çoşarken Türk Milleti olmanın şuurundaydılar. İnşallah parti liderleri ve yöneticileri de öyle duymuş, öyle hissetmiştir. O zaman bu birliktelik, her şeyi Türk Milleti ve Türkiye için yapma sorumluluğu ile devam eder. On yıllardır saplandığımız şuursuzluk biter. Ülkeyi Müslümanlıkları da kardeşlikleri de bizimkine benzemeyenlerin menfaatleri peşinde sürüklemekten kurtuluruz. Kendi ürettiğimiz bataklıklarda boğulma tehlikesinden uzaklaşırız.

Yok, ABD’ninkiler gibi koalisyon ise bu birlik geçici olur ve söndüğünde insanlarımızın yüreğinde o muazzam tablo kadar bir boşluk bırakır. Ünlü sosyolog Sorokin, hasımların ortak düşmana karşı koalisyon kurmalarını şöyle anlatır: “Bu tekniğin zafiyeti, hasımları birbirine bağlayan bağın bencil ve nefret dolu tabiatındadır… Müşterek düşman yenilir yenilmez “garip yatak-arkadaşları”nın koalisyonu dağılır. Geçici müttefiklerin düşmanlıkları tekrar hâkim olur ve eski kavgalarını sürdürürler. Bu mücadele sırasında sık sık mağlup düşmanla ittifaka bile girilir.

Ölmeyelim Türkiyem!

Bütün partilerin yöneticileri: Sizden istirham ediyorum. Birkaç gün için bile olsa, başkalarını suçlamaya ara verin, burunlarınızı gökyüzünden – hiç olmazsa- ufuk çizgisine indirin. Bir kerecik, “neyi yanlış yaptık” diye sorun. İstirham ediyorum, çünkü Türkiye’nin geleceği sizin ellerinizde. Başka partilerimiz, başka liderlerimiz yok. Lütfen… Yoksa “ölürüm Türkiyem” vücut bulur; ölürüz.

Birbirine güvenmeyen bir millet yarattık. Nüfusumuzda birbirine güvenen insan oranı yüzde beş! Türkiye güven indeksinde OECD ülkeleri arasında sondan ikinci! Birbirine güvenmeyen insanlar birbirini sevebilir mi? Birbirine güvenmeyen, birbirini sevmeyen insanlar birbirine saygı duyar mı?  Muhterem yöneticilerimiz, bundan hiç kimse değil, siz sorumlusunuz.

Yabancı parmağı? Yabancı parmağı her zaman vardır. Fakat o parmak ancak hatalı yönetimlerin ürettiği zayıflatılmış toplumlarda etkili olur.

Bazen musibetten hayır doğar. Yenikapı mitingi o hayrın müjdesiydi. Ne olur eski hale dönmeyin. Saldırmayın, aşağılamayın, küfretmeyin.

Sevgisizliği siz yarattınız

Bu nefreti, bu sevgisizliği siz yarattınız. Sert demeçler, çok sert demeçler, sabah akşam, her gün ama her gün mangaldan savrulan küller sizindi. Hani şu yerden yere vurduğunuz, ayaklarınızın altına aldığınız “Fatiha okumayı bilmeyen“ler var ya… Ağzınızdan düşürmediğiniz Arif Nihat Asya onlardandır biliyorsunuz. “Ölürüm Türkiyem“i onlar yazmıştı. Şu mısralar da Dilaver Cebeci’nindir: “Kurban olam kutlu ülkü yoluna!/ Yetmiş milyon körük oldu biline!/ Demir dağlar eriyecek Bozkurdum!/ Tanrı Türk’ü koruyacak Bozkurdum!”

Hani “Ya Allah, bismillah, Allahüekber” var ya, meydanlarda çınlayan… Rahmetli Niyazi Yıldırım Gencosmanoğlu o mısraını bakın nasıl kafiyelendirir: “Budur, Peygamberin övdüğü Türkler/ Ya Allah… Bismillah… Allahüekber” Ve o marş şöyle başlar:

Aylardan Ağustos, günlerden Cuma
Gün doğmadan evvel İklîm-i Rûm’a
Bozkurtlar ordusu geçti hücuma
Yeni bir şevk ile gürledi gökler
Ya Allah… Bismillah… Allahüekber”

İşte bu insanlara utanmadan “kurda tapıyorlar” iftirasını atıp günaha girenler de sizin aranızdan çıktı.

Balyoz şeref madalyasını taşıyan Emekli Kurmay Albay Ali Türkşen’in sözüne kulak veriniz: “Ülkenin fabrika ayarlarına dönüşü en başta ‘Türk’ demekten korkmamaktır.

Tekfir bomba oldu…

Fikri olan fikrini söyler. Fikri olmayan saldırır. İnsanları nefretle harekete geçirmek, sevgiyle harekete geçirmekten çok daha kolay ve ucuzdur. On yıllardır yapılan buydu. Fikriniz yoktu. Nefretiniz vardı. Bir de gerçekle de dinle de ilgisi olmayan kopuk sloganlarınız. İnatla millet gerçeğini reddedişiniz; milleti ırka, etnisiteye, kavmiyete indirgeyişiniz. O sloganlarla dünyanın içinde hareket ettiği manyetik alanı, millet ve milliyet gerçeğini alt edeceğinizi sanıyordunuz. Bizi birbirimize bağlayan asıl kuvvet Müslümanlığımızdır. IŞİD, Boko Haram, El Kaide putperest miydi? Ya FETÖ? Ama onun da fikri yoktu. Onun da nefreti vardı. Bir adım öne geçti, bir de Mehdi oluverdi. Fikir olmayınca, Mehdi olunur. Lütfen aklınızdan geçirdiğiniz o çürümüş sözü etmeyiniz: Müslümanlık bu değil!

Çünkü siyasî fikirleri yanlış yerde arıyorsunuz. Çünkü “siyasî İslam” kendi içinde çelişen bir tamlamadır. İslam sizin siyasî emelleriniz için inmedi. İslam güzel ahlâk için indi. Vicdan için, adalet için indi. Siyasete karışmadı, siyasî mîras bırakmadı. Siyaseti insanlara bıraktı. Dört halifenin her birinin farklı yöntemlerle başa geçtiğini akletmez misiniz? Siyasî İslam diye bir şey olsaydı Asrısaadeti yaşayanlara nasıl seçim yapacakları bildirilmez miydi? Siyasî İslam diye bir şey olsaydı Hazreti Peygamber, kimin nasıl halife olacağını hiç olmazsa ima etmez miydi?

Bu hastalıklı düşünce sahipleri daha 80 öncesinde bize, “Komünistlerle niçin çatışıyorsunuz? Bırakın devleti yıksınlar, biz yenisini kuralım” diyorlardı. Kendilerini güçlü hissettiklerinde de “Biz, bu devletin temelinde taş üstünde taş bırakmayacağız” dediler. Her ikisine de, yıkmak kolaydır. Fakat enkazın altında hepimiz kalırız diye cevap verdik.

Fikriniz ya yoktu, ya temelsizdi. Ama nefretiniz kaviydi. Nefretiniz tekfire uzandı. Tekfir halkın üstüne mermi oldu, bomba oldu yağdı. Tekfir olmasa siz olmazdınız!

Yenikapı yeniden Türk Milleti olmak için bir fırsattır. Belki son fırsattır. Yoksa enkazın altında hepimiz kalırız. Küfrü, aşağılamayı, hakareti bırakın artık.

 

 

 

Önceki İçerikAllah İle Din İle Aldatan ve Aldananlar
Sonraki İçerikSosyal Sermaye Sebep mi Sonuç mu?
İskender Öksüz
İskender Öksüz 14 Eylül 1945 tarihinde İzmir'de dünyaya gelmiştir. 1966 yılında Ege Üniversitesi Kimya-Fizik Bölümü'nde lisans eğitimini tamamlamıştır. Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumunun yurtdışı bursuyla ABD'de Yale Üniversitesi'ne kabul edilmiş, burada, Oktay Sinanoğlu'nun danışmanlığında, 1968'de yüksek lisansını 1969'da da doktora derecesini almıştır. İskender Öksüz 1968-1979 yılları arasında; Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde bölüm başkanlığı, rektör yardımcılığı ve rektör vekilliği görevlerinde bulunmuştur. Yine aynı yıllarda senato üyeliği (ADMMA), Türkiye Atom Enerji Komisyonu 7. Dönem üyeliği, Atom enerjisi konusunda bakan danışmanlığı ve Töre-Devlet Yayınevi yöneticiliği yapmıştır. Öksüz, 1981-1987 yılları arasında, Suudi Arabistan'da bulunan University of Petroleum and Minerals'da akademik ve idari görevler, bilgisayar destekli öğretim koordinatörü, yeni öğretim üyesi seçimi ve terfi komitesi üyeliği yapmıştır. 1987 yılından itibaren sağlık, bilişim ve eğitim sektörlerinde çeşitli firmalarda üst düzey yöneticilik yapan Öksüz, çeşitli şirketlerde yönetim kurulu üyeliği, genel müdürlük ve holding genel koordinatörlüğü yaptı. İskender Öksüz 2012 yılında Gazi Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümünden emekli oldu. Otuzun üstünde bilimsel yayını yedi yüzün üzerinde atıfı bulunan Öksüz, KÜBİTEM (Kültür, Bilim ve Teknik Merkezi) kuruculuğu, Türk Ocağı Hars Heyeti ve Yönetim Kurulu üyeliği, Millî Düşünce Merkezi Yönetim Kurulu üyeliği; Töre, Devlet, Bozkurt, Türk Yurdu dergilerinde makale ve başka yazıları yayımladı. Üniversiteler de dâhil olmak üzere çeşitli platformlarda konferans, söyleşi ve röportajlarda bulundu.[5][6] Ayrıca Son Havadis, Yeni Ufuk ve Ayyıldız gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. Karar gazetesinde köşe yazarlığına devam etmektedir. İskender Öksüz, 5 Mayıs 2021 tarihinde vefat eden ünlü romancı Emine Işınsu ile evliydi. Eserleri[7] Millet ve Milliyetçilik Bilim, Din ve Türkçülük Alt Akıl: Aptallar ve Diktatörler Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi Türk'üm Özür Dilerim Niçin Geri Kaldık? Çin Dünyayı Ele Mi Geçiriyor? (Konuralp Ercilasun ile birlikte)