Yeni YÖK; Yok ve Kalite

66

Prof. Dr. Orhan Uzun Üsküdar’daki dersaadet yahut şehr-i asitanedostlar buluşmasında yüksek öğretimde kaliteyi anlattı. Merakla izledim diğer muhubbilerimiz gibi. YÖK Yüksek Öğretim Kalite Kurulu Başkanı Prof. Dr. Orhan Uzun’un yönetimde ki arkadaşları da Prof. Dr. Ali Muhammet Bayraktaroğlu, Prof. Dr. Sina Ercan ve Prof. Dr.Tuğba Yelken. Gerçi onlar yoktu ama genelde keyifli bir sohbet oldu dinleyenlerin önemli bir bölümü akademisyen olmamasına karşılık.

Prof. Dr. Orhan Uzun(1965) Trabzon KTÜ ve Van 100. Yıldan sonra Ankara Gazi Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalışıyor. Fizik ana bilim dalı. Böyle bir konuşmayı keyifle izlemeyi kimse beklemiyordu. Çünkü teknik bir konu endişesi vardı içimizde. Ancak öyle olmadı Prof. Dr. Orhan Uzun bizi öyle rakamlara ve grafiklere boğmadan çok güzel anlattı.

Prof. Dr. Orhan Uzun’a göre yüksek öğretimde kalite kavramı üniversitelerin iş dünyası ile temaslarıyla ortaya çıktı(1950). Dünyanın her yerinden aydınlar muhalif olur. Eleştirecek bir yer ve fırsat bulurlar. Dolayısıyla politika da akademi ile çatıştı. Gelinen noktada bir soru bütün dünyada kafaları karıştırıyor “Aydınları kim denetleyecek?”

 

182 Üniversitemizin Vizyonları Neden Birbirine Benziyor?

Kalitede kamu kaynakları sürekli azalıyor. Araştırma geliştirme ARGE çalışmaları yeterli değil. Toplumsal katkı da öyle görünüyor. Bir başka soruyla da “akademik üretim yeterli mi?” diye sorabilir ve buna cevap arayabiliriz.

Orhan Uzun hoca güzel güzel anlatıyor.

Aykırı hatırlatmalarla da dikkatleri üzerine çekiyor.

Diyor ki ” Türkiye’de hali hazırda 182 üniversite var. Vizyon ve  misyonları birbirine çok benziyor.” Bu itirafın hemen ardından da “Tersi olmalı. Üniversiteler rekabet edeceği alanı bilmeli” diyebiliyor. Bir aydına da bu yakışır doğrusu. Sonra sürdürüyor sohbetini;

-Kalite ürünü saydamlaştırır. Dolayısıyla nitelikli iş gücüne talep artar. Bu konuda dünyada 55. sıradayız maalesef. 2016 yılında 138 ülke içinde 51. Sırada idik. Maalesef 55. Sıraya geriledik. Milli gelirimiz de 9500$ seviyesinde seyrediyor. Temel ihtiyacımız verimlilik artırıcılardır.

Prof. Dr. Orhan Uzun’un belirttiklerine göre Türkiye pazar büyüklüğünde ise 17. Sıradayız. Bu iyi bir rakam ancak daha önlere çekmeliyiz. Bu da nüfus ile orantılı bir husus. Verimlilikte yenilikçi ve iktisadi gelişmede çok çeşitli ekonomiye geçiyoruz. Bu da bana göre iyi bir gelişme. Hoca şöyle diyor bunun için de;

 

-Bunda fiyatı siz belirliyorsunuz ürettiğiniz mallar için. İphone üreticisi kendi malına kendi fiyatını koyuyor. Çünkü tekel aynı zamanda. Ama kaliteli. Yüksek öğretim erişim ve kalitede Singapur birinci, Finlandiya ve Hollanda bunu takip ediyor. Türkiye 50. sırada yerini alırken adını bile bilmediğimiz veya az duyulan Mauritius 52. sıraya yerleşmiş vaziyette. Mauritius Güney Afrika Hint Okyanusu içinde Madagaskar’a 800 km uzaklıkta bir adalar dizini ülke. Bu ülke de bizden iki sıra geride!.

 

Denetim, Motovisyon Artırıcı Tavsiye midir?

Prof. Dr. Orhan Uzun Hocaya göre kalite; mükemmellik ve amaca uygunluktur. İhtiyaçtır. Sürekli iyileşmedir. İşte bunun için de temel standartlar karşılaştırılmalı. Kalite bütün dünyada sürekli bir yolculuktur, liman değildir. Kalite aynı zamanda yönetimlere göre de değişiyor. Kamunun ürettiği kaliteli olabildiği gibi, özel sektörde de aynı çıtayı yakalamak mümkün. Yahut tam tersini.

-Yüksek Öğretim Kurumu YÖK kalite kurumunu ne zaman kurdu?

-2015 yılında gerçekleşti kuruluşumuz.

“Peki neler yaptı?” sorusunun da cevabı hemen geliyor.

-20 Üniversitede kalite değerlendirmesi gerçekleştirdi. Kurumsal değerlendirme yapıldı. Akreditasyon kuruluşlarının tescili oldu.

-Peki bundan amaç nedir?

Bu sorunun cevabını yine kendisi veriyor;

-Farklılığın artırılması, kalitenin yaygınlaştırılması.

-Peki bunu nasıl tespit ediyoruz?

Prof. Dr. Orhan Uzun bizim soracak sorularımıza fırsat vermeden hem soruyor, hem cevabını yetiştiriyor. Bu da öyle oldu;

-Üniversitelerimizin denetiminde güçlü yanlarını belirliyoruz, gelişmeye açık taraflarına dikkat çekiyoruz. Yani öyle not falan verir gibi bir denetim yok. Bu zayıf, bu iyi demiyoruz. Güçlü yanlarını da, biraz diplomatik bir dil de olsa gelişmeye açık taraflarını da belirliyoruz.

Bir müddetten beri Türkiye’de uzman üniversite konusu tartışılıyor? Bu konuya da girdi hoca;

-İngiltere’de dünyanın en ünlü akademileri arasındaki Oxford Üniversitesinde uzmanlık dalı olarak bütün fakülteler olmasına karşılık sosyoloji ve felsefe en öndedir. Tıp fakültesi değil. Mühendislik değil veya fen,edebiyat falan değil. Cambridge Üniversitesi de aynıdır. Uzmanlık dalı ve iddiası farklıdır, ama bütün fakülteler mevcuttur. Gelişmiş ülkelerde yüksek öğretimin kalitesi böyle sürdürülüyor.

-Peki raporlarda neler yazılıyor üniversiteler denetlenirken?

Bu soruyu da hoca soruyor, cevabını da peşinden veriyor;

-İç ve dış denetim raporları yayınlanır. Bu raporları internet sitemizde de görmek mümkün.

 

Dünyada 5 Milyon Yabancı Öğrenciden 100 Bini Bizde

Prof. Dr. Orhan Uzun’a göre nitelikli insan gücü rekabeti ve yenilikçiliği artırır. Yüksek Öğretimin  kalitesinde bir başka etken de inovasyondur.

Prof. Dr. Orhan Uzun hocanın anlattıkları esasında her sektör için önemlidir. Çünkü kaliteden bahsediyoruz. Üniversiteler söz konusudur.

Zaman zaman arkadaşlarımızdan soru-cevap bölümüne geçmeden korsan sualler oluyordu.

-YÖK  12 Eylül darbe yönetiminin eseri değil midir?

-Öyledir.

-Peki nasıl üstesinden gelinecek bunların?

-YÖK Başkanımız Sayın Prof. Dr. Yekta Saraç Beyefendi YÖK Kanunu değiştirmek için yoğun bir çaba sarf ediyor. Eleştirileri de bildiği için YÖK değil de Yeni YÖK diyor çalışmalarıyla alakalı olarak.

-Yeni YÖK’te neler olabilir?

-Mesela sanayiciler de YÖK yönetime girsin diye düşünülüyor. Çalışmalar var. Yani,Yeni YÖK yetkisini paylaşabilecek.

-Nahit Hatipoğlu’nu YÖK üyeliğine getirerek mi bunlar yapılacak?

Herkes de bir tebessüm oldu Prof. Dr. Nahit Hatipoğlu’nun adı geçince. Prof. Hatipoğlu ATV’de program yapıyor. Sabah’ta yazılar yazıyor. Ancak kendi doğrularını anlatıyor, gelişmeler karşısında yeni bir şey söylemiyor, konuşmalarında dinleyiciler hüngür hüngür ağlıyor.  Selpak mendil satışı rekora gidiyor. Ayrıca Otel işletmeciliği yapıyor Sultanahmet’te. Ailesi lüks ve pahalı arabalara biniyor. Bütün bunlar bazen fıs kos halinde, bazen de yüksek sesle dillendirildi. Ancak Prof. Dr. Orhan Uzun Hoca tebessüm ederek geçiştirdi bu tasarrufu. Sohbeti noktalarken önemli şeylere vurgu yaptı esasında;

 

-Dünyada 5 milyon yabancı yüksek öğrenim kurumu öğrencisi var. Türkiye’de 100 bin öğrenci ile sıralama önde değil. Yeni yapılanmada bu rakamın yükselmesi gerekecek. Bunun için de planlamalar ve programlar yapılıyor.

Dilerim bu rakamı yukarılara çekeriz. Bu pastadan en fazla nasiplenen ABD ve İngiltere oluyor. Sonra da kıta Avrupası.

 

Muhsin Bey; Bir İstanbul Bir Taşralı Hikâyesi

Peki böyle bir gelişme olursa Türkiye’de okumak için gelecek yabancı öğrenciler kendi örf ve geleneklerini mi ülkemizde sürdürmeye devam edecekler, yoksa Türkiye’ye uyak mı uyduracaklar? Çünkü gurbetçilerimiz bile Almanya’da kırmızı ışıkta dururken, Türkiye’ye geldiğinde trafik kurallarını kulak arkası edip ışık falan dinlemiyor, gaza basıp geçiyor. Hani Şener Şen’in Uğur Yücel ile birlikte oynadığı taşra ile İstanbul insanlarını kıyas eden bir filmi vardı; Muhsin Bey. Uğur Yücel arbesk şarkılarla şöhret olmak için İstanbul’a gelmiş bir taşralı, Şener Şen ise Türk Sanat Müziği’ne ömrünü vermiş bir klasikçi sanatçı hoca. Ancak geçim sıkıntısı içinde. Uğur Yücel amacına ulaşır. Meşhur olur. Para kazanır. Konserlerine artık boynundaki altın zincir kolye ile çıkmaktadır. Hocası Şener Şen, Uğur Yücel’e böylesi ısrarları karşısında “İstanbul’u lahmacun kokuttunuz” der. Gerçekten İstanbul mutfak kültürü kaybolmaya başlamıştır. Ancak dersaadet sokaklarında artık kebap kokuları çoğalarak artmaktadır. İstenirdi ki şehr-i asitane taşraya hakim olsun, lezzetlerini tanıtsın, taşra da İstanbul’a. Ancak ipler artık taşralının elinde. Dolayısıyla önce insana yatırım yapmak gerekecek. Galiba Nurettin Topçu’nun Taşralı adlı öykü kitabını yeniden okumak gerekecek.

Yoksa benim oğlum bina okur, döner döner yine okurdan ileri gidemeyiz. Sadece kalite değil kaliteli insana endekslemeli üniversitelerimiz kendisini, uzmanlığa yönelmeli. Üniversitelerimiz ayrıca şehirleriyle ve insanlarıyla da örtüşebilmeli.