0.5 C
Kocaeli
Pazartesi, Aralık 29, 2025
Ana SayfaGüncelYeni Yıl 2026'ya Girerken

Yeni Yıl 2026’ya Girerken

Yeni bir yıla Merhaba derken mensubu olduğum Toprak Hattı Grubu olarak, birkaç can alıcı noktaya milletimizin dikkatini çekmek istiyoruz:
Bilindiği gibi Bölgemizde olup bitenler, projenin sadece bir parçasıdır; bütünü doğru teşhis etmemiz gerekmektedir: Saddam’a karşı Körfez Harekâtı başlatıldığı günlerde önümüze bir harita koymuşlardı; önce Irak’ta, ardından Suriye’de, peşinden –şartlara göre- İran ve Türkiye’de kurulacak birer devlet, nihai olarak Birleşik Kürt Devleti’ni gösteren bir harita. Irak’taki devlet kurulmuş, ABD ve İsrail sınır komşumuz olmuşlardır.
Bugüne geldiğimizde; içerde biz, PKK’nın silâh bırakması ve kendini feshetmesi… Gibi senaryolarla oyalanırken Suriye’deki devlet kurulmuş durumdadır. Bölge, resmî olarak Suriye Demokratik Konseyi (SDK) adıyla ilân edilmiş, ABD’nin eğitip donattığı Suriye Demokratik Güçleri (Aslında PKK) gözetiminde fiilî olarak hayata geçmiştir. 16.Mart. 2016’da ise Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu ilân edilmiştir. SDG/PKK nın Suriye devlet güçlerine katılacağı yalanı ise özellikle Türk kamuoyunu yanıltmaya yöneliktir, şu sıralar Suriye devlet güçlerine karşı savaş vermektedirler. Savaş; katılmaya karşı çıktıklarından değil, bütün yapılanmalarıyla (80.000 kadar mevcutlarıyla) bölgede kalma ısrarlarındandır. ABD, o gücü zaten bunun için hazırlamamış mıydı?
Biz Türkiye olarak, İsrail’in iki yaman düşmanı Saddam ile Esat’ı ‘zalim’ diyerek yok ettik ve İsrail-ABD ikilisini sınırımıza yerleştirdik. Ne acıdır ki zalimler 10 binleri katlediyordu, yeni komşular ise bir çırpıda milyonları yok ettiler.
Hiçbir terör örgütü yenilmeden silah bırakmaz, kendini feshetmez. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Eğer bıraktıysa istediğini almış demektir. Zaten PKK da bırakmış değildir; 11. Temmuz’da Süleymaniye’deki silah yakma töreni ise, kamuoyunu hazırlamak için kurgulanmış bir mizansenden ibarettir. Zaten silah bırakıp kendini feshettiğini ilan ettikten dört ay sonra Türkiye’den çekildiklerini duyurdular ki, bu da varlıklarını sürdürdüklerinin alay yollu ispatı olmuştur. PKK, eskiden olduğundan çok daha güçlü olarak yoluna devam etmektedir. Sessizliği, süreci kolaylaştırmak içindir. Kuzey Irak’taki kamplar ve Kuzey Suriye Özerk Yönetimi bünyesindeki SDG/PKK tam tekmil yerindedir.
Örgütün kendisini şartsız feshedeceği haberlerinin doğru olmadığı da yaşanarak görülmüştür. O yöndeki açıklamalar, milletimizin kinini yumuşatmaya yönelik kalmış; pazarlıklar, hem Kandil’de hem İmralı’da hem de –en tehlikelisi- milletin Meclisi’nde kıyasıya sürdürülmektedir. Partiler arası görüşmeler, mecliste kurulan ‘kardeşlik’(!) komisyonu, İmralı’yla görüşmek için atılan siyasî taklalar… Hepsi, pazarlıkların tüm ateşiyle devam ettiğinin göstergesidir. Zaten terörün temsilcisi parti mensupları her platformda pazarlık konularını çekinmeden kusuyorlar: İçi tuzaklarla dolu -sözüm ona- demokratikleşmeye yönelik yasal düzenlemeler, vatandaşlık tanımının çıkartılıp her vatandaşın Türk değil ‘vatandaş’ olarak adlandırılması, Kürtçenin resmî dil olup devlet dilinde ve eğitimde ikinci dil olarak kullanılması, Kürtçe eğitimin resmî tedrisata konulması; Kürtlerin, devletin ikinci kurucu unsuru olarak Anayasa’da yer alması, bebek katilinin cezaevinden çıkarılıp siyaset yapmasının önünün açılması, dağdaki teröristlerin de cezalarının ve adlî takiplerinin sonlandırılıp onların da siyaset yapma haklarına kavuşturulması… gibi şartlar, öne çıkan önemli başlıklardan birkaçıdır.
Dikkatleri çekmek isteriz ki; teröristler af istemiyorlar, “Suç işlemedik ki af dilenelim.” diyorlar. Öcalan da umut hakkının –ilkesel olarak- kendisinden talep beklenmeksizin devlet tarafından düzenlenmesini istiyor, yani o da af manasına gelecek hiçbir girişimde bulunmadan salıverilmek istiyor. Bırakınız talepleri ilkelerinden bile ödün vermemektedirler, isteklerini meşru birer hak olarak dayatıyorlar.
Millet olarak kesinlikle iyimser olma şansımız da yoktur; İspanya’da, İngiltere’de, Kanada’da olduğu gibi bazı haklar verilerek özerk bir bölge kurulabileceği saflığına düşemeyiz. Unutulmamalıdır ki; o ülkeler, sorunu çözmüş değildirler; her bölge, bağımsızlık referandumuyla halktan yetkiyi almış, ilan etmek için uygun zaman ve zemini kollamaktadır. Daha da önemlisi: Onlardaki ayrılıkçıları destekleyen hiçbir devlet yoktur. Avrupa’da –Macaristan hariç- bizdeki Kürt hareketini –silah yardımı dâhil- desteklemeyen bir ülke bulamazsınız. Aynı amaçla kurulmuş STK’ların sayısı ise yüzlerle ifade edilmektedir. Bunun anlamı şudur: Siz, aldanıp özerk bölgeyi kurduğunuzda kesinlikle onu bu halinde bırakmaz, bütün dünya başınıza kalkarak bağımsızlığa kadar taşırlar. ‘Kuzey Irak’taki Kürdistan Bölgesi özerkliğini koruyor, bizde de olabilir.’ saflığına da düşmeyelim; şimdilik öyledir ama Irak, Suriye, Türkiye ve İran dört ayağı tamamlanınca bağımsızlığın dayatılacağını akıldan çıkarmayalım.
PKK ve meclisteki uzantıları hiçbir surette Kürtleri temsil etmemektedir. Zaten öncülük yapanların büyük çoğunluğu Kürt bile değil, Ermeni‘dirler. Kürtler, hem sosyolojik hem de köken itibariyle Türk ve dolayısıyla kardeşlerimizdirler, herkes gibi eşit haklara sahiptirler. Kimlik, kültür farkı vs. gibi ileri sürülen faktörler esasen yoktur ve bahanedir; şayet öyle olsaydı karşılıklı evlilikler olmazdı, mabetlerimiz ve kabristanlarımız ayrı olurdu, komşuluk dahi yapamazdık. Bu aldatmaca söylemlere kesinlikle itibar edilmemelidir. Bölücü terör örgütü ve siyasi temsilcilerinin asıl amacı, Türkiye’de İsrail’in üçüncü uydu devletini kurmaktır. Onun içindir ki, Kürt kardeşlerimiz de bu oyuna gelmemelidir. Çok iyi düşünmelidirler: Kurulacak bu devlet, kime yarayacaktır? Ne Kürt’e ne de Türk’e yaramayacağı ortada olduğuna göre İsrail ve Amerika’ya yarayacağı bellidir.
Ey Yüce Türk milleti! Sen büyüksün! Sen Kudretlisin! Sen vatana sahip çıkmayı iman bildin! Tarih boyunca, canını verdin ama bir karış toprağını vermedin! Devletini, milletini korumasını bildin! Bak, şimdi, ikisi de elinden kaymak üzeredir; milletin de vatanın da bölünmeyle karşı karşıyadır.
O halde,
Artık ayağa kalk! Demokratik imkânları sonuna kadar kullanarak çelik iradeni ortaya koy! Koy ki, kararmış ufuklarda şafak sökmeye başlasın!
NE MUTYLU TÜRK’ÜM DİYENE!
*
Evet, yeni yıla girerken ülkemiz adına insanımız adına önemli gördüğüm diğer bir sosyal konuya değinmek istiyorum:
Ekonomik endişe ve menfaatlerin ön plana çıkmasıyla manevi ve ahlaki değerlerin aşınmaya yüz tutması sosyal bir problemdir. Sonucu olarak da çıkar çatışmalarının yaşandığı bir dünyada, insanlığın huzurlu ve mutlu geleceği için; ahlaki bir dayanışma, barış ve hoşgörü kavramlarının içinin ideolojik ve politik olarak değil, tamamen evrensel insani değerler açısından doldurulması ve hayata geçirilmesi insanlığın hararetle beklediği bir üst yapıdır.
Bir milletin kendi öz vatanında ne kadar özgüvende olduğunu saptayan parametrelerden başlıca biri de o milleti oluşturan bireylerin ölüm şekillerine, tanımlamalarına bakmaktır.
Acı bir gerçektir ki, Türk milletini hedef alan, vatana karşı ihaneti içeren kahpece bir hayali gerçekleştirmek niyetiyle terör adı altında işlenen cinayetlerde yitirilen canlar, sönen ocaklar, kadına yönelik cinayetlerde yitirilen canlar ve diğerleri vatandaşta özgüven bırakır mı?
Milli birlik, kimlik ve beraberlik anlayışını, yorumunu Laik cumhuriyetin ‘’Kurucu İradesinin’’ koyduğu ilke ve devrimlerde görmeliyiz.
*
İnsan hayatında muhasebeler önemlidir. Bir başka ifadeyle, hayatı kontrol altına alabilmek için hesaplaşma ve yüzleşme şarttır. Aksi takdirde geleceğe umutla bakmak hayalden ibaret olur. Bu devletler için de geçerlidir. Hesapsız-kitapsız-düşüncesiz atılan her adım, bedel ödetir. Geleceğe yönelik çözümlemeler, öngörüler, alınacak kararlar sağlıklı ilke ve yöntemlerle yapılmaz da, aceleci ve çıkarcı bir anlayışla yola çıkılırsa, kötü sonuçlar hiç sürpriz olmaz.
Aslında yeni yıl gibi ifadeler, bizler tarafından düzenlenmiş zaman biçimleri; oysa zaman yekpare. Yenilik, güzellik birden bire ortaya çıkmıyor. Kimse mucize beklemesin.
Bazı şeyler yavaş yavaş ortadan kalkarken, bazı şeyler yavaş yavaş ortaya çıkar. Özne insandır, zaman insana tanıklık eder.
Zaman, insanın yapıp etmelerini açığa çıkarır. Zaman, kendisini doğru okumayanları eritir.
Zamana yemin eden Allah, iyi-doğru-güzel eylemeyi, sabırla hakkı ve adaleti ayağa kaldırmayı emreder. Çirkinlikleri, kötülükleri, haksızlıkları değiştirecek, dönüştürecek insanın kendisidir. Zira insan düzelirse dünya düzelir.
Her olumsuzluğa rağmen, geleceğe umutla bakmak insan olmanın gereği, Türkiye’nin birikimi, içinde bulunduğumuz problemleri çözecek güçte.
Seksen milyonu aşmış Türk Milleti sıfatıyla sahip çıkalım cennet vatanımıza. Sahip çıkalım Laik Cumhuriyetimize. Sahip çıkalım demokrasimize…
Elbette yeniliklere açık olalım, elbette daha güzeli, daha iyiyi arayalım… Ancak bulanmadan, donmadan akalım geleceğe.
Milli birlik ve güven duygusuna yaşayarak ihtiyaç duyduğumuz bu zaman diliminde birlik inancının, vahdaniyet âleminden sağanak sağanak vicdanlara akıp insan ruhunda coşkun duygulara dönüşmesini ve bu duyguların fert ve toplum hayatında merhamet, adalet, insaf, hakkaniyet gibi üstün değerler şeklinde karşılık bulması başlıca dileğimizdir.
Fitne ve ihtilaftan uzak kalarak, kardeşlik, bütünlük, sevgi, huzur ve samimiyet zemininde mensubu olduğumuz Türk Milleti’nin, siz mümtaz değerlerimizin yeni yılını kutlar sağlıklı günler esenlikler dileğiyle;
Bu toprakları bize vatan yapan Ebedi Başbuğumuz Mustafa Kemal Atatürk, aziz şehitlerimiz, gazilerimiz, kutlu ruhlarınız şad olsun. Büyük Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti ebediyete kadar var olsun.

Ali Kemal Gül
Ali Kemal Gül
Kimya Mühendisi - Eğitimci

Seçtiklerimiz

spot_img