Milli Eğitim Bakanlığı, daha yasası yeni kabul edilen 4+4+4 kesintili eğitim sisteminin içini doldurmadan ortaöğretimi yeniden düzenlemeye kalkıştı. Bütün ortaöğretim kurumları ile ilgili mevzuatı tek yönetmelikte toplama çalışmasını başlattı. Yeni hazırlanan Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği taslağı, Bakanlık bürokratlarınca tartışılsın diye eğitim sendikalarına verilip oradan da basın yoluyla kamuoyunun gündemine taşındı. Her ne kadar sayın Bakan, bu iş kendi haberi olmadan yapıldığı için bürokratlarına bozulduysa da, lise öğretimi için mutfakta neler tasarlandığını öğrenmiş olduk.
Lise öğretimi, ilköğretimin eksiklerini telafi ederek yüksek öğretime öğrenci hazırlayan eğitim kademesidir. Bu kademedeki eksiklikler, üniversite eğitimini de doğrudan etkiler. Liselerimizin şu andaki durumlarını ve başarılarını şöyle bir gözden geçirelim.
Zeki ve çalışkan öğrencilerin sınavla öğrenci alan özellikli liselere, mesleki eğitime eğilimi olan öğrencilerin diploma notlarına göre meslek liselerine yerleştirilmesinden sonra geride kalan büyük öğrenci grubu genel liselere girmektedir. Diğer liselere sınavlar veya çeşitli kriterlerle ve öncelikle öğretmen seçilip atanırken ve öğretmen açığı bırakılmamaya çalışılırken, genel liselere belli bir kriter gözetilmeden öğretmen atanmakta, öğretmen açığı bulunup bulunmadığına bakılmamaktadır. Sınavla öğrenci alınan özellikli liselerde ve meslek liselerinde haftalık 45-40-35 saat ders okutulurken, genel liselerde bu 30 saate inmektedir. Sınavla öğrenci alınan okullarda sınıf mevcutları 24-30 iken, bu genel liselerde 40-5o kişidir, bu büyükşehirlerde 60-70’e kadar yükselmektedir. Sınavla öğrenci alınan liselerde sınıf geçme başarısı yüzde 80-90’larda iken, bu genel liselerde yüzde 60-70’lere inmektedir. Üniversite giriş sınavlarında, örgün eğitim yapan fakültelerin yüzde 90 kontenjanını sınavla öğrenci alan liselerin öğrencileri, yüzde 10’unu ise genel liselerin ve meslek liselerinin öğrencileri doldurmaktadır.
Sonuç olarak, çoğunluğu genel lise öğrencisi olmak üzere her yıl 400-5oo bin öğrenci üniversiteye girememekte, milyonlarca işsiz lise mezunu sokaklarda gezinmektedir. 2012 Yükseköğretime Geçiş Sınavı(YGS)’na giren 1.8 milyon öğrencinin başarı ortalaması, 40 soru üzerinden 3’tür. Uluslararası Pisa Matematik yarışmalarında öğrencilerin en son sıralarda yer alması da lise öğretimimizin kalitesi hakkında en somut gösterge olarak önümüzde duruyor. Kısacası, lise öğretimi sürekli kan kaybediyor.
Lise öğretiminde bu kadar olumsuzluk yaşanırken ve başarı dibe vurmuşken, taslak halindeki Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği neler getiriyor, bir de ona bakalım.
- Liselerde özürsüz devamsızlık 45 güne çıkartılıyor.
- Ders saatleri 45 dakikadan 40 dakikaya, teneffüsler 10 dakikadan 5 dakikaya indiriliyor.
- 6 dersten takıntısı olan bir üst sınıfa sorumlu geçebilecek.
- Tüm lise türlerinde yılsonu başarı puanı 50 olanlar doğrudan sınıfı geçebilecekler.
- Fen Liseleri ile Sosyal Bilimler Liselerindeki 26 olan sınıf mevcutları 30’a çıkarılacak.
- Çalışkan öğrenci 4 yıllık liseyi 3 yılda bitirebilecek ve o yıl üniversite giriş sınavlarına katılabilecek. Fakat, başarılı öğrenci erken mezun olduğu için okul birincisi seçilemeyecek.
Şimdi yapılacak bu yeniliklerin lise öğretimine neler getirip neler götüreceğini şöyle bir değerlendirelim.
- 45 gün özürsüz devamsızlık, lise son sınıfları sahte rapor almaktan kurtaracağı için yararlı olabilir. Ama ara sınıflarda bu durum kesinlikle düşünülmemelidir, bu sınıflarda halen geçerli olan 20 gün özürsüz, 25 gün özürlü devamsızlık yapma durumu devam etmelidir. Zaten 180 iş günü ile öğretim süresi en kısa olan ülkelerden biriyiz. Öğretim yılı 1. ve 2. döneminin ilk ve son haftalarında da doğrudürüst ders yapılmadığını düşünürsek, 45 günlük özürsüz devamsızlıkla birlikte toplam devamsızlık 65 güne çıkar. Bu devamsızlığı düşersek, öğretim yılı 115 güne iner. Buna kar, deprem, bayram vd, tatiller dahil değildir. Bu devamsızlıkla okullarda düzen ve disiplin tamamen bozulur, öğrenci başarısı kesinlikle düşer.
- Ders saatlerinin ve teneffüslerin beşer dakika düşürülmesi, hem başarıyı düşürür, hem de öğretmenle öğrenciyi karşı karşıya getirir. Çünkü, beş dakikada öğrenci hiçbir ihtiyacını gideremeyecek ve dolayısıyla öğretmenden sonra sınıfa girecektir. Aslında bu öğretmenler için de geçerlidir.
- 6 dersten takıntısı olanın bir üst sınıfa geçebilmesi, yılsonu başarı ortalaması 50 olanın doğrudan sınıf geçebilmesi, yani sınıfta kalmanın zorlaştırılması tek sebebe bağlıdır; öğrenci akışını hızlandırmak. Çünkü, 4+4+4 yasası ile lise öğretimi de zorunlu eğitim kapsamına alındı. Şimdi, daha önce okullaşmayan 300-350 bin öğrenci daha sisteme dahil olacak, ama fiziki kapasite yetersiz. Hiçbir hazırlık yapılmadan bu değişiklik yapılıyor. Zaten liseler 2005’te 3 yıldan 4 yıla çıkarılırken de, yüzde 30 fiziki kapasitenin arttırılması gerekirken, hiçbir çalışma yapılmamıştır.
Şimdi Bakanlık okullardaki idareci odalarına, laboratuarlara, salonlara gözünü dikmiş, buralardan yeni sınıflar çıkarmaya çalışıyor. Başbakan “Dershaneler kapanacak” diyerek buralara giden öğrenci akışını durdurdu. Bakanlık şimdi de soruyor: “Dershaneniz okul olarak kullanılmaya müsait mi?” Müsait olanları da kiralayıp okul yapacak. Zaten Bakan açıkladı: “Problemi kiralık okullar, kiralık dershanelerle çözeceğiz”. Sultanbeyli yeni kurulduğunda kiralık kahvehanelerde, dükkanlarda eğitim yapılıyordu. 25-30 yıl sonra tekrar o günlere mi döneceğiz? Bu da yetmeyecek, çünkü açık büyük, gerekirse haftalık ders saatleri azaltılıp normal öğretim yapan okullar çift öğretime geçirilecek. Gelişmiş ülkelerin hiçbirinde çift öğretim yok, ama galiba bizde genelleşecek. Sizin anlayacağınız kral çıplak ki, ne çıplak.
- Onun için sınıf mevcutları yükseltiliyor, onun için 4 yıllık lise öğretimi 3 yılda bitirtiliyor. Çünkü, acilen sınıfa ihtiyaç var. Öğrencinin hangi kalitede yetiştiği değil, ne zaman mezun olup sırasını boşalttığı önemli. Liseleri 4 yıl yaparken, AB standartlarına uymak için böyle yaptıklarını söylemişlerdi. Bugün madem çalışkan öğrenciye 3 yılda mezun olma hakkı veriyoruz, gelin hep birlikte liselerin öğretim süresini 3 yıla indirelim. O zaman liselerimizin dörtte bir kapasitesi açığa çıkacak ve Bakanlığın çıkmazı büyük ölçüde çözülecektir.
- Bir başka gariplik de, 3 yılda mezun olan çalışkan öğrencilerden okul birincisi seçilmemesi. Halbuki okul birincisinin üniversiteye girişte bazı avantajları var, bundan 4 yılda mezun olanlar yararlanacak, bunun adalet neresinde? Bu doğrudan doğruya çalışkan öğrencinin cezalandırılmasıdır.
- Yönetmelik taslağındaki; Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı yetişmenin okulların amaçlarından çıkarılıp öğrencilerin amaçları arasına konması, sınıflardaki Atatürk resimlerinin Türk büyükleri köşesine dönüştürülmesi, öğrenciyken evlenenlerin kaydının silinmemesi, seçmeli derslerin seçilebilmesi için tercih eden öğrenci sayısının 10’dan 8’e indirilmesi, Fen-Sosyal Bilimler-Anadolu ve Meslek Liselerinden Anadolu İmam Hatip Liselerine geçiş hakkı verilmesi gibi önemli değişiklikler üzerinde durmuyorum.
- Ayrıca, Bakanlığın 2013 yılında bütün genel liseleri Anadolu Lisesi yapma hedefi var. Aslında açıkça söyleyeyim, genel liseler Anadolu Lisesi olmayacak, Anadolu liseleri genel liseye dönüştürülecek. Büyük ihtimalle ders saatleri 35’ten 30’a indirilecek, bu indirim de gittikçe kuşa döndürülen yabancı dil ders saatlerinden yapılacak. Nedense bazıları bu Anadolu Liselerini pek sevmediler. AB’ye girme ve küreselleşmeye uyum sağlama lafları gerçek olsaydı, ülkenin iyi lisan bilen insan ihtiyacını karşılamak üzere kurulan bu okullar sıradanlaştırılmaz, güçlendirilirdi.
Kırk yılını eğitime adamış biri olarak, liselerimizin zaten çok düşük olan başarısının, sınıf geçmede yapılan bu kolaylaştırmalarla daha da düşeceği ve dibe vuracağı endişesini taşıyorum. Korkum şu, bu kolaylaştırmalarla daha da gevşeyecek olan lise öğrencilerinin büyük bir kısmı, süresi içinde liseyi bitiremeyip Açık Öğretim Lisesine gideceklerdir. Türkiye, yakın bir zamanda yarım yamalak okuyan yarı aydın lise mezunları ile dolup taşacaktır.
Yazıktır bu eğitime, yazıktır bu ülkeye. Bu ülkenin geleceği ile oynamak, doğrudan doğruya intihardır. Bir an önce aklımızı başımıza toplayıp, bu taslağı bir defa daha gözden geçirip, bilimin, eğitimin ve ülkenin gerçeklerine göre yeniden düzenleyelim. Hedefimiz, 2023’te eğitimde de ilk on ülke içinde yer almak olmalıdır.