Yeni Cahiliye Devri

71

     Neylersiniz ki
“Tebeddül-ü esma ile hakaik tebeddül etmiyor.” / “İsimlerin değişmesiyle
gerçekler değişmiyor.” Hem değişmez de. “Altun palan vursan eşek yine eşektir.”
Hırsızın ismi “Emin” olsa ne yazar? Değil midir ki o kişi hırsız…

     İlmiyle âmil olmak
diye bir hüküm var. Yani bildiğini yapacak. Bildiğini uygulayacak. Yaptığı,
bildiğini gösterecek. Yaptığı, bildiğinin aynası olacak. Yoksa sırf bilgi
yarımdır. Eksiktir. İnsanı felâh ve kurtuluşa götürmez. İman amelle, inanan
inancının gerektirdiği ile âmil olmazsa; inancının isteği doğrultusunda yaşamaz
ise, o iman kör, topal, elsiz ve ayaksız demektir. Görmeyen göz, tutmayan el, yürümeyen
ayak nasıl ki yok hükmündedir. Yaptırımı olmayan inanç ve iman da yok sayılır.
Çünkü insan; inandığı gibi yaşamıyorsa, yaşadığı gibi inanmak zorunda kalır!
Boşuna dememiş şair:

 

          “Âyînesi
iştir kişinin lâfa bakılmaz.

            Görünür
kişinin rütbe-i aklı eserinde.”

 

     İşte bugün yeni
bir “Cahiliye Devri” ile karşı karşıyayız! Hattâ Cahiliye Devri’ni yaşıyoruz.
Kimimiz fiilen, kimimiz seyirci olarak.

     Hem de bütün
dehşetiyle, bütün korkunçluğu, bütün zulmüyle tam bir Cahiliye Devri’nin
içindeyiz. Ya fiilen ya figüran olarak ya da -ister istemez- seyirci kalarak.

     “Cahiliye Devri”
tâbiri aslında, İslâmiyetten önceki Arapları anlatır. Tasvir eder. Onların
nelere inanıp, nasıl yaşadıklarını gözler önüne serer.

     Türk-İslâm Ansiklopedisi’nde
belirtildiği gibi “Cahiliye Devri” tâbiri, bilgisizlikten ziyade -sandığımızın
aksine- saldırganlığı ifade eder.

     Bu isimlendirme,
bizzat Cenabı Allah tarafından yapılmıştır. Kur’an-ı Kerîm eski Arapların
âdetlerini “Cahiliye Devri âdetleri” olarak vasıflandırır. ( Türk-İslâm
Ansiklopedisi I, İstanbul-1982 s. 41)

     Meâl ve anlamını
geniş tuttuğumuz kimi âyetlerde geçen kelimelerin mânâlarını parantezler içinde
-özellikle- ABD’ye uygulayarak vermeye çalışacağız. Böylece hem Kur’an’ın her asrı
kuşatan ve kucaklayan mucizeliği anlaşılacak. Hem  de ABD ve onun gibilerin sonlarının ne
olacağı, gün gibi açıkça görünecektir:

     “Ne zaman onlara
(ABD ve AB’ye) yeryüzünde nifak çıkararak, inançsızlarla (kozmopolitlerle)
işbirliği yaparak, fesat çıkarmayın. Ülkede insanları bölerek (aslî unsurlara,
ayrılık-gayrılık dâvâsı güttürmek isteyerek) bozgunculuk yapmayın denilse.

     “Biz ancak
(durumu) ıslah ediciyiz. Düzen(i demokrasiyi) sağlayıcıyız!

     “Biz sadece
barıştan yanayız. (Ülkeleri kaynayan kazana çevirerek mi?)

     “Ortalığı
düzeltmekten (yani karıştırmaktan) başka işimiz yok! Derler.

     “Din ve dünya
işlerini (yalnız biz biliriz), sosyal ilişkileri (ancak biz) düzgün
yaşayanlarız! Derler.” (Bakara: 11)

     “Gözünüzü açın!
Aldanmayın! Doğrusu onlar, asıl onlar (ABD ve AB resmiyeti) Allah’ın emrine
karşı gelmektedirler. (Halklarına rağmen, onlardan gerçekleri saklayarak ve
siyasetlerini destekleyecek biçimde, onları zihnen hazırlayarak ve bu şekilde)
isyanları sebebiyle gerçekten fesatçıların ta kendileridir.

     “Ortalığı ifsat
ederler. Karıştırıp dururlar. Bozgunculardan başka bir şey değildirler. Fakat
bunu (işlerine gelmediği için) anlamazlar. (Anlamak istemezler.)

     “Çünkü şuur ve
bilinçleri yerinde değil. (Menfaat ve çıkar gözlüğü; gözlerine başka bir şey
göstermez olmuş.) Bunun için yaptıklarının farkında bile olmazlar.” (Bakara:
12)

     “Bunlar bir de
inananlara (bölmek istedikleri ülke insanlarına ve onların resmî kişilerine)
rastlayınca, onlarla karşılaştıkları zaman sözde ‘Amenna!’ ‘Biz de inandık!’
(Sözde biz sizinleyiz!) derler. Kendi şeytanları ile liderleriyle
(kışkırttıkları yöre insanları ve bazı azınlıklarla) halvet olup (onlarla)
başbaşa kaldıklarında ise, ‘Emin olun biz (ayrılık-gayrılık gütmenizi
istediğimiz kişiler olduğunuz için) sizinle beraberiz. Sadece onlarla
(vatanlarını böldürmek ve parçalattırmak istemeyenlerle) istihza ve alay
ediyoruz (o kadar).’derler. (Bakara: 14)

     “Asıl Allah
onlarla (ABD ve AB resmiyeti ile) istihza / alay eder. Onları tuğyan / azgınlık
ve taşkınlıkları içinde bırakır. Onlara mühlet / geçici bir zaman tanır.
Böylece onlar, bir müddet serserice, başıboş olarak (başta Irak olmak üzere
Orta Doğu, Orta Asya ve Balkanlarda hatta kısmen Kafkasya ‘da) döner, dolaşır
ve bocalar dururlar (ve sonunda) sürüklenip giderler.” (Bakara: 15)

     “Allahın alay
etmesinden maksat, münafıkların (ikiyüzlülerin) alay etmelerinin karşılığını
vermesidir. Meselâ haylazlık ederken sinsice gülen çocuğunu tehdit eden annesi
‘Sen gül, ben de sana gülerim!’ derken, onun gülmesinin tamamen farklı şekilde
olması gibi.”

     “İşte onlar (ABD
ve AB resmiyeti) öyle kimselerdir ki (halklarına rağmen) hidayeti / doğru yolu
yani Allahın, kitap ve Peygamberlerle gösterdiği yolu bırakmışlar. Ona karşılık
(dış politikalarında) dalâleti / sapıklığı (başka ülkeleri karıştırmayı);
başlarına belâ olarak satın almışlardır.

     “Onların
ticaretleri de kâr getirmedi. Kazançlı çıkmadı. Hidayete erenlerden de
olmadılar. Yani doğru yolu da bulmuş değillerdir.” (Bakara: 16)

     “Onlar (ABD ve AB
resmiyeti) sağırdırlar. Çünkü duyan kulakları Hakkı duymuyor. (Çünkü buna
menfaatleri engel oluyor.)

     “Onlar
dilsizdirler. Çünkü konuşan dilleri Hakkı konuşmuyor. (Çünkü buna çıkarları
mâni oluyor.)

     “Onlar kördürler.
Çünkü gören gözleri hakikati görmüyor. (Vahiy ışığından mahrumiyet, gözlerinin
işlevini gideriyor.)

     “Bu sebeple artık
onlar Hakka dönmezler. Daha doğrusu dönemiyorlar.” (Bakara: 18)

     “(Evet ABD ve AB
ikilisi, birçok) ülkede fesat çıkarmağa çalışır, ürünleri ve nesilleri
mahvetmek için uğraşır.

     “Allah elbette
fesadı / bozgunculuğu sevmez.” (Bakara: 205)

     “Bu âyette ülke
istikbâlinin / geleceğinin en önemli iki rüknüne / temel direğine dikkat
çekilmektedir. Çünkü maddî ve ekonomik hayatın esası ürün; manevî hayatın esası
ise yeni nesillerin iyi yetiştirilip eğitilmesidir.”

     İşte bu iki hayatî
unsura tasallutu / tebelleş olması var ABD ve AB resmiyetinin!

     Halklar ise
masumdur. Büyük çapta ses çıkaramayışları; olan bitenden yeterince haberleri
olamayışları yüzündendir. Yoksa gerçeği ve doğruyu bilen yığınlar, asla menfîde
/ insanlık dışı işlerde böyle sessiz kalmazlardı. Ne yapıp edip bir yolunu
bulup karşı çıkarlardı.

 

          Cahiliye
devrini aratmıyor hiç ABD(e)!

          Soruyor
insanlık hakiki medeniyet nerede?

 

          Ne yaşlı
diyor, ne çocuk ne de kadın kız!

          Tek bildiği
şey, menfaattan aldığı hız!

 

          Bu gidişle
emin olun, olacak sonları hüsran!

          Bilin ki, elbette aleyhlerine işliyor zaman!

 

          Şüphesiz, sonları
gelecek uzak değil çok yakın!

          Yeter ki siz,
ümitsizliği bir kenara bırakın.

 

          Ümitvar olun,
ne yapsalar boş, ne etseler nafile.

          Geliyor
İslâmın güzellikleri, kafile kafile.

Önceki İçerikAman Dikkat, Salgın Bitmedi!
Sonraki İçerikBir Ayasofya Hatırası da Benden
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.