Sayın Murat Güzelce “Yeni Demokratik Anayasa Paneli Nevşehir Buluşması”nın davetiyesini faks ile gönderince en son 10 yıl kadar önce gittiğim Nevşehir’e bir kez daha “merhaba” dedim. Tasavvuf tarihçisi, şair Ürgüplü Osmanzade Hüseyin Vassaf, Fethi Baba, Mahfi Baba, Nedim, Seyyid Vehbi, Dürri ve Asım, Şeyhülislam Ürgüplü Hayri Efendi’yi yetiştiren “Şehirler Şehri Nevşehir-i Dilara”ya yol göründü.
Toplanılacak mekan olan İstanbul Eyüp Sultan’da akşam ve yatsı namazlarının lezzeti, okunan ezan, kamet ve Kur’an-ı Kerimlerin tadları, yansıması, vecd içindeki o insanların nuraniyeti daha bir başkadır bu maneviyat kuşatmasında. Beş otobüs peşpeşe sıralandı yarım asırlık Nevşehirliler Kültür, Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği öncülüğünde. Çok sayıda sivil toplum kuruluşu temsilcisi var bendeniz gibi. Daha çok da kentlerimize özgü Adıyaman, Ahlat, Çanakkale, Egeliler, Güneysu, Kahramanmaraş, Konya ve Rize gibi dernek, vakıf ve platform temsilcileri. 81 il temsil edilmiş, 15 STK katkı vermiş “Yedi İklim Tek Yürek ” projesine.
Geçikenler Helalleşmeli
Üç saat kadar rötarla yola çıktık. İstanbul otoban çıkışında geç kalanlarımızı beklemek üzere yasağa rağmen aracımız park ettirilince sürücümüz heyecanla “Otobüsümüzü bağlarlarsa hiç gidemeyiz” dedi panik içinde. Allahtan yetkililerin uyanmamış haline denk geldi otobüsümüz; sürücümüz kontağı çevirdi, pedala bastı, gaz verdi ve yürüdük.
Benim aziz dostum, bir radikal Büyükdoğucu aydınımız, Bahçelievler’in eskimez, İstanbul TYB’nin taze başkanı Muzaffer Doğan orkestra şefi formunda mikrofonu eline aldı, yeni dostlarla iletişim kurdu, tanıttı, Necip Fazıl’ı seslendirdi esasa inerek, temele kök salarak. Nevşehirliler Derneği Reis-i Umumisi Aşiret Dalcı da “sevmek, paylaşmak ve kardeşce yaşamak” dedi özetin özü olarak. Vücut dili bile dostluğun pekişmesine bir mesajdı; hem latif, hem nazik ve hem de sevgiyle kuşatıldık.
Her Kentte STK İhtiyacı
Orta Anadolu Eğitim ve Kültür Başkanı Dr. Doğan Birgül’ün, İstanbul eski Valisi Vefa Poyraz’ın kulakları çınlatıldı. Bu derneğimiz neler yapmış bakın; Nevşehir dergisi enfes yayınlanıyor. Başarılı öğrencilere burs veriliyor. Hemşehriler arasında projeler, öneriler, eleştiriler paylaşılıyor. İletişim kuruluyor herkesle ve her kesim ile. Barıştan pay almak hedefleniyor. Bahçelievler Kocasinan’da dernek genel merkezi inşa ediliyor, kültür kompleksi adımı atılıyor. Dayanışma, kaynaşma ve paylaşma etkinlikleri düzenleniyor. Maruf insanlara vefa gösteriliyor. Festival de eksik değil gündemlerinde; Balon ve Türkmen Şöleni, kitap yayını, adres fihristi notlarıyla tamamlanacak gayretler.
İstanbul Medeniyet Üniversitemizin değerli öğretim üyesi Doçent Dr. Fehmi Yılmaz koşturmaktan yorulmadı, dinçleşti, en güzel örneği verdi gençlere, akademisyenlere tevazuuyla tarihçi notu düştü bizlere. Yüreğine sağlık hocam.
Sandukadan Çıkan Şualar
Ankara, derken Kırıkkale ve nihayet TŞOF tesislerinde gün ağardı. Ancak soluğu 12 bin nüfuslu Hacıbektaş’ta aldık. Ahmet Yesevi ekolünün Anadolu’da en etkili temsilcisi bir veli Hacı Bektaş. Kültür hayatımızın mimarı Hacı Bektaş Veli’nin dergahını gezdik. Bir üniversite kampüsü burası gününün şartlarına göre. Eren’in deyişi şöyle; ” Ariflerin aslı sudandır. Bunlar marifet taifesidir. Su hem kendi temizdir, hem de temizleyicidir.” Bir başka deyişi de dikkat çekici ” Vay sana ki, içinde kibir, haset, cimrilik, düşmanlık, tamah, öfke, gıybet, şamata, maskaralık gibi nice şeytan fiili varsa, suyla yıkanıp nasıl arınacaksın?”
Hacı Bektaş Veli Külliyesi’nin etrafı hatıra eşya satıcısı standlarla dolu. Otel ve pansiyonlar da var. Tertemiz bir kent. Hacı Bektaş Veli belli bir kesimin değil hepimizin velisidir. Nitekim yanlış anlamalara meydan vermemek için, Diyanet İşleri Başkanlığımız Hacı Bektaş Veli’nin eserlerini mevcutlardan değil de sandukadan çıkartarak orijinalini yayınladı, iyi de etti. İstismardan kurtardı bu büyük İslam alimini. Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı Dr. Cenksu Üçer Dedeman’da iyi ki böyle doyurucu açıklamalar yaptı heyetimize.
Saat 10.00’a çeyrek var. Nevşehir Dedeman’a vardık. Önce taam, çünkü 15 dakika sonra otel restoranı kapanacak. Açık büfe kahvaltı ister istemez zaman aldı, sonra odalarımıza çekildik, geç kalanlarımızdan dolayı rötar yapınca istirahat etmeden “nasıl bir anayasa istiyoruz” için konferans salonuna indik.
Anayasa Toplumun Bütün Kesimleri İçin
Oturumu Nevşehir Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Filiz Kılıç yönetti. Başkan hanım olunca tebliğ sunan aydınlarımız süreye uymaya çalıştı. Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş duayen ve hocaların hocası olarak ilk konuşmayı yaptı. Ardından Okan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Koçak hepimizin anlayabileceği bir hukuk diliyle konuştu; nasıl bir anayasa?
Hani bir hikaye vardır; ABD’de balonların moda olduğu, adına kulüplerin kurulduğu bir dönemde bir grup balonla gezerken kayboluyorlar gökyüzünde. Yavaş yavaş aşağı inerek nerede olduklarını öğrenmeye çalışıyorlar. Villasında bir adam havuz başında gazete okuyor, havadan ona sesleniyorlar. Nerede olduklarını öğrenirlerse rota çizecekler. “Beyefendi şimdi biz neredeyiz?” Adam gözlüğünü çıkarıyor, havadaki balona bakıyor ve diyor ki “Balonun içindesiniz!” Balondakiler hayretler içinde birbirine bakıyor. “Bu adam kesinlikle bir avukatttır, bir hukukçudur. Biz kendi işimize bakalım.”
Yaşanabilir ve Uygulanabilir Bir Esas
Prof. Dr. Ersan Şen çok alkış aldı hemşehrilerinden. İstanbul Milletvekili Metin Külünk bu işe gönül vermiş, katarlarını sürükleyen lokomotif gibi bir genç siyasetçi. Güneysu, Çanakkale ve Nevşehir’den sonra Bingöl’deki anayasa toplantısına davet etti dinleyicileri. Süreç devam ediyor. Dört dönem milletvekilliği imtihanını iyi vermiş Mehmet Elkatmış da değerlerine bağlı çağdaş hukuk devleti ve insan hakları mücadelesi için gayretlerini hiç eksiltmemiş.
Programın özeti çıkarılırsa şöyle noktalanabilir; toplumun bireyleri ve kesimleri biraraya gelip paylaşabilirlerse problemler çözülür. Ben değil biz olunmalı. Sivil toplum sesini duyurabilmeli. Eksikliğini hissettirebilmeli. Yeni anayasa toplumu ayrıştırmasın, bütünleştirsin. Toplumun her kesiminden gelecek taleplere yeni anayasa cevap verebilmeli. Sadece hukukçular değil toplum yeni anayasada kendini bulabilmeli. Anayasa yaşanabilir ve uygulanabilir olmalı.
Plaket konusunda cömertiz. Bu çalıştayda da öyle oldu. Bazı arkadaşlarımızın hanımı kızıyor “evde koyacak yer kalmadı artık ” diye. Protokol konuşmaları da “merhaba” demekten öteye gitmemeli, ispat-ı vücud biçiminde uygulanmamalı.
Eskimez Mushara’dan Taze Nevşehir’e
Akşam Fenerbahçe’nin maçı var. Beş yıldızlı otelde maç izlenmez mi, maalesef olmadı, çünkü Dedeman süper lig’e abone değil! Lobide telefon mesajlarıyla netice alırken, yeni dostlarla muhabbetlerimiz kavileşti. İkinci ve son gün Kapadokya gezimiz var. Sabah altıda kalkabilenler balon seyahati yapabilecek. Bize 150 TL, ötekilere 150 Euro. 24 kişi katılmış. Parayı verenlerin yüzü gülüyor kıskandırarak.
Nevşehir’de Prof. Dr. Mehmet Altan küresel vicdanı anlatmış bilbortlara göre. Necip Fazıl köprülü kavşağı inşa halinde. Üzüm Salkımı Anıtı’nı geçerken, Muzaffer Doğan 15 çeşit Nevşehir üzümü saydı. Nevşehirli Damat İbrahim Paşa Anıtı sürekli yer değiştirmiş kentte. Hasan Emmi yatırı bir halk kahramanı olarak dikkat çekiyor. Sempozyum sonrası Kapadokya gezimiz başladı 5 otobüsle.
Otobüsümüz Zelve Vadisine yol aldı. Etraf üzüm bağları. Henüz filiz veriyor. Paşa Bağı’ndaki peribacaları muhteşem. Turist kaynıyor üstelik. Hususan da Japonlar. Avanos’tan geçtik, ilerde Çavuşin Kilisesi dikkat çekiyor. Otobüs içinde Nevşehir Testi Kebabı’nın Tokatlıların götürdüğü tartışması var. Kim tesçil ettirir ise o kazanıyor. Galibiyet dolayısıyla Tokat’ta kaldı. Gizli Bahçe’den Göreme’ye kuş bakışı bir harika. Tavsiye ederim. Herkes fotoğraf çekme yarışına girdi.
İlimon Ektim Taşa Mı?
Uçhisar ve Kalesi de öyle. Burada bir ayrıntı 300 Fransız aile yaşıyor. Gelmiş buraya yerleşmiş, organik hayata başlamışlar. Uçhisar Camii vakit namazlarında dolu ve tertemiz. Bölgede toprak altından kefeki taşı başta olmak üzere 20 ayrı çeşit taş çıkarılıyor. İnşaat alanları bu taşlarla tezyin edilmiş. Müthiş bir şey.
Nevşehir Kalesi’nde kentsel dönüşüm başlatılmış. Aşağısında ise 7 cami yer alıyor. Göre tamamen boşaltılmış. Buranın elması ve eşeği meşhur dediler. Yol üzerinde bazı tarlaların anız yakmasına şahit oluyoruz. Yedi kata kadar ulaşan yeraltı şehirleri ise Kaymaklı ve Derinkuyu’da. Kasabalarda da 5 yıldızlı oteller var. Derinkuyu’da Belediye Başkanı Ahmet Balcı’yı ziyaret ettik. Yazıhüyük’de ise Belediye Başkanı Cengiz Çavdar’a taziyeye gittik. Hatırlarsanız Ankara’da elleri ve ayakları değiştirilen, ancak başarısız ameliyat sonucu vefat eden Şevket Çavdar, Cengiz Bey’in akrabası. Yazıhüyük’te Şafak Topraktepe Kültür Parkı bahçesinde Türk Cumhuriyetleri bayrakları dalgalanıyor. Çok şık.
Derinkuyu Kilisesi hala dimdik. Demek medeniyetler çatışmıyor. Heykeltıraş ve Mimar Hakkı Atamanlı İran’da gördüğü şekliyle şerefesiz minareli Park Camii’ni sanayide sarı taştan inşa etmiş. Patates bolca ekiliyor bölgede. Fasulye ve kabak bunu takip ediyor. Kabak çekirdeği Ürgüp’te sütle kavrularak pazarlanıyor. Herkes kilo kilo aldı. Ancak üretici dertli. Kabak çekirdeğini toptan 3.5 TL üzerinden satmışlar. Kabak çekirdeği İstanbul’da 18-27 TL’den satılıyor. Bölgede bu resim böyle de ancak, çömlekçilik iddialı bir sektör.
“Olmas İse Olmaz”Lardan Bir Kaçı
Suvermez’in Rumlar bölgede mukim iken eski adı Sırvermez’miş. Başta Bizans olmak üzere bölge çok değişik medeniyetlere analık etmiş. İsimleri daha sonra halk değiştirmiş. Gurbetçiler memleketlerine geldiklerinde bir aylık tatil için tarlalarının içine evler yapmışlar. Dolayısıyla ekonomiye katkısı gerektiği gibi olmamış bu tasarrufun. Rum evleri ise verimli topraklara değil, dağ eteğinde inşa edilmiş! Çelişki dikkat çekici.
Suvermez kasabasında ikindi vakti yöresel öğle yemeği yedik. İsimlerini öğrenemedim ama sofra cömertçe hazırlanmıştı. Adeta ikramda yarışıldı. 300 kişiden fazla idik sofrada.
Taam sonrası Ihlara Vadisi’ne doğru yola çıktık. Saat 18.00’den sonra giriş yasağı varmış. Gerçekten bir tabiat harikası Ihlara. Uçurumun aşağısı vadi, içinden sular akıyor, toprak münbit. Yerleşim dikkat çekici . Düşündürüyor izleyenleri irkiterek.
Kültür Gecikmesi
Aksaray’a doğru yol alırken Selçuklu mimarisi örneklerini görüyoruz kümbetler gibi. Topraktan sıcak şifalı sular fışkırıyor. Siga Termali, halkın deyişiyle Ziya Hamamı böyle bir yer. Kaplıca ve termal tesisleri var. Lüks oteller ve tatil köyleri mevcut. Belki de çok geç kalınmış bu programlara. Orhan Ağaçlı tesislerinde mola verdik. Sonra ver elini İstanbul. Muzaffer Doğan bir esprisiyle herkesi düşündürdü. “Yaşlılar, lütfen gençlere yer veriniz!.” Çünkü İstanbul halk otobüslerinde, toplu taşıt araçlarında abur cubur yüksek sesle cep telefonları konuşmasının yanında kimse kimseye yer vermiyor maalesef, umursamıyor da. Eğitimde kültürün gecikmesi toplu taşımada da kendini ele veriyor.
Sivil toplumumuza galiba burada da iş düşecek. Ne dersiniz?
Tek yürek olarak yedi rengimiz İstanbul’a yağmurla girdi, nisan bereketi ve bahar rahmeti yüzleri güldürdü. İstanbul sokakları renk renk çiçeklerle donandı, her boy ve renkte lalezar oluştu. Lalenin ömrü maalesef fazla değil, 30 gün kadar, ancak Allah’tan edebiyatımıza iyice yerleşti, bir zaman dilimine de adını verdi. Nedim’i günümüze taşıdı bu markamız.