Muhterem ağabey,
Pas tutmuş yüreklerimizin cilası ağabey…
“Bu ülke”nin gerçek vatanseverlerinin, fedakâr ve çilekeş evlatlarının her dönemde hiç hak etmedikleri itham ve iftiralara maruz kalmalarına rağmen devletlerine ve kaderlerine küs(e)memelerinin, her tür baskı altında ve yokluk içinde vakur durarak hak, hakkaniyet, demokrasi ve özgürlük yolunda mücadeleye devam etmelerinin nişanı ağabey…
Yalanın, dolanın, iftiranın, vefasızlığın, riyakârlığın, yolsuzlukların ve yozlaşmanın kirlettiği siyaset batağında üzerine bir damla çamur sıçratmadan, elini kirletmeden, haysiyetine leke sürdürmeden, bizi biz yapan, bu toprakları vatan yapan değerleri şahsiyetinde temsil edebilen abide ağabey…
Rahat yatakta ölmek, “senin gibi yükü ağır bir dev”e, bir alperene çile olmaz mıydı?
Rahat yatakta ölen, çabucak da unutulmaz mıydı?
Ya Muhsin Reis gibi bir yiğidi unutmak, bu millete en büyük vebal olmaz mıydı?
Azametli duruşunla, aydınlık gülüşünle, müşfik bakışınla gönüllerinde taht kurduğun bu milletin bütün unsurlarıyla yüzünü sana dönebilmesi için, ay yıldızlı bayrağın göndere çekilmesi gibi gönülleri coşturan, kim olduğumuzu bir tokat gibi yüzümüze çarpan böylesine bir finalin takdirine hamdetme makamındayım…
Ben anladım ki, hasbelkader edindikleri mevkilerin gücünü istismar ederek seni yok etmeyi, yıllarca hücrelerde tutup bedenini, ruhunu ve aklını çürütmeyi hedefleyenler, Rabbim dileseydi, bütün güçlerini seferber etseler ayağındaki toza dahi ulaşamazlardı… Ellerindeki süper teknolojileriyle seni kurtarmayı bırak, naâşını bulmaya bile güç yetiremeyenlerin, dağın yanlış tarafından sinyal alanların senin dirine zarar vermeye ne güçleri olabilirdi ki?
Bunu biliyordun be Reis… Bunu her zaman en iyi sen biliyordun…
Bu yüzdendi, daha 20’li yaşlarında gözünü budaktan esirgemeden vatan, bayrak ve mukaddesat için başı çekişin…
Bu yüzdendi, nice kardeşlerini toprağa verdikten, nicelerinin de zamanın ve çıkarın baskısı altında yamulup posalaştığını müşahade ettikten sonra, 28 Şubat’ın postmodern darbe sürecinde, ayaklarına trilyonların döküldüğü eşiklerde, nefsine boyun eğmeyen 7 can dostunla demokrasinin dayanağı ve Atatürk’ün mirası TBMM’nin haysiyeti için direnişin…
Bu yüzdendi, aynı meşum oyunun tekrar ve çok daha acemice sahneye konmaya çabalandığı 27 Nisan 2007’de, CHP-DYP ve ANAP demokrasi sınavında tel tel dökülürken, faşizmin ayak seslerine ve darbeci zihniyete baş eğmeyişin…
Bu yüzdendi, her kritik dönemeçte, bu vatan ve bu millet üzerine oynanan oyunları deşifre edişin… Bu ülke’ye kasteden gerçek hainlerin kim olduğunu gösteren bir turnusol kağıdı gibi duruşun…
Bu yüzdendi, “… iki saniye sonrası belli olmayan bir hayat için dünyada fırıldak olmaya değmez!” diye haykırışın…
Ben senin üşümeni de anladım, Reis… Haysiyeti için bu kadar mücadele ettiğin TBMM ‘ne seçildiği anda şecaatini izhar eden, hakka değil güce tapınan, iki para etmez makam ve mevki için yıllarca kendisini yakın dost bilenlere, ekmeğini yiyip suyunu-kahvesini içtiği, sohbetleştiği insanlara iftira edebilecek kadar alçalabilen, insanların sosyal ilişkilerini bozmayı meslek edinmiş kalitesiz tiplerin, Maraş dağlarının buzundan soğuk nasırlı kalpleriydi seni üşüten…
Bir saniye sonrası belli olmayan şu kısacık dünya hayatında yolumuz zahiren pek kesişemese de, siyaset çizgilerimiz ayrı olsa da, gönlümüze sorulduğunda sen hep bizim ağabeyimizdin be Reis… Gıyabında konuşurken hep hürmetle “Muhsin Ağabey” diye andığımızdın… Mülkiye’deki öğrencilik yıllarımızda bir kez yanına uğradığımızı, çayını içtiğimizi hatırlıyorum… Sonrasında birkaç kez yakın çevrendekilerle de kesişti yollarımız… Maltepe’de, Kamu Çalışanları Vakfı’nda alperenlerin ilk tomurcuklarıyla hasbihal ettiğimiz günleri unutmadım… Belki bizi hatırlamaları güç ama Orhan Kavuncu’nun, İsmail Yıldızlı’nın bize kol kanat gerdiği öğrencilik çağlarımızda yüreğimize ekilen vatan, millet, bayrak ve insan sevgisinin, hak ve özgürlük sevdasının tohumları hiç kurumadı, can buldu, filiz verdi, ulu ağaçlar oldu bilesin…
Sen, bir insanın başına gelebilecek en büyük tecrübeyi yaşadın… Emanetin hakkını verdin… İşi bitirdin… Helal olsun…
Ben dâhil, bir saniye sonrasına elinde senet bulunmayanlar da, senin değil, kendi akîbetinin derdine düşsün!
Eğer hak edebilirsek, aynı sancak altında buluşabilmeyi umut ettiğimiz haşrin sabahına kadar, şimdilik eyvallah Reis… Her şey için teşekkürler…
Mekânın cennet, bu millete de seni unutmak haram olsun…