Emekli Yargıtay üyesi, Baha Arıkan anlatıyor;
Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nden Yargıtay’a geçişimizde ilk başkanımız, 4. Ceza Dairesi Başkanı Necmettin Zahir Sencer’dir. Müfettişliği zamanında da kendisini tanırdık. Necmettin Zahir, gerek hususi gerek vazife hayatı ifrat kelimesi ile hülasa edebilirdik. Yemesinde, içmesinde bilhassa çalışmasında ifrat elle tutulur, göz ile görülebilirdi. 1928 senesinde bizim savcı yardımcısı olduğumuz sıralarda, İstanbul adliyesini teftiş etmekte idi. Bir gün bizim de dâhil bulunduğumuz bir arkadaş grubu ile Sirkeci’deki Konyalıya öğle yemeği yemeye gittik. O zaman Konyalı yine aynı mevkide olmakla beraber hangar gibi konfordan mahrum bir yerdi. Fakat yemeklerinin nefaseti yine meşhurdu. Kasada, siyah, uzun sakalı ile Konyalı bizzat oturur en küçük bir garsonun ehemmiyetsiz bir hareketini dahi gözden kaçırmazdı. Necmettin Zahir Konyalıyı yanına çağırdı, kendisinin vazife icabı olarak bir ay müddetle İstanbul’da kalacağını, sabah ve akşam yemeklerini lokantasında yiyeceğini, götürü olarak bir ay içinde ne vermesi lazım geldiğini sordu. Konyalıda o tarihte bir öğün yemek 50 ile 70 kuruş arasında yenebilmekte idi. Konyalı düşündü, 50 lira yeter dedi. Necmettin Zahir derhal 50 lirayı çıkartarak verdi ve gelen garsona yemeklerini sipariş etti. İki şiş kebap onlar hazırlanıncaya kadar bana iki porsiyon karnıyarık getir dedi. Siparişler listede yazılı yemeklerin sekiz on çeşidinden hepsi de ikişer porsiyon olmak üzere devam etti. Konyalı oturduğu yerden gözleri yuvasından fırlamış bir halde seyrediyordu. Yemeğin sonunda elindeki 50 lira ile gelerek “bey bugünkü yediğin helal olsun, ben bu pazarlıktan vazgeçtim, al paranı geri” dedi. Pazarlık bu suretle bozulmuş oldu.