Suriye’de yapmakta olduğumuz “Barış Pınarı Harekâtına” destek veren ülkelerin sayısı maalesef bir elin parmakları kadar: Macaristan, İspanya, Katar, Pakistan, Azerbaycan.
Buna karşılık ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İsveç, Hollanda, Danimarka, Finlandiya, Kanada, Mısır, Lübnan, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, İran, Irak, Fas, Tunus, Cezayir, Yemen ve daha birçoğu Türkiye’yi kınayan ülkeler safında buluştular. Rusya ise tarafsız kalmayı tercih etti.
Kınamadan da ötesi, Almanya ve Fransa’nın silah ambargosu kararı silahlı kuvvetlerimizin gücünü kısıtlaması açısından oldukça önemli. ABD’nin F-35’lerimizi vermeme kararına ilave olarak yeni yaptırımlar da uygulayacağı açıklandı.
En acı olan üç tepkiden biri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ortadoğu politikasının temelini teşkil eden Filistin’in Türkiye’yi kınayanlar kervanına katılmasıydı. Daha yeni, 23 Eylül’de Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD’de BM salonunda konuşmasında, Türkiye’nin mesajlarını dünyaya anlatmak için kullanabileceği sürenin yarısını İsrail’e tepki ve Filistin’e destek mesajlarına ayırmıştı.
Acı olan tepkinin ikincisi, kralı öldüğünde bayraklarımızı yarıya indirip, üç gün yas tuttuğumuz S. Arabistan‘ın kınamasıydı.
Üçüncüsü de, KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın talihsiz açıklaması idi. Türkiye’nin “Barış Pınarı Harekâtı”nı ve 1974’teki “Kıbrıs Barış Harekatı”nı da eleştiren beyanatı yüreğimizi acıttı. Akıncı’ya Erdoğan ve diğer yetkililerden sert tepkiler verilmesi neyi düzeltir ki?
Bir zamanlar Cumhurbaşkanının en yakınlarından duyduğumuz bir savunma vardı: “Değerli Yalnızlık” diye. Diplomaside yalnızlığın değerli olması söz konusu olamaz. Mademki dünyada sözü geçen bir devlet olmak istiyorsun, dostları çoğaltıp, düşmanları azaltmanın yolunu bulmak zorundasın.
Karar Gazetesi’nde Taha Akyol haklı olarak soruyor:
“Batı’da her zaman Türkiye’nin karşıtları oldu; ama daima kuvvetli taraftarları da vardı. Şimdi niye yok? Amerika’da Ermeni tasarılarını durduranlar, Avrupa’da 2004’te Türkiye’ye AB yolunu açanlar şimdi nerede?
Türkiye’ye senede 20 milyar dolar yatırım sermayesi girmesini sağlayan güven niye azaldı?
Türkiye, Ekim 2008’de BM Güvenlik Konseyi geçici üye seçiminde 192 devletten 151’inin oyunu alarak diplomatik bir zafer kazanmıştı! Bugün yanımızda kaç ülke var?”
*********************************
Ekosistem
Ekosistem, bir bölgedeki canlılar ile bu canlıların etrafındaki cansız varlıkların birbirleriyle ilişkilerinden meydana gelen, süreklilik arz eden bir sistemdir. Bir başka deyişle ekosistem; hayvanlar ya da bitkiler ile hava, toprak ya da güneşin birbiriyle olan etkileşimi anlamına gelmektedir.
Bu ekosistemin içinde en önemsiz gördüğünüz varlıkların bile bütün içinde oynadığı rolü zannettiğimizden çok fazla olabilir.
Çok bilinen bir örnektir, komünist lider Mao’nun ekosistemi dikkate almayan bir uygulaması Çin’de bir felakete sebep olmuştu.
Mao büyük bir tarım toplumu yaratmak istiyordu. Bu yüzden 1958’de tarlalara zarar veren serçeler ve haşerelere karşı seferberlik ilan etti. Kitlesel güçleri harekete geçirdi ve Devlet tarafından serçe öldüren vatandaşlara çeşitli ödüller verildi. İki milyar serçe öldürüldü.
1960 baharında tarlaları böcekler bastığında Çinli liderler öldürülen serçelerin böcekleri yiyerek aslında faydalı olduğunu fark etti. Mao serçeleri ‘düşmanlar’ listesinden çıkardı. Fakat artık çok geçti.
Ekosistemin alt üst olması ve tarlaların zarar görmesiyle üç yıl sürecek “Büyük Kıtlık” başladı. Büyük kıtlık boyunca en az 20 milyon kişi açlıktan hayatını kaybetti.
*********************************
Devletin Ekosistemi
Devlet denilen organizasyon da sürekli birbirleriyle etkileşim halinde olan özel ve tüzel kişilerden oluşur. Zaman içerisinde tıpkı canlı ve cansız varlıkların birbirleriyle etkileşimi gibi bir ekosistem yaratır.
Türkiye’nin ekosistemi Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu iradesinin oluşturduğu iklimde, tarihi birikimden gelen kurumlar ve kurallar ile çağdaş dünyadan aldığımız etkileşimin eseri olan kurumlar ve kuralların bileşimi olarak ortaya çıktı.
Bu sistemin yarattığı devletimizin gücü ve etkinliğini yeterli bulmuyorduk. Daha iyisini istiyorduk.
Son 17 yılda iktidarı Erdoğan ve AKP’ye verdik. Onlar da devletimizin mevcut ekosistemini değiştiren önemli kararlar aldılar ve uyguladılar.
Mao’nun serçelere karşı açtığı savaş gibi, Ekosistemimizi oluşturan kurumlar ve kuralların bir kısmını tasfiye ettiler, bir kısmını köklü biçimde dönüştürdüler.
Bugün ekonomik alanda çöküntüye doğru gidişimiz, devletin temeli olan adalete hasret kalışımız, eğitimde son sıralara düşmemiz, dış politikada yalnızlığımız birer sonuçtur. AKP’nin ekosistemimiz üzerinde hoyratça yaptığı değişimlerin birer sonucudur.
Her bir alandaki olumsuz sonucun diğer alanları da olumsuz etkilemesiyle derinleşen birer sorunlar yumağı oluştu.
Dış politikada Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu‘nun bile şaşırdığı bir yalnızlık içindeyiz: “Gelen tepkilerin bir kısmını bekliyorduk, bazıları sürpriz oldu. Bu kadar PKK sevdalısının olduğunu bilmiyorduk…”
Yok yere Hollanda, Almanya, Mısır, İsrail ile yaratılan kavgalar, dış politika konularını iç politikada kullanma alışkanlıkları, Esad rejimi ile anlamsız düşmanlık, Şam’da Cuma namazı kılma hayalcilikleri, devlette liyakat yerine parti sadakatinin esas alındığı kadrolaşma ile yaratılan ekosistemin sonucu bizi niye şaşırtıyor ki?
Suriye’deki gelişmelerin Türkiye lehine olması için sadece askeri harekât yetmeyecektir. Mahir ellerde yürütülen ince bir diplomasiye ihtiyacımız var.
Devlet kadrolarında Cumhurbaşkanına bile yanlışlarını anlatabilecek cesarette ve dışarıya karşı böyle ince diplomasiyi yürütecek maharette eller kaldı mı acaba?
AKP’nin yarattığı ekosisteme bakıyorum. Üzgünüm, diplomatik başarının askeri zaferden daha zor olacağını öngörüyorum.