Yaratan İle Yaratilanlar 

112

  Kudret’in tasarruf genişliği, vasıta ve yardımcıları reddeder. 

     O celâl ve kudret sahibi Allah’ın kudretinin tasarrufunu, tesir ve etkisinin genişliğini; 

     Düşünecek olursak; güneşimiz, O’nun bu kudret ve gücü karşısında zerre / atom gibi kalır. 

     O’nun tek bir türde bile olan, büyük tasarrufunun boyutu çok yüksek. 

     Nitekim, iki zerre / atom arasındaki câzibe / çekim gücünü ele alalım; 

     Güneşler güneşi ile samanyolu arasındaki çekim gücünü de hesaba katalım; 

     Bir de, yükü bir kar tanesi olan bir melekle, 

     Güneşi eline almış güneşe benzeyen bir meleği yan yana getirelim. 

     İğne kadar bir balığı, balina balığı ile yan yana koyalım. 

     Böylece O, ezelden beri celâl ve kudret sahibi Allah’ın geniş tecellîsini, yani 

     İcraatini tasavvur edince, göreceğiz ki, en küçükten tâ en büyüğe kadar mükemmel, 

     Sağlam ve  düzgün; İlahî bir kudret gösterimi, birden karşımızda yer alacak. 

     Câzibe / çekim ve tabiat kanunlar dediğimiz İlahî kanunlar; kudretin tecellîsine, 

     Hikmetinin tasarrufuna, sadece birer isim ve perdeden ibarettirler. 

     Ve bilelim ki, sebepler; dünyanın imtihan yeri olasından ötürü, sırf görüntüdürler. 

     Yaratılanlar için muin / yardımcı oluşları, zan ve sanıdan başka bir şey değiller. 

     Fakat, O kudret nazarında hayat; vücudun olmazsa olmazı. 

     Çünkü varlık, yokluktan üstün. 

     Yaratılış bahçesindeki yaratılanlardan akseden nağmeler, yaptıkları hareketler; 

     Kısaca kâinatta gördüğümüz bütün hareketler ve işittiğimiz tüm sesler; 

     Onların; Yaratanlarını tespih ediş ve anışlarının tezahür ve görünüşleridir. 

     Varlığının başlangıcı ve sonu olmayan, varlığına nihayet bulunmayan, 

     Her işi hikmetle yapan Allah’a karşı; yaratılanların tespih ediş ve anışlarının, 

     Açıkça tezahür ve görünüşlerinden başka bir şey değiller. 

     Dünyamız bir canlıya benziyor. Hayat, eser ve belirtileri gösteriyor. 

     Şayet, yumurta kadar küçülse, mini mini bir canlı olması pek muhtemel. 

     Yuvarlak bir huveyne / hayvancık, mikro organizma; yani en küçük bir canlı da; 

     Dünya kadar büyüse, onun da böyle olması ihtimalden uzak değil. 

     Âlemimiz insan kadar küçülse. Yıldızları zerreler / atomlar suretine dönse, 

     Âdeta şuurlu bir canlıya dönmesi caiz / uygun, aklen de mümkün. 

     Demek, âlem; ezelî ve ebedî Yaratıcı, güç ve kuvvetine baş ve son olmayan Allah’a 

     Bütün erkân / rükun ve temel unsurlarıyla, mutî / itaatkâr, emrine amâde tespih eden bir kul. 

     Çünkü bir şeyin kemiyet / sayıca ve madde bakımından büyük olması, her zaman; 

     Keyfiyet / nitelik, kıymet ve değerli oluş bakımından da, büyük olmasını gerektirmez. 

     Meselâ, bir sineğin hilkati / yaratılışı; bir filden daha ziyade hayret verici. 

     Eğer kudret kalemiyle, bir maddenin en küçük parçası olan atom zerresinin üstüne; 

     Atomların içini ve tüm kâinatı dolduran maddeden lâtif, nurdan kesif madde olan 

     Esîr maddesinin zerreleriyle, sayfanın küçüklüğüne nisbetle büyük bir sanat anlayışıyla 

     Yazılmış bir Kur’an; sema sayfasında yıldızlarla yazılan bir Kur’an’a; 

     Güzellik, haşmet ve heybette eşittir. San’at ve mâna bakımından büyüklüğü birdir. 

     Sema sahîfesinde yıldızlarla yazılan bir Kur’an-ı Kerîm’e; 

     İfadenin akıcı ve kulağa hoş gelmesiyle müsavi / eşittir. 

     Evet, ezelden ebede en güzel Nakkaş / nakış ustası olan Allah’ın san’atı; 

     Her tarafta güzellik ve mükemmellikler sunuyor mütefekkir bakışlara. 

     İşte her taraftaki kemal derecedeki göz kamaştırıcı manzaralar; 

     Yaratıcı kalemin, bir ve eşsiz olduğunu cihana haykırmakta ve 

     Tevhidi ilân etmektedir. Velhasıl: 

     Güzel gören, güzel düşünür. Güzel düşünen hayattan lezzet alır. 

Önceki İçerikTârihçi ve Sosyolog Doç. Dr. MEHMET BİLGİN ile ‘LÂZLAR’ Hakkında Konuştuk.
Sonraki İçerik Haslet ve Âfet
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.