“Yaptıklarımız Tehlikede.”

39

Gün geçmiyor ki, gazetelerde, milletin başında bulunanlardan, yüksek mevki ve makam tutanlardan, üstelik geçim sıkıntısı çekmesi muhal ve imkânsız olanlardan bâzılarının zimmetine para geçirmek, kanunsuz yoldan çıkar sağlamak, gayri meşru yoldan menfaat edinmek, velhâsıl kısa yoldan köşeyi dönmek gibi; milletin malına, mülküne ve parasına musallat olduklarına dair haberler çıkmasın!

Nitekim: “…Holding’e yönelik başlatılan operasyon çerçevesinde Gümrükler Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu müfettişleri, yalnızca Öncüpınar sınır kapısında Hazine’ye verilen zararın 18 milyon dolar (yaklaşık 12 trilyon 330 milyar lira) olduğunu ortaya çıkardı. Müfettişler çalışmaların sürdüğü Karkamış gümrük kapısıyla birlikte sadece iki sınır kapısında devletin toplam 40 milyon dolar (yaklaşık 27 trilyon 400 milyar lira) zarara uğratıldığını belirlediler.

“Cumhuriyet tarihinin en büyük hayalî ihracat operasyonu olarak nitelenen  ‘paraşüt’  operasyonu çerçevesinde, gümrük müfettişleri hayalî ihracatla ilgili olarak Suriye ile ortak bir çalışma yaptı…

“Pamuk destekleme primi uygulamalarında Güneydoğu’da trilyonlarca liralık usülsüzlük yapıldığı saptandı.” (Cumhuriyet, 26 Ekim 2000 – 1)

“Eski sahibi…tarafından içi boşaltılan Egebank’ın ardından, diğer batık bankalarla ilgili olarak da  ‘çete’  soruşturması hazırlıklarının yürütüldüğü öğrenildi. Bu çerçevede, bankaların hem kendi şirketlerine hem de diğer bankalara usulsüz biçimde aktardıkları krediler üzerinde duruluyor. Özellikle batan bankaların birbirleriyle olan kredi ilişkileri büyüteç altında tutuluyor.

“Egebank  ‘soygununa’her gün yeni bir halka eklenirken banka aracılığıyla trilyonların aktarıldığı kişiler ve şirketler de bir bir ortaya çıkıyor.

“…Tasarruf Mevduatı Sigorta fonu, Egebank’tan kredi kullanan bazı borçluların tesbit edilen adreslerinde tek kuruş malvarlığı bulamazken trilyonluk krediler kullanan isimlerin banka hesaplarının da araştırılmasının gerektiği ileri sürülüyor.” (Hazal Ateş Çakır, Cumhuriyet, 20 Ekim 2000 – 13)

“Egebank’taki  off-shore  hesaplardan 86 milyon doların zimmete geçirilmesiyle ilgili dosyası ise…” (Cumhuriyet, 19 Ekim 2000 – 5)

“İçi boşaltılan Egebank…”(Ortadoğu, 18 Ekim 2000 – 1)

“…Belediyesi MTA’ya ait araziyi hileli yollarla şahıslara sattı.” (Türkiye, 19 Eylül 2000 – 1)

“Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesi, el konulan Etibank’ın sahibi…ile Bank Kapital’in sahibi…’nin tüm malvarlıkları üzerine ihtiyati tedbir kararı aldı. Ayrıca,…Grubu’na ait şirketlerin borsadaki işlemleri geçici olarak durduruldu.” (Türkiye, 31 Ekim 2000 – 1)

“Bazı batık bankalarda yöneticilik yapan…’a yakalama emri verilirken 11 kişi için de yurtdışına çıkış yasağı kondu.” (Türkiye, 4 Kasım 2000 – 1)

“Bank Kapital ve Etibank’a el kondu.” (Türkiye, 28 Ekim 2000 – 1)

“Etibank ve Bank Kapital’in devlete maliyeti 600 milyon doları bulacak. Toplam batık banka maliyeti ise 9 milyar dolar. Türkiye’nin nasıl soyulduğu, halkın birikimlerinin bir avuç talancı ve  vurguncuya nasıl peşkeş çekildiği her geçen gün daha iyi anlaşılıyor.” (Finansal Forum, 1 Kasım 2000 – 1)

“Devletçe el konulan…Grubuna ait Etibank ile…Grubuna ait Bank Kapital’in devlete

520

yüklediği zarar riski 415 trilyon lirayı buluyor.” (Hürriyet, 29 Ekim 2000 – 1)

“Bankalar battı, zararı devlete.” (Finansal Forum, 30 Ekim 2000 – 1)

Evet. “Hemen her gün bir yolsuzluk haberi duyuyoruz. Neredeyse birer âdi olay gibi algılayacağız, ciddî ve vahim gelişmeleri…Kamu bankalarından usulsüz kredi almalar, bankaların içini boşaltmalar, hayalî ihracat yoluyla alınan vergi iadeleri, uyuşturucu ve silâh kaçakçılığı, ihalelere fesat karıştırmalar, rüşvet, irtikap, görevi ihmal ve kötüye kullanmalar…Örnekleri çoğaltmak mümkün. Bir de bunlara mafyanın devlete kafa tutmaya başlaması eklenince yurttaşların endişesi, korkusu daha artıyor. Şaşkına dönüyor.” (Ali Serdar  -Sayıştay Üyesi-  Cumhuriyet, 17 Aralık 2000 – 2)

Toplumun geleceği açısından, tehlike çanları hükmünde olan bütün bunlar, duyarlı bâzı kesimleri ve yetkilileri harekete geçirdi. Meselâ:

“…Türkiye’nin uluslar arası rekabet gücü ve AB üyeliğinin tehlikeye gireceğini gören iş dünyası, OECD ve Dünya Bankası desteğiyle  ‘iyi yönetişim’  kampanyası başlattı.” (Finansal Forum, 20 Eylül 2000 – 1)

Yine  “BBDK, fondaki bankaların satışına yönelik eylem plânının ilk adımını, bankalara talip olanların niteliklerini belirleyerek attı. Buna göre, banka sahibinin mali gücü ve ahlâkî değerleri ön plâna çıkacak. Şaibeli işlere karışmamış olacak.” (Finansal Forum, 5 Kasım 2000 – 1)

İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, menfaat grupları ile şu anda bir örtülü savaş olduğunu belirterek  ‘bu savaştan milletin galip çıkması’  gerektiğini söyledi. Ve  ‘Bu soyguna dur demek zorundayız.’ Dedi.

Yerel Yönetimler Sempozyumu’nun açılışında konuşan İçişleri Bakanı,  ‘Bireysel çıkarları artık ortadan kaldırmalıyız…’ ‘…idarecilerimizin…zamanlarını, ülkenin menfaatları doğrultusunda harcamaları’  gerektiğini ifade etti. ( Nur Gürel, Türkiye, 2 Kasım 2000 – 13)

Elimizi şakağımıza koyup iyice düşünelim. Bütün bu yolsuzlukları yapanlar; bu devletin, üstelik en iyi okullarında ve en gözde üniversitelerinde okumuş kimseler değil mi?

Öyleyse nasıl oluyor da bu denli alçalabiliyorlar ve milletin bir lokma ekmeğine bile göz dikecek kadar bu denli düşebiliyorlar?

Acaba nerede hatâ ve yanlışlık yaptık da, istenmeyen bu eğitim ve öğretim zayiatiyle baş başa kaldık?

Bu son derece hayatî konunun cevabını, aşağıda naklettiğimiz tarihî hatıratta, bizzat Mustafa Kemâl vermektedir:

Ruşen Eşref Ünaydın Atatürk’ün fikir kaynakları üzerindeki bir başka anısını da şöyle anlattı:

“1928 ya da 1929 yılı olsa gerekti. Sıcak bir yaz günü Yalova’daki Atatürk Köşkü’ne gitmiştim. Başbaşa konuşuyorduk. Düşünceli bir hâli vardı. Konuşurken, gözleri ara sıra dalıyor, sonra toparlanarak yine sözlerini sürdürüyordu. Ben, izin isteyerek ayrılmak istedim, bırakmadı.

‘Otur seninle bir şey konuşacağım.’ Dedi, oturdum. Ne diyeceğini bekliyordum. O, masanın üstünde duran bir kitabı eliyle gösterdi. Tarih felsefesiyle ilgili Fransızca bir kitaptı.

‘Bunu okudum, bütün rahatım kaçtı!’ Dedi. Ben telâşlandım:

‘Aman Paşam nasıl bir kitap bu böyle? Müsaadenizle göreyim.’ Diye kitaba uzanacak oldum. Beni eliyle durdurdu:

‘Bırak şimdi. Kitap önemli değil, yazdıklarını sen de ben de biliyoruz. Ama gözden kaçırdığım önemli bir problemi bana hatırlatmış oldu. Derin derin düşünmeye başladım.’ Bir süre sustu ve gökyüzü gibi gözleriyle yüzüme bakarak:

521

‘Yaptıklarımız  Tehlikede!’ Dedi. Ben heyecanla sordum:

‘Hangi yaptıklarımız?’

‘Cumhuriyet  Dahil,  Ne  Yapmışsak!’

‘Aman Paşam olamaz. Devletimizin dışta içte itibarı büyük. Asayiş sağlanmış, memleketi onarıyoruz. Her şey ilerlediğimizi gösterirken yaptıklarımız nasıl tehlikede olabilir?’

‘Biliyorum, biliyorum’ diye başını salladı. Sonra gülümseyerek konuşmasını sürdürdü:

‘Maddî potansiyelimiz yerinde. Ama MÂNEVΠ POTANSİYELİMİZİN  BATARYALARI  BOŞ!’

Ben Atatürk’ün bu sözlerinden hiçbir şey anlamamıştım, susup beklemeye başladım. O anlattı:

‘1910’larda Abdullah Cevdet maskarasının İçtihad’ında bir yazı okumuştum. Hiç unutmam. Milliyetlerin maddî ve mânevî varlıklarından söz ediyordu. Bir asker olarak beni çok ilgilendirmişti. Bu, Alman düşünürü, Ludwig Büchner’in bir yazısı idi. MANEVİ  BOŞLUKLARI  DOLDURULMAMIŞ,  BESLENMEMİŞ  MİLLETLERİN, HANGİ  MADDΠ DÜZEYDE  OLURSA  OLSUN;  BİR  GÜN  ÇÖKECEĞİNİ  anlatıyor, ispatlıyordu. Bunu ben kolay anlayabilirdim. Askerdim. Bir ordunun morali bozulmuşsa, hangi maddî gücü bulunursa bulunsun, savaşı kazanmazdı. Ludwig Büchner milletlerin de böyle olduğunu ispatlıyordu.

‘Bütün hayatımda bu temel fikri hiçbir zaman bir kenara koymadım. Ne yapsam, neye karar versem, maddî sorumlulukları, riskleri olduğu kadar, mânevî sorumlulukları ve risklerini de tartar, gözden geçiririm. Cumhuriyeti ilân ederken de, şapkayı giyerken de, Arap harflerini bırakırken de düşünüp taşınmışımdır, sonra yapmışımdır.

‘Her neyse, bugün şu kitabı okuyordum. Yazar bir yerinde:  -Tarihten, zaferlerden, büyük adamlardan yoksun milletler maddî imkânları geniş olsa da, ciddî bir sallantıya dayanamazlar, çöküp giderler.-  Diyor. Bidenbire düşündüm. Lâyıkız dedik, dinle ilişiğimizi devlet olarak kestik. Cumhuriyetiz dedik, rejimimizi tehlikeye düşürmemek için saltanat devrini kötüledik. Kazanılmış büyük zaferleri bile birkaç satırla geçiştirmeye başladık. Lâtin harflerini aldık. Yeni kuşakları binlerce yıllık geçmişinin hazinesinden yoksun bıraktık.

‘Biliyorsun, bunları yapmak zorundaydık biz. Batı’nın bir parçası olmak gerekti. Ama, ya açılan mânevî  çukurlar! Bugünün mes’elesi değil bunlar elbet. Ama biz yüz sene sonrasını bugünden düşünmek zorundayız.

‘Türk soyu ve ulusu ile kıvanacağımız varlıklarımızı tarihin tozlu raflarından indirip ortaya koymalıyız. Nasıl bir soydan geliyoruz? Neler yapmışız? Uygarlığımızın dünya uygarlığına katkısı nedir? Millî Misak sınırları içinde kalan topraklarımızın geçirdiği tarih dönemleri nelerdir? Yer altında ve yer üstündeki hazinelerimizin envanteri nedir? Yetiştirdiğimiz büyük adamların hayatları, gerçek düşünceleri nelerdir? Bütün bunları arayıp ortaya koyacak bir müesseseye ihtiyacımız var.

‘Böylece milletimiz manevi temelleri sağlamlaşır, morali yükselir, büyük hamlelere  girişir. Tarihimize ve dilimize önem vermek zorundayız.’ ” (Atatürk’ün Fikir Kaynakları, İsmet Bozdağ, Milliyet, 16 Kasım 1974)

 

Önceki İçerik2015 yılına girerken, Elektrik Mühendisi Lokman Öztürk ile Türkiye’nin Elektrik Raporunu Hazırladık.
Sonraki İçerikYanılgı
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.