Cuma namazını kılıp camiden çıkmıştık. Kapı önünde birkaç arkadaşla sohbet ederken elinde broşür olduğu halde dokuz yaşlarında bir çocuk yanımıza geldi. Broşürde can çekişen siyasi partilerden birinin olağan il kongresi dolayasıyla genel başkanlarının şehrimize gelip kongrede konuşma yapacağı bilgisi yer alıyordu. Broşürü almak istemedim, çocuk ısrarla vermek istedi. Broşüre bakarak “Bir sen eksiktin, siyasi partinin başı olup onu yönetmen için önce kardeşlerin arasındaki miras meselesini hakkaniyetle çözmelisin, erkek sıfatıyla gasp etmemelisin.” dedim. Bu sözlerimi duyan az uzağımdaki birileri, baktım, bana taktir anlamında baş parmağı işareti yapıyor. Kendince “bravo” diyor.
Sohbet arkadaşlarımdan onu tanıyanlar varmış. Niye böyle işaret yaptın, diye sordum ona. Doğru söylüyorsun, dedi. “Ülkemizde bir hizmet aracı olması gereken siyaset, rant amacıyla yapılıyor.” dedim. Sözlerimi beğenen beyefendi bu defa, “Baksana memleketi ne hale getirdiler, kendileri milyonları götürdüler, fakir fukarayı düşünen yok.” diye söze girdi. “Sen kendi gözlüğünle baktığın için öyle görüyorsun, bir de karşı taraftan bakarsan memleket güllük gülistanlık.” deyince kendisini desteklemediğim sonucuna vardı, bana hemen “sen iktidarın adamısın” yaftasını yapıştırdı.
Konunun, iktidar tarafında ya da karşısında olmakla ilgili olmadığını, taktığımız siyasi at gözlüklerinin bizi ne kadar ön yargılı yaptığını, ayrıştırdığını, bu tarafgirliğin aklımızı ve beynimizi fazlasıyla iğdiş ettiğini, bundan kurtulmamız gerektiğini anlatmaya çalıştım. Ancak pek başarılı olamadım. Kendisi konuşmaya başladı. “Bak, ben bu adamlar yüzünden müteahhitliği bıraktım, falan partinin il yönetimindeyim ve ildeki kurucusuyum.” dedi. Bana göre konu anlaşılmıştı, bu beyefendiyle sohbete devam etmenin bir faydası olmayacaktı.
Sohbeti nezaketle sonlandırıp beyefendinin bulunduğu gruptan arkadaşımla ayrıldık.
Pek hoş olmayan bu olay üzerine emekli eğitimci ve güngörmüş insan, değerli dostumla hem bir süre yürüyüş hem de durum değerlendirmesi yaptık. “Türkiye’de, maalesef, siyaset asli kulvarından uzak; hizmet aracı değil rant aracı, dolayasıyla partiler birer menfaat şebekesine veya ideoloji bataklığına, proje çetesine dönüşmüş durumda. Camiler bir araya gelme, ayni yürek ve inançta buluşma yeridir; bir ayrışmaya yol açma ihtimali yüksek olduğu için siyasetin hiçbir malzemesi ve söylemi caminin dış kapısından içeriye girememelidir, sokulmamalıdır, bu yola tevessül edenler kınanmalı, dışlanmalıdır. Yıllar önce diyanet işleri başkanı, birtakım dini şebekelerinin baskısı üzerine istifa etmek zorunda kalınca “Başkanlıktaki nöbet süremizi tamamladık.” diyerek kırıp dökmeden, kendine yakışan bilim ve din adamlığı olgunluğuyla, izzet ü ikbal ile görevinden ayrılmıştı. Bu örnek davranışı hiç unutmam, her uygun ortamda anlatırım. Devletteki her türlü makam, bir nöbettir, hizmet sürecidir. Henüz kültür ve ahlak olarak bunu içselleştirmiş değiliz. Başkanlığa seçilen bir daha inmiyor, koltuğa oturan bir daha kalkmıyor. Ya döneceği yeri beğenmiyor ya da kendisine efendi yaptığı nefsi buna izin vermiyor.” dedim.
Değerli dostum Ahmet Bey’in, “Biz, dinamik toplumuz, devleti dolayısıyla politikayı önemsiyoruz, seviyoruz, yönetimin yaptıklarına ilgisiz kalamıyoruz, bu bizim iyi tarafımız. Ancak bunda çok zaman ileriye gidiyoruz, iyi bilmediğimiz konularda ahkam kesiyoruz, yapılan hizmetlerin kıymetini bilmiyor, dedikodusunu yapıyoruz. Bir türlü bastıramadığımız kıskançlık duygusuna bir de at gözlüğü taktığımızda kendi yanlışlarımızı doğru, başkalarının yaptığı güzellikleri kötü veya yanlış diye anlatıyoruz, savunuyoruz. Bu bir ahlak eksikliğidir” değerlendirmesine ben de temsil görevi üstlenenlerle ve onlara bu görevi verenlerle ilgili eklemeler yaptım:
“At, sahibine göre kişner; her toplum layık olduğu şekilde yönetilir, sözleri toplumsal hafızanın cümleye dökülmüş ifadeleridir. Biz, neysek başımızdaki de odur. Dün beraber yürüdüğümüz arkadaşlarımızın bir süre sonra bir nedenle muhalifi oluyoruz. Ya onlarda ya bizde bir kusur var. Onlarda eleştirdiğimiz her şey bizde var, onu görmüyoruz. Bir gün aynı makama gelsek biz da aynı davranışta bulanabileceğimizin eleştirisini yapamıyoruz. Bu bir samimiyetsizliktir. Herkesin, özellikle bir partinin lideri, bir toplumun öncüsü, bir cemaatin kanaat önderi olacak kişilerin, iyi ahlak testinden geçmesi gerekiyor. Kendisiyle, ailesiyle, çevresiyle barışık olmayanlar, liderliğe, öncü ve kanaat önderi olmaya talip olmamalılar. Toplum; ailesini yönetmeyi, miras meselesinde adil olmayı becerememiş insanlara pirim vermemelidir. Küçük şey diye bir şey yoktur, küçük sorunları halledemeyenler, büyük sorunlar altında ezilmeye mahkumdurlar. Öncü durumdaki insanların ezilmesi; ona gönül verenlerin, hayal kırıklığına yol açar, mağduriyeti sonucunu doğurur.”
Konu; memleket, millet olunca, duygu ve düşünceler de samimiyetle yoğrulunca sohbet bereketleniyor, acı veren meseleler lezzet verici kıvama ulaşıyor.
Her şeyin bir sonu var; sohbete veda etsek de henüz ayaktayız.
İyi Bayramlar…